Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, ES TV ekranlarında Eskişehirlilerin konuğu oldu. Ali Baş'ın sorularını yanıtlayan Ataç'ın sırrının ne olduğunu çok merak ediyorum doğrusu
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, ES TV ekranlarında Eskişehirlilerin konuğu oldu. Ali Baş'ın sorularını yanıtlayan Ataç'ın sırrının ne olduğunu çok merak ediyorum doğrusu. Bizler üç gün eve tıkıldığımız zaman sağımız solumuz tutulur. Öte yandan Ataç'ın enerjisi, televizyon ekranlarından taşıyordu. Elbette Tepebaşı'nın da gündemi, Türkiye'nin ve hatta dünyanın gündemi neyse o... Ataç ve mesai arkadaşlarını koronavirüse karşı aldıkları tedbirlerden ötürü tebrik ederiz. Bu musibetin bize bir faydası oldu ki, yeri geldiği vakit eleştirdiğimiz devletimizin tüm kurum ve kuruluşlarıyla ayakta olduğunu gördük. Devletimizle gurur duyduk. İçişleri Bakanı ne kadar devletse, kendisi de o kadar devlet olan Tepebaşı Belediye Başkanı da gurur duyduğumuz isimlerdendi. Sayın Soylu'dan bir başka yazıda bahsederiz artık. Bu arada, "Tepebaşı Belediyesi değil, Tepebaşı Turizm acentesi" diyenlerin de kulaklarını çınlatmak isteriz. Sadece Bahçelievler ve Fatih Belde Evlerinde şimdiye kadar 7 bin maske üretilmiş. 5 haftada bir şişe kolonya dağıtılmasının bile becerilemediği bir ortamda bunu takdirle karşılamak gerekmez mi? Ahmet Ataç koronavirüsün etkilediği bir diğer konuya daha değindi; o da çöküşteki Türk Tarımıydı... Sadece 2019 yılında 6 milyar 700 milyon kilogram buğday ithal ettiysek, aç karnımızı bile doyuramıyoruz demektir. Ülkemizin buğday ihtiyacının 3'te biri dışarıdan geliyor. Bir lokma ekmek için elin balık yiyip votka içen Rus'una, fıstık yiyip viski içen Amerikalı'sına ve pirinç likörü içip soya soslu yarasa kanadı yiyen Çinli'sine muhtaç olduysak vay halimize. Arkamızdan ağlayanımız yok demektir. Ancak neyse ki devletimizin bazı kurumları hâlen ayakta; Tepebaşı Beledilyesi gibi mesela... Tarım ve hayvancılığa öteden beri büyük ehemmiyet veren Tepebaşı Belediye Başkanı Ataç, her şeyi kaybedebileceğimizi ancak tarımı kaybedersek bunun geri dönüşünün olmayacağını belirtti. Ülke olarak petrolden bile kıymetli bir avantajımız olduğunun farkında değiliz. Belki kazmayı vurunca göğe fışkıran petrol yataklarımız yok. Ancak "kazma ile döğünce" bereket veren sadık yarimiz, yani verimli topraklarımız var. Halbu ki biz o toprakları imara açıp, bir takım müteahhitlerin servetine servet katmakla meşgulüz. Ali Baş'ın yönettiği Eskişehir Notları'nı seyredince, "Neyse ki tarım ve hayvancılığı düşünen belediye başkanlarımız da var" diye düşündük.
Sanayiciye elektrik sürprizi
Koronavirüs ile birlikte ülkelerin ihracat şansları azaldı. Tabii buna bir de bizim hükumetin, "Doların kafasını ezelim ki, görüntüyü kurtaralım" mantığı eklenince, yandım gülüm keten helva... Sanayicimiz için için isyan ediyor. Elbette açık açık hükumeti ve asrın damad – ı şâhane hazretlerini eleştirmeleri mümkün değil. Bunu yapan bir işadamının mal varlığına el konması bile ihtimal dâhilindedir. Ancak belli ki içleri yanıyor, ciğerleri paralanıyor... Bunun son örneğini de ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş'ın açıklamalarında bulduk. Sayın Kesikbaş akıllı bir adam, "Hükumetimizin aldığı tedbirleri çok olumlu buluyoruz ancak" diyerek söze girmesi de akıllı bir hareket zaten. Öte yandan Eskişehirli sanayiciler ne kadar akıllı olurlarsa olsunlar, acı bir gerçekle karşılaşmak zorundalar; ülke ne kadar iyi yönetiliyorsa, onlar da o kadar şansa sahipler... Her neyse. Sayın Kesikbaş koronavirüs nedeniyle ülke ekonomisinin, ve özellikle ihracata bel bağlayan reel sektörün zor durumda olduğuna işaret etmiş. Kesikbaş ayrıca, iç piyasaya yönelmekten başka çözümlerinin kalmadığını açıklamış.
Şimdi kalkıp da hükumetimizde sanayiciye yardımcı olmasını elbette beklemiyoruz. Allah'ın izniyle yeni saraylarımız da gelecek ve itibarımız göklere çıkacak çünkü. Ancak bu arada ve mesela 5 – 6 ay boyunca elektrik parası ödemeseler buna bile razıyız. Hatta bunu da geçtik, elektiriği zamlı ödemesinler buna da şükür...