Bayramın 2’nci günü ve keyifler biraz da olsa yerinde. Haberleri hazırlayıp, kontrolleri yapacak ve sunumunu yaptıktan sonra evime döneceğim. Eşimle geçirdiğim ilk bayramın bayram tadında olması için elimden gelen gayreti göstereceğim. O ana dek plan sorunsuz gidiyor.
Sonra yavaş adımlarla rejiye ilerliyorum. Reji personelimizden Bilal’in gözyaşları sel olmuş akıyor. 20 yaşındaki arkadaşı Mutlu Yıldırım Hakkâri’de şehit düşmüş “Ölmek yok demedim mi lan” diyor Bilal. Sıkıca sarılıp teselli cümleleri arıyorum ama nafile. Bak diyorum herkes ölür ama herkes cennete gidemez, o en güzel makama gidecek, ağlama onun için gülümse, gittiği yer kolay kolay gidilebilecek yer değil diyorum.
Hani anlamlı olsa da etkisiz teselliler vardır ya, onlardan biri aslında söylediklerim. Bir yandan söylüyorum bir yandan kendimi zor tutuyorum, yani kendime faydam yok o anlarda.
Şehidimiz Mutlu’nun babası Astsubay. Gömece askeri lojmanlarında oturuyorlar, hemen oraya ilerliyoruz ama askeri bölge olduğu için bırakın fotoğraf ya da kamera çekimini, içeri bile almıyorlar bizi. Bilal’i bırakıp biz ayrılıyoruz. Şinasi Kula da var yanımda hadi diyorum en azından yakın bir yerlerde bir canlı yayın yapalım hocam. Yapıyoruz yapmasına ama diller “lal” olmuş. Söylenecek onca söz varken maalesef birkaç dakika zor konuşuyoruz. Öfkemiz zarar vermesin diyoruz, infial olmasın diyoruz kesiyoruz. O haberi hazırlayıp, sunarken yaşadığım acı ve çaresizlik inanın anlatılmaz bir keder.
Sonra Gaziantep, sonra Uludere derken hem akşam hem ertesi sabah karşıma çıkan haberler beni resmen hazımsızlıktan, sinirden, üzüntüden tarifini yapmakta zorlandığım duygulardan dolayı çok kötü hissettiriyor.
Bir Türk evladı olarak, düşünüp durmak ve üzülmekten başka bir şey yapamamak beni çılgına çeviriyor. Utanıyorum, eziliyorum aklımdan neler geçiriyorum anlatamam.
Bir haberci olmasam, söyleyeceklerim bir yerlerde infial oluşturmayacak olsa inanın çok farklı şeyler yazarım ama içime atıp şişmeye devam ediyorum.
Bu kadar biçare kalmak. Yapılanlara bu kadar sözel tepkiler vermek inanın beni tatmin etmiyor. Ben başka şeyler arzuluyorum, başka şeyler bekliyorum, yapılmayınca eziliyorum.
Bakan Şahin, köşe yazarlarına siz askerlik yaptınız mı? Oraları biliyor musunuz, oturduğunuz yerden kalem kıpırdatmak kolay diyor ya o aklıma geliyor, daha da kötü hissediyorum.
Sayın Bakanım 18 ay askerlik yapmış bir vatan evladı ve haberci, köşe yazarı olarak ben nasıl bir eğitim aldığımızdan tutunda, nasıl bir politika izlediğimizi de çok iyi biliyorum ama siz sanırım terörle mücadeleyi bilmiyorsunuz. Ben şu an tekrar görev verilmesi halinde gitmeye seve seve razıyım diyorum. Bir de size soruyorum, köşe yazarlarına sorduğunuz soruları sizde cevaplar mısınız? Sizin oğlunuz ya da yeğeniniz askerlik yaptı mı? Sizin ocağınıza şehit acısı düştü mü? Lütfen gazetecilerle uğraşmayı veya yanıt vermeyi bir kenara bırakıp, artık bu sürece gerektiği şekilde sert bir tepki vermek için harekete geçin, geçirin.
Ben bu toprakların emanetçisi bir Türk evladı olarak daha çok ezilmek ve çaresiz hissetmek zorunda kalmak istemiyorum. Ben yumuşak adımlarla bu işin çözüleceğine inanmıyorum. Analar ağlamasın diye yapılan açılımla, sadece şerefsiz teröristlerin anaları gülmesin, asker analarının yüreği serinlesin, her haberi korkarak izlemesin, yüreği her an korkudan güp güp atmasın istiyorum.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...