Bugün sizlerle nice okulumuza örnek olacak bir başarı öyküsünü aktarmaya çalışacağım.
Bir öğretmen okulunun özveriye dayalı başarı öyküsü ve öğretmen yetiştirme
Bir aile öyküsü: Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Futbol Takımları (1)
Bugün sizlerle nice okulumuza örnek olacak bir başarı öyküsünü aktarmaya çalışacağım. Aslında okullar özellikle öğretmen yetiştiren kurumlar dersleri, sosyal ve kültürel etkinlikleri ile örnek kurumlar olmalıdırlar. Eskinin onca eleştirilen öğretmen yetiştirme modeli tüm olumsuzluklarına karşılık bu tür etkinlikleri ile örnektirler. Aslında Türkiye özellikle öğretmen yetiştirmeyi salt girdiler çıktılar gibi otomatiğe bağlamış bir işleyişe indirgemiş gibi görünüyor. Eğitim fakülteleri istisnaları tenzih ederek ifade edelim adeta girdiler dört yılda şu bu ve çıktılar gibi işliyor. Kuşkusuz çok emek var ama sonuç bir türlü istendik değil gibi. Bir eleştiri var ve önemli ölçüde haklı bir eleştiri. Bir bakıma ne yapsak etsek şu öğretmen yetiştirmeyi bir güzel yoluna koysak gibi bir şey…
Genel bir bakışla öğretmen yetiştirmenin üç farklı boyutunun olduğu çoklukla savunulur. Birinci boyut öğretmen adaylarının alan bilgisi boyutunda yetişmeleri amaçlanır. Örneğin matematik öğretmenliği programını ele alalım. Matematiğin Temelleri, Matematikte Problem Çözme, İstatistik, Analitik Geometri, Matematik Tarihi, Analiz, Soyut Matematik ve Olasılık gibi dersler bu bağlamdaki kimi derslerdir. Özcesi öğretmen adayının alanında bilgi, beceri ve tutum geliştirmiş bir kişi olması beklenir. Öğretmen yetiştirmede ikinci boyut öğretmenlik meslek formasyonu boyutudur. Bu bağlamda öğretmen adayının eğitim bilimleri, eğitim programları öğretim, psikolojik hizmetler, eğitim yönetimi, ölçme ve değerlendirme konularında gerekli davranışları edinmesi amaçlanır. Öğretmen yetiştirmede üçüncü boyut ise genel kültür boyutudur. Bu bağlamda ise adayların ulusal ve evrensel ölçekli kültürel beceri ve tutumlar geliştirmesi temel alınır. Bir bakıma müzik, beden eğitimi, resim, tiyatro ve benzeri alanlarda öğretmen adayının becerilere sahip olması amaçlanmaktadır.
Türkiye’de öğretmen yetiştirme bugün en büyük sorunu genel kültür bağlamında yaşamaktadır desek yanlış olmaz. Örneğin sınıf öğretmeninin atandığı dağ köyünde ulusal marşı söyletebilmesi gerekliliktir. Ne yazık ki bugün çoğu sınıf öğretmeni adayının bu becerisi yoktur. Sorun ve önerileri sonraya bırakarak şu noktayı vurgulayalım. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde gençler harikalar yaratıyorlar ki sormayın gitsin…
Bakın neler neler! Bu amaçla onlardan bir grupla bir söyleşide bulundum. Bire bir aktarıyorum.
* * *
Okuldaki futbol tutkunluğunun vardığı noktayla başlayalım
Anadolu Üniversitesi’nin çok eskilere dayanan, geleneksel, çalışanlara ve öğrencilere mutluluk veren bir spor kültürü var. Ta Akademi’ye kadar giden. Bilir misiniz bilemem ama Eskişehirspor’un köklerinden biri Akademi spor etkinlikleridir. Fethi Nihat Ender’li takım özünde bir parçasıyla Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nin ürünüdür. Bu spor etkinliklerinin içerisinde tıpkı ülkemizde olduğu gibi futbolun yeri bir başkadır. Çok uzun yıllardan beri devam eden öğrenci, personel ve 35 yaş üstü turnuvalar, bu büyük Anadolu Üniversitesi ailesinin en önemli sosyalleşme alanlarından birisine dönüşmüştür adeta. Normal şartlarda birbiriyle eğitim aldıkları 4 yıl boyunca belki de hiç karşılaşmayacak öğrenciler ve personel, bu futbol organizasyonu sayesinde dost oluverirler. Çok önemli sayıda öğrenci için günlük olarak futbol maç takvimini kontrol etmek, önemli bir sorumluluktur. Öğlen vakti gelip dersten çıkıldığında aceleyle yemekhaneye gidilir, çaylar kahveler alınır ve futbol sahasına koşulur. Öyle ki bu futbol tutkunları bazı maçlara 9 kişi çıkan Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sağ beki hakkında dahi bilgiye sahiptir. Ya da sonradan bir yelek giydirilerek kaleye sokulan koca göbekli takım sorumlusu abinin kaledeki maharetlerinden haberdardır.
Ekiple şöyle böyle söyleştiğimde gördüm ki çok anıları var…
Evet evet bu birleştirici ve barıştırıcı geleneğin içindeki çok ilgi çekici öykülerden birini anlatacağım şimdi. Son dönemde hem Üniversite içinde hem dışında adından söz ettiren, zaman zaman dramatik zaman zaman büyük başarılar elde eden bir takımın öyküsünü. Her yıl ülkenin her bir köşesine yüzlerce eğitimci gönderen ve bir şekilde Anadolu Üniversitesi’nde başlayan bu öykünün devamını başka diyarlarda yazmaya devam eden Eğitim Fakültesi’nin evlatlarını biraz daha yakından tanımanız bugün için benim en büyük dileğim. Çünkü çok değil 4-5 yıl sonra her biri öğretmen, akademisyen veya idari sorumlu olacak öğrenciler, buradan edindikleri bilgi birikimini, anıları, yaşanmışlıkları, Anadolu Üniversitesi kültürünü ülkenin her bir noktasına taşıyorlar. Gittikleri her yerde özenle taşıdıkları bu hazineleri sunup saygı görüyor, başarılı ve mutlu oluyorlar. Kendi mutluluklarını bir kenara bırakalım; her biri yüzlerce çocuğun rol modeli oluyor, onları hayata hazırlıyor ve belki de ülkenin kaderine dokunacak kişileri yetiştiriyorlar.
Bu öyküyü en sağlıklı şekilde aktarabilmek için zaten yıllardır kendilerini takip ettiğim, maçlarına gidip izleme şansına sahip olduğum takımın önemli isimleriyle bire bir uzun söyleşide bulundum. Eğitim Fakültesi oluşumunun ilk dönemlerini, yaşanan zorlu ve eğlenceli süreçleri onlardan dinledim…
Eğitim Fakültesinin yeni antrenör ve ekibi göreve başlar
2012-2013 öğretim yılında Eğitim Fakültesinin Futbol Takımının antrenör ekibinde oyuncuların büyük bir heves ve çabaları sonucu bir hoca değişikliği olur. Kendisi de Eğitim Fakültesi mezunu olan ve İngilizce Öğretmenliği Programı’nda öğretim görevlisi olarak çalışan Barış Dinçer, takımın yönetim sorumlusu olarak görev yapmaya başlar. Belki de o gün hem fakültenin hem de üniversitenin spor kaderinde birçok şeyin akışının değiştiği gündür. Çünkü Barış Hoca herhangi bir işi asla yarım yapmayan, alanında çok başarılı, disiplinli, çocuklara futbolun asla sadece futbol olmadığını onların dünyalarına inerek aktarabilen çok başarılı bir yönetici. Hoca, ekibini kurarken antrenör olarak yaklaşık 10 yıldır her perşembe akşamı 21.00’de başlayan halı saha maçındaki takım arkadaşı Kemal İrfan Özdemir’i düşünür doğal olarak. Kemal Hoca, Eğitim Fakültesinin eski efsane kaptanlarından biridir. 2007 yılında fakülteden mezun olmuş, Eskişehir’e atanmış ve öğretmenlik hayatını Eskişehir’de sürdürmektedir. O da Eskişehir’e geldikten sonra bir daha gidemeyenlerdendir. Barış Hoca takımın yönetimini ele aldığında her şeyin değişeceğini tahmin eden ve takımın başına geçmesini en çok arzu eden öğrencilerden biri de fakültedeki İngilizce Öğretmenliği Programı öğrencilerinden Sezer Kızılateş’tir. Görevin tebliğ edilmesinin ardından bir heyecan başlayıverir. Sezer, hocanın peşini bir dakika bırakmaz. Hocam, “Seçme yapalım, afiş asalım, sponsor bulalım…”
Ekip göreve başlar ve bir hafta sonra yapılan seçmeye tam 100 öğrenci gelir. Çarşı A’daki halı sahada 4 maç oynanır, her devre başka takım girer sahaya. Öyle ki oyuna giremeyen birçok insan olur. Muzip büyük öğrenciler, bazı 1. sınıf öğrencilerine top sektirtir ve “Tamam, siz seçildiniz bir dahaki idmana gelin.” diyerek çaylak öğrencileri takıma çağırırlar. Eğitim Fakültesi büyük bir potansiyele sahip bir fakültedir ve potansiyel ortaya çıkmaya başlamıştır.
40 oyuncuyla yapılan idmanlar
İlk idmana tam 45 oyuncu gelir. Seçmede olmayan ama idmana gelenler bile vardır. “Hocam seçmeye gelemedim. Beni idmanda görme şansınız var mı?” sorularına maruz kalır teknik ekip. Sayının giderek azalacağını uman hocalar, başlarda duruma müdahale etmez ama 5. idmanda hâlâ 40 kişinin idmana geldiğini görünce takımın verimli çalışmasını sağlayabilmek adına takımı ikiye bölerler.
O güne kadar bir karton içerisine konulan forma, şort, tozluk ve tekmelik ile maça giden takımın ekipmana ihtiyacı vardır. Hemen sponsor bulunur. Takıma, Eskişehir’in soğuk kışlarına uygun eşofman takımı, yağmurluk ve forma ayarlanır. Takım, kendi oyuncularının tasarlamış olduğu bir forma ile maça çıkar ki bu, fakülte takımları için görülmemiş bir atılımdır. Bilgisayar Bölümü öğrencilerinden Fırat Sösüncü’nün üzerinde çalıştığı, bilgisayarda Celtic’e benzeyen formalar geldiğinde takım daha çok Çaykur Rizespor’u andırmaktadır ama olsun... Kendilerine bol bol gülerek giyerler formaları…
Aslında bu takım, yeni bir eğitim programıdır Barış ve Kemal hocalar için. Tabii ki sahada daha iyi futbol oynamaya yönelik bir amaç vardır. Tabii ki takım ligde başarılı olmak ister ancak asıl büyük amaç Eğitim Fakültesi öğrencilerinin burada hayata daha farklı bir açıdan bakabilmelerini, takım oyuncusu olabilmenin önemini anlamalarını sağlamaktır. Bu öğrenciler gidip ülkenin her tarafına bu tecrübelerini aktaracaktır. Asıl amaç hiçbir zaman unutulmaz takımda. Barış Hoca’nın bu konudaki sözlerini aktarmak gerekirse: “Yaptığımız işi her zaman öğretmen yetiştirme programımızın bir parçası olarak gördük ve görmeye devam ediyoruz. Ülkenin geleceğine kim yön verirse versin, bu kişiler muhakkak öğretmenler tarafından yetiştirilecektir. Bu anlamda az-çok demeden öğretmen eğitimine yapılan katkılar, vatanın geleceğine yapılan katkılardır. Sportif ahlakını ve centilmenliğini bozmadan yenmeyi-yenilmeyi öğrenmek, takım oyuncusu olup ekip çalışmasının doğasına alışmak, aynı takım içerisinde yurdun her köşesinden birileriyle dostluk kurmak, sorumluluk almak, başarmanın tek formülünün çalışmak olduğunu içselleştirmek, takım içerisinde kimseye hiçbir sebeple ayrıcalık tanınmadığına şahit olmak gibi deneyimlerin, bu gençlerimizin ileride daha disiplinli, ahlaklı, başarılı, anlayışlı ve eşitlikçi bireyler olmalarına ve yetiştirecekleri öğrencilere de benzer değerleri aşılamalarına destek olmasını umuyoruz.”
Takım, ülkenin her bölgesinden oyunculara sahiptir
Takımda 4 Ardahanlı, 2 Muşlu, Rizeli, Vanlı, İzmitli, Çanakkaleli, Antalyalı, Çankırılı kısacası ülkenin her bölgesinden gelen oyuncular vardır. Bu öğrencilerin birçoğu zamanı geldiğinde yine oralara geri döneceklerdir. Antrenman metotları çalışılmaya başlanır. Takımda, Barış Hoca idari işleri yapmaya daha çok konsantredir. Kemal Hoca ise takımın saha içindeki yapısı ile daha çok ilgilenir. Nihayetinde takımın başında lisanslı bir antrenör yoktur. Zamanı gelince olacaktır tabii. Kemal Hoca takıma antrenman yaptırmak için günbegün araştırma yapar, ders çalışır gibi çalışır ve takımın hak ettiği seviyede antrenman yaptırır oyuncularına. Takım, çıktığı ilk maçı 10-1’lik skorla kazanır. Acayip bir mutluluk yayılır. O gece bütün takım, oyuncuların sahip olduğu en büyük evde toplanıp güzel bir kutlama yapılır. Bundan sonra büyük bir gelenek olacaktır. Büyük maçlar öncesinde takım toplantısı, büyük galibiyetlerden sonra kutlama yapılır.
İlk yıl takım 3. olur
Eğitim Fakültesi ikinci maçta Edebiyat Fakültesi’ni 2-0 ile geçer ve büyük maçların zamanı gelir. O döneme kadar Anadolu Üniversitesi Futbol Turnuvalarının iki büyük takımı vardır. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Açık Öğretim Fakültesi’dir bu takımlar. İ.İ.B.F aktif öğrenci sayısı fazlalığı ve uzun yıllara dayanan bir spor geleneğiyle, Açık Öğretim Fakültesi ise öğrencisi olan ve amatör/profesyonel liglerde oynayan oyuncularıyla başarılı takımlar çıkarır. Eğitim Fakültesi dışarıdan bakıldığında onlara kafa tutacak yapıda değildir. Nitekim öyle de olur... Eğitim Fakültesi yeni yapısı ile ilk yılında İ.İ.B.F’ye 4-2; AÖF’e ise 4-1 kaybeder. Özellikle AÖF’te Bölgesel Amatör Lig’de oynayan 6 oyuncu ilk 11’de oynamaktadır. Herkes, bu takımları yenmenin imkânsız olduğuna inanmaktadır. Yine de Eğitim Fakültesi, yeni oluşumuyla ilk yılında ligde 3. olma başarısı gösterir. Ekip, kupa ve madalyalarla tanışır. O gün kupa seremonisini izleyen ve şampiyonun kim olduğunu bilmeyenler, Eğitim Fakültesi’ni şampiyon olmuş zannedebilirdi. O kadar mutluydu takım.
2. yıl ise bu işe vizyon koyan üniversiteli ekip, işi nasıl daha iyi bir hale getirilir diye çok kafa yorar. Sezon öncesi çok önemlidir. Takımın çok iyi hazırlanması için bir kamp gereklidir. Hatta bir de gerçek bir kamp olsa ne kadar harika olur diye düşünürler. Antalya civarından bir tesis ayarlanır. İmkânlar zorlanır. Ekonomik durumlar çok parlak olmasa da herkes bu işe ayırabildiği parayı bütçeye dâhil eder. Eskişehir İl Gençlik Spor Müdürlüğü ulaşım konusunda yardımcı olur. Ve takım Antalya’ya doğru hareket eder. Şaka gibidir. Daha bir önceki yıl ter atleti olmayan takım, bu yıl Antalya’da kampa gidiyordur. Bu kamp, takımı gerçek bir aileye dönüştürür. Günde 3 idman yapılır ve hazırlık maçları oynanır.
İ.İ.B.F galibiyeti gelmiştir
2. yıl ligde çok daha zorlu maçların olacağı kesindir. Takımın kadrosu biri stopere, diğeri forvete yeni gelen 2 oyuncuyla daha da güçlenmiştir. Bu yıl Eğitim Fakültesi takımın en iyi oyuncusu Uğur’u daha verimli kullanmayı öğrenmiş, bütün takım onu daha iyi kullanabilmek için dizayn edilmiştir. İki büyük rakipten İ.İ.B.F.’nin ise bir kanat bir de orta saha merkez oyuncuları mezun olmuştur. Güçler yavaş yavaş dengeleniyordur. AÖF’ün gücündeki eksilmeyi görmek için ise sporseverler biraz daha beklemek zorundadır. Ancak bu yıl için beklenen olur ve takım İ.İ.B.F’Yİ 3-1’lik skorla geçer. Kendilerine kampüsün kralı ismini takmış olan İ.İ.B.F. için krallık olayı artık o kadar kolay değildir. 2014 yılında Eğitim Fakültesi onları alt etmiş ve sezonu yine AÖF’ün ardından ikinci sırada tamamlamıştır. AÖF’te 2. Lig’de ve 3. Lig’de oynamış oyuncular vardır. Eğitim Fakültesinin amatör yüreklerinin bir anda bunu başarabilmesi hiç ama hiç kolay değildir. İlk iki yılda bu amaç henüz başarılamamıştır. 3. yılda ise Eğitim Fakültesi bir önceki yıl takıma 90 kilo civarında dâhil olmuş Ferhat’ı forma sokar, adeta bir yıldız daha kazanır. Barış Hoca ve ekibi her yıl fakültedeki her yetenekli oyuncuya ulaşabilmek için seferberlik ilan eder, imkânları sonuna kadar zorlar. Sponsorluk, ekipman, servis, takım kahvaltıları konularında artık çok daha profesyonelce hareket edilmeye başlanır. Takımdan emekli olan oyuncuların Eğitim Fakültesi ailesiyle bağı hiç kopmadan aynı şekilde devam eder. Aile, asla zayıflamaz, aksine güçlenir. O yıl lig de daha güçlü hâle gelir. Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi kadrosundaki yıldız oyuncusu Mertcan başta olmak üzere çok iyi bir takımla ligde mücadele eder ve işler gerçekten zordur.
Yazımızın 2. bölümü yarın sizlerle olacak…