İçinden akarsular geçen şehirler, köprüsü bol yerler demek. Sadece bu yüzden bile sevebilirim Eskişehir’i. Hatta “buradan uzaklara” gitmek için bir sürü sebep varken, kalmayı en çok sevdiğim yerde yaşıyorum ben otuz sekiz yıldır, yani doğduğumdan beri.
Köprülere kurulan filmleri düşündüğümde ise, çok değil, benim için iki tanesi öne çıkıyor. İlk aklıma gelen; “
İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek” oluyor. Diğeri ise “
Köprüdeki Kız “. Onu bir sonraki köşeye bıraktım.
İstanbul’daki farklı müzik ve kültürlerini, eskiyi, yeniyi, gelişim ve değişimi anlatan bir Fatih Akın eseri. İlk çıktığı günlerde çok dikkat çekmişti. Etkisi uzun yıllar sürdü ve sürmeye devam ettiğini söylesem yanlış olmaz. İyi bir kaynak olarak gözlerimizi ama en çok kulaklarımızı şenlendiren bir yapım.
Daha önce izlememişler için; 2005’e gidip,
Baba Zula, Duman, Replikas, Erkin Koray, Mercan Dede, Brenna MacCrimmon, Selim Sesler (artık aramızda olmayan ama bıraktığı o şahane eserleriyle her daim anılacak olan)
Siya Siyabend ve dahasıyla tekrar tanışmak isterseniz, Fatih Akın’nın müzikli İstanbul temaşası güzel bir tercih.