Prof. Dr. Turan Akman Erkılıç

Biz akademisyenler çok üzülüyoruz çünkü üniversitelerimizi ve ülkemizi çok seviyoruz…

Boğaziçi Üniversitesine rektör atanmasıyla birlikte üniversite yeniden çok sert tartışılmaya başlandı. Tartışmaların çok kötü gelişmelere evrildiği de bir başka gerçek. Giderek ülke her konuda biz ve ötekiler gibi iki öbeğe bölünüyor gibi. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Tez elden aklıselime ihtiyaç duyulmaktadır

11 Şubat 2021 09:10
A
a
Sütiş Eskişehir
Boğaziçi Üniversitesine rektör atanmasıyla birlikte üniversite yeniden çok sert tartışılmaya başlandı. Tartışmaların çok kötü gelişmelere evrildiği de bir başka gerçek. Giderek ülke her konuda biz ve ötekiler gibi iki öbeğe bölünüyor gibi. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Tez elden aklıselime ihtiyaç duyulmaktadır.
 
Bizim kuşak eğitimin politize edilişin rezilliğini daha onlu yaşların sonundayken kimi siyasetçilerin pis elleriyle birbirine düşürülmüşken görmüştü.
Okulları politik militan müdüre teslim edip ötekilerini sindirmekti bu pislik.
Bilimin yerine ideolojiyi kabul ettirme, oradan yeni militanlar devşirme pisliğiydi bu pislik.
Hukuk, bilim ve akılcılığı savunan öğretmen ve bilim insanlarını sokakta katletmeye kadar giden iğrenç kan, göz yaşı ve zulüm dolu günlerdi o günler.
Okulların tek bir görüşe göre şekillendirilmesi yani endoktrinasyon yoluyla toplum giderek totalitarizme yöneltilmeye çalışılıyordu o vakitlerde de...
Okul ve üniversitelerin bu virüsten kurtarılması demokrasi ve çağdaş uygarlığın olmazsa olmazlarından biridir. Bu amacın gerçekleşmesinin biricik yolu okul ve üniversiteleri alabildiğince kamusal, demokratik, üretken, etkili, verimli kılmak ve nitelikli yöneticilere bırakmaktır.
Peki üniversiteleri bu amaçlarla yetkinleştirmek için neler gerekli?
Öncelikle üniversiteyi her tür doktriner anlayıştan uzak tutmak gerekir. Adı, yeri ne olursa olsun katı, doktriner, dar ideolojik eğilim veya düşüncenin akademik bilgi ve çalışmalarda yeri yoktur. Ne zaman üniversite doktriner anlayışla yönetilmeye çalışılmışsa Türkiye güç yitirmiştir. Sağlı sollu, sivil, asker fark etmez; sert politik müdahaleler üniversiteyi kısırlaştırır.
 
Üniversite için özerklik olmazsa olmazdır. İdari, mali ve akademik özerklik mutlaka sağlanmalıdır. Bu sürecin en tartışmalı konusu rektörün belirlenmesidir. Siyasal otoritenin tek başına doğrudan ya da dolaylı olarak rektörü ataması ya da belirlemesi üniversite ve akademik dünyanın ruhuna aykırıdır. Efendim, başka ülkelerde şöyle böyle ama… Bırakın bu işleri! Türkiye topraklarında üniversiteye siyasetçi karışıyorsa orası politikleşir, doktrinleşir; özerklik ve akademi biter gider. Türkiye’nin sosyal ve politik dokusu ile insan psikolojisi buna yani politize oluşa çok meyillidir. Bakın 1980 öncesi öğretmen yetiştiren kurumların aşırı politize edilişi ve militan öğretmen yetiştirme anlayışının egemenliği bu kurumların bakanlığa bağlı oluşundandır. Ne yazık ki YÖK’le başlayan süreç 1990’ların ikinci yarısından itibaren iyi yönetilememiştir.
 
Katılımlı yönetim ile yetkilerin kurullara bırakıldığı bir üniversite oluşturmalıyız. Şimdiki rektörlerin pratikte yetkileri çoktur; yaptırımlarının denetlenmesi de çok güçtür. Ne yazık ki bugün Türkiye’de üniversite pratiği yönetime katılımı öteleyen, onu suçmuş gibi gösteren bir anlayış egemendir. Fakülte kurulları, üniversite senatoları vardır ama pratikte bypass edilmişlerdir. Hâlbuki eski akademi ve üniversite yönetim kurulları son derece etkilidir ve çok büyük işler başarmışlardır.
 
Siyaset ve yönetim arasındaki fark bıçak sırtı gibidir. Biri bir taraf biri bir başka taraf. Bu noktada akademisyen objektif olmayı, hukukun üstünlüğünü egemen kılmayı ve mesleki ahlakı temel almalıdır. Tüm akademisyenler siyasetçilerle ilişkilerinde başları dik ve ileriye bakan vakur kişiler olmalıdır. Hepimizin dünyaya bir başka bakışı var. Hepimizin felsefi bakışı, din ve vicdana ilişkin inanç, anlayış ve kavrayışları var. Ancak işe politikayı katmak ahlaksızlıktır. Objektif olmak akademinin mesleki ahlak anlayışı ve onurudur. İdeolojik bakışımızı, dini inancımızı öğrencilerimiz veya başkalarına kabul ettirmek mesleki görevimiz olmadığı gibi böylesi bir eylem ahlaksızlıktır, hukuksal olarak da suçtur.
 
Rektörlük genel müdürlük, rektör ile üniversite öğretim elemanı bürokrat değildir. Burada yanlış anlaşılmaya karşı şunları vurgulamalıyım. Burada zikredilen tüm görevler kendine özgü iş türleridir ve toplumda işlevleri vardır. Her bir görevin işleyiş ve sürdürülme ilke ve gelenekleri vardır kuşkusuz. Bu örnekte asla kimseyi küçümseme yoktur. Anlatılmak istenen üniversite yönetimlerinin farklı olması gerekliliğidir. Üniversite siyasi otoriteden bağımsız olmalıdır. Ancak milli irade ve hukuka karşı sorumluluğu olmalıdır. Millet egemenliği yasama, yürütme, yargı organlarının ortaklaşa kullandıkları bir kazanımdır; monarşi veya oligarşi değildir. Bu bağlamda özgür medya ile özerk üniversite demokrasinin sigortalarıdır.
 
Üniversiteler fildişi kuleler olmamalıdır. Yaşam biçimi kabulleri ile akademisyenlerin toplumdan kimi farklılıklarının olduğu bir gerçek. Akademisyenler ve üniversite var olduğu topluma örnek olmak, gelişimine katkı vermek durumundadır. Bu onun görevlerinden biridir.  Eskişehir bu bakımdan Orhan Oğuz ve Yılmaz Büyükerşen’le nice iyi örnekler de vermiştir.
 
Üniversite veya yükseköğretim sadece araştırma yapmak ve atıf almak değildir. Üniversite demek salt araştırma demek değildir. Üniversite ne salt araştırma yapmak ne de salt öğretmektir. İkisi bir arada sentezleyen bütünleştiren ürünler oluşturmaktır. Araştırmaların toplum pratiğinde ne kadar işlevsel ve işe vuruk olduğu da çok tartışmalıdır. Ayrıca çoğu bilim alanlarındaki çalışmaların pratikte yararlılığı çok ama çok kuşkuludur. Bütün mesele ülke gerçekliğiyle örtüşen teori uygulama bütünlüğü sağlayan işlevsel bir yol bulmaktır.
 
Yükseköğretimi yeniden düzenlemeliyiz. Yükseköğretimi araştırma ve mesleki yükseköğretim kurumları biçiminde ikili yapıda örgütlemeyi tartışmalıyız. Unutmamak gerekir ki anneler ve babalar çocuklarını bize öğretmen, mühendis, doktor, iktisatçı ve ‘iyi insan iyi yurttaş’ olsun diye göndermektedir… Kuşkusuz insan yetiştirme araştırmadan soyutlanamaz ama dengeyi iyi kurgulamalıyız. Mezunların nitelik tartışmasını iyi okumalıyız, araştırmaya dayalı çözüm yollarını tartışmalıyız.
*                   *                 *
Yazıyı bendeniz yazdım ama başlığı üçüncü çoğul şahıs biçeminde düzenledim. Sanırım meslektaşlarımın büyük çoğunluğu bu görüşlerimi paylaşmaktadır diyerek...
Çok iyi bir ozandır, usta şair Nazım.
Sanırım iyi kaleciydi, bizim Fenerli Hazım.
Mücadelecidir, Odunpazarı Belediye Başkanı Kurt Kazım.
İnanın bize akıl, bilim, ahlak, demokrasi, hukuk ile temizlik çok lazım.
 
 
 
 
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi