Bugün düşünce karmaşası yaşamama neden olan, bir konu üzerine yazmak geldi içimden…
Öyle hayati, siyasi, sosyal, ekonomik ve ekolojik değil…
Belki sizlere anlamsız gelebilir ama tanımlamakta en çok zorlandığım, hatta yapılan sözlük tanımlarının bile beni tatmin edemediği bir kavaram, boşluk…
Bakın nasıl tanımlanıyor, sözlükte; içinde ya da üzerinde hiçbir şey bulunmama, boş olma durumu…
Bence evrende oldukça bol olsa da, dünyada hem somut hem de soyut anlamda yok denecek kadar az olan bir şey, boşluk…
Bilirsiniz, iyimser yaklaşımlarda bulunmak için oldukça sık kullanılan bir deyim vardır, halk arasında… “Bardağın yarısı boş yarısı dolu” diye…
Bardağın diğer tarafında hava olduğunu düşünmeyenler için, tabi ki boş gelir…
Oysa göremediğin için boş dediğin havanın yokluğuna en fazla üç dakika dayanabiliyorsun…
Yani boş sandığın şey, soluk oluveriyor sana…
Bu mudur boşluk?
Her boşluk bir şeyler tarafından doldurulabilir ama onu neyin doldurduğu önemlidir.
Eğer sadece görebildiklerinizin gücüne inanırsanız, boşluğun değerini ölçemezsiniz…
Burcu Çağlayan’ın boşluk konusunda yazdığı kelimeler, epeyce düşündürdü beni…
Boşluğu doğru anladığın zaman, dolacaksın…