“Yazıklar olsun, seni sevmesini bilmeyenlere; ey, gamlı ülke!.. Seni sevip, senin sessiz dramın içinde gömülüp gitmekten korku çekenlere!.."
Bu hafta yazımıza edebiyatımızın önemli isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban romanı ile devan ediyoruz. Milli mücadele yıllarında Anadolu halkının yaşadığı zorlukları ve maruz kaldıkları muameleleri ele alır. Milli mücadele dönemi eserleri okumayı seviyorsanız Yaban sadeleştirilmiş diliyle beklentilerinizi karşılayacak, aynı zamanda dönemin ruhunu size yaşatacak bir roman diyebilirim. Biraz da konusuna göz atacak olursak; Ahmet Celal bir paşa çocuğudur. I Dünya Savaşı sırasında tek kolunu kaybetmiş bir subay olarak İstanbul’a dönen idealist vatansever Celal, işgal altında kalmış şehrin manzarasına ve insanlarına tahammül edemez, burada boğulur gibi olur. Alabildiğine kötümser bir hava içinde biraz nefes alabilmek için Anadolu’ya sığınmaya karar verir. Gideceği yer olarak emir eri Mehmet Ali’nin Haymana dolaylarındaki köyünü seçer. Köy Eskişehir’de porsuk çayı yakınlarındadır. Ahmet Celal burada da büyük bir hayal kırıklığı karşılaşır. Köy baştanbaşa yoksulluk, kirlilik, gerilik ve cahillik içindedir. Köyün insanları cahil ve sağlıksızdır.
YABANCI OLAN KÖYLÜ HALKI
Köylü kendisine bir türlü yaklaşmak istemez.. Ahmet Celal’e Mehmet Ali’nin kardeşi Zeynep kadın kardeşi İsmail ve İsmail’in karısı emine dışında kimse yakınlık göstermez. Ona yaban derler. Konuşması, tavırları, kısacası her şeyi onların tavırları dışındadır. Oysa, Ahmet Celal İstanbul’dan çıkarken bütün ıstıraplarının kaynağının kafasında olduğuna karar vermiş ve her şeyi orada bırakmak istemiştir. Burada, hiçbir şeyi düşünmeyecek, metafiziğe tamamıyla veda edecek ve bir köylü nasıl yaşarsa öyle yaşayacaktır. Tamamıyla onlara karışmak istemektedir. Fakat asla onlara karışamamış, köylü tarafından hep ötekileştirilmiştir. Köyün ağası Salih ve şeyh Yusuf adlı sahte din adamı köylüyü sömürmektedir. Ahmet Celal köylüyü Kurtuluş Savaşı’na inandırmaya çalışır fakat köylü inanmamakta direnir. Savaş, bin bir zorluk içinde, fakat tam bir destan niteliğinde devam etmektedir. Ancak köylüler savaşla da ilgili değillerdir. Yüzbaşı Celal, hiç olmazsa bu ulusal konuda onları uyarmak, heyecana getirmek istese de bu da bir sonuç vermez. Yunan birliği köye girer. Direnenleri öldürür. Salih ağa ve şeyh Yusuf düşmanla iş birliği yapar. Ahmet Celal sevdiği Emine’yi de alarak kaçar ama yaralanırlar. Emine kaçamaz. Ahmet Celal onu ve anı defterini bırakarak meçhule gider.
ÖZETLE
Eser Türk aydınıyla halkı arasındaki uçurumu ilk kez çok açık bir biçimde dile getirmiştir. Yazıldığı dönem itibariyle gerçeklik akımına uygun olarak kaleme alınan eserde köylü ve kahraman anlatımlarında ise yer yer natüralizm akımı izleri taşıyor. Unutulmuş ve kaderine terk edilmiş Anadolu’ya, köylerimize, köylülerimize ve ötekileştirilmiş Ahmet Celal’e ayna tutuyor. Hiç okula gitmemiş, okuma yazma bilmeyen insanlarımızı, onları kandıranları, işgal ordusu denen yunanı, onlarla iş birliği yapanları açıkça kaleme almış Yakup Kadri. Benim ilk Yakup Kadri deneyimimdi. Açıkçası her şeyiyle çok sevdiğim ve hafızamda yer edinen bir kitap oldu. Sizde edebiyatımızın önemli ismi ve anlamlı eseriyle hala tanışmadıysanız çok şey kaybettiğinizi söyleyebilirim.