İstanbul'da Damat Berat Bey'in kalan son yakınlarından olan AK Parti İl Başkanı Bayram Şenocak'ın saf dışı bırakılmasıyla birlikte AK Parti'nin Türkiye genelindeki il kongreleri tamamlandı. Şimdi gözler Büyük Kongre'ye çevrildi. Sayın Cumhurbaşkanı tek aday olarak gireceği bu kongreyi kazanacak. Bol bol muhalefete yüklenecek ve 'Leabaleb' dolu geçen bir kongre daha yaşayacağız. Açıkçası heyecanla beklediğim bir kongre olmayacak. Neticesi şimdiden belli zaten.
Ancak il kongreleri öyle değildi. Aralarında Eskişehir'in de bulunduğu 81 ilde çok önemli değişimler oldu. Açık konuşmak gerekirse, Genel Başkan Tayyip Erdoğan tarafından masaya sert bir yumruk atıldı ve pek çok il başkanı ve il yöneticilerinin görevine son verildi.
Türkiye genelinde 25 ilin başkanları Beştepe Sarayı tarafından değiştirildi. Benzer bir darbenin daha şiddetlisi son olarak AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun yaşadığı 'ultra postmodern' Pelikan darbesinden sonra yaşanmıştı. Seçilmiş Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, tasfiye edildikten sonra Türkiye genelinde büyük bir operasyon yapılmış, "Metal yorgunluğu" adı verilen bu fırtınadan Eskişehir az miktar etkilenmişti. Sayın Davutoğlu'na yakın isimler (Eskişehir'den bahsediyorum) bir – iki istisna hariç oldukları yerde kalmışlardı.
Şimdi her üç ilden birinin başkan ve yönetimi değiştirildi. Ancak AK Parti Eskişehir Teşkilatı bu süreçten daha bile kuvvetlenerek çıktı. Baktığınız zaman il başkanları değiştirilen 25 ilin ortak noktası, belediyelerin AK Partiliyken CHP'ye geçmiş olması.
Bu durumda "Eskişehir teşkilatını 31 Mart seçimlerinde başarısız olmak değil, zaten yıllardır başarısız olmak kurtardı" diyebiliriz. Yani Eskişehir'de AK Partililer son seçimleri kaybettikleri için değil, sürekli seçim kaybettikleri için gözden uzak kalmışlar. Bence Büyükerşen'e sürekli seçim kaybetmelerinin iyi yönlerini de görmek lazım...
Eskişehir'de bir hafriyat atığının içinden mermer lahit çıktı. Seyitgazi Yazılıdere mevkiinde inşaat atıkları arasında belediye işçileri mermer bir lahit buluyor. Bunun üzerine yetkililere haber veriliyor ve muhtemelen arkeologlardan oluşan bir ekip tarafından inceleme başlatılıyor.
Bu olay ülkemizin içinde bulunduğu zenginliği gözler önüne sermesi açısından çok önemli. Benzer bir lahit İskandinavya'da bulunsa – ki bulunamaz – Norveç veya İsveç Hükûmeti ortalığı ayağa kaldırmıştı. İster inanın, ister inanmayın söz konusu gelişme Türkiye'de bile ana haber bültenlerinde yer alırdı. Orta Avrupa'da, mesela Çek Cumhuriyeti'nde böyle bir buluntu olsa, hakkında belgeseller yapılırdı. Biz Eskişehir ölçeğinde bile sıradan bir haber olarak görüyoruz.
Aslında sıra dışı olan bizim vurdumduymazlığımız. Kendi tarihine bu kadar duyarsız olan başka bir millet var mıdır bilemiyorum...
28 Şubat tarihiyle birlikte eski defterler yeniden açıldı. Mesela Sayın Cumhurbaşkanımız, "Benim siyasi hayatımı bitirmeye kalktılar" ifadelerinde bulundu. Doğrudur; 28 Şubatçıların hedeflerindeki isimlerden biri de Recep Tayyip Erdoğan idi. Hatta hiç unutmam o zamanlarda Erdoğan hakkında, "Muhtar bile olamaz" diyorlardı. Okuduğu bir şiirden dolayı hapse bile atılmıştı Sayın Erdoğan. Hoş, "Hapishâne" dediysek aklınıza kahraman askerlerimizin tıkıldığı Silivri Zindanları gelmesin. Sayın Cumhurbaşkanımız Pınarhisar Cezaevinde 4 buçuk ay kadar özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Hem de sadece bir şiir okudu diye... Bu süre zarfında bütün Türkiye kendisini yalnız bırakmamış, darbecilere inat, manevi destek vermişti. Hatta bırakınız Türkiye'yi, Amerika Birleşik Devletleri'nin Başkonsolosları bile kendisini hiç yalnız bırakmamışlardı.
Her neyse...
Aradan yıllar geçti ve "Muhtar bile olamaz" denilen kişi, ülkemizin 12'inci Cumhurbaşkanı...
Demek ki bir takım siyaset ve toplum mühendislikleriyle, başarıya ulaşamıyormuşsunuz. Demek ki toplumu yasaklarla yönetemiyormuşsunuz. Sayın Cumhurbaşkanımız gibi halkın seçtiği isimleri engelleyemiyormuşsunuz.
28 Şubat 1997'nin üzerinden 24 yıl geçmiş. Çeyrek asır eder. Bu arada köprünün de altından çok sular aktı.
Türkiye bu çeyrek yüzyıl içinde üç büyük darbe yaşadı.
Mesela 1 Mayıs Pelikan darbesi yaşandı...
Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu, belki bir askeri muhtırayla değil, ancak bir internet muhtırasıyla istifa ettirildi.
Mesela 15 Temmuz darbesi yaşandı...
Kökü dışarıda olan terör örgütü FETÖ'nün yaptığı büyük ihanet hâlen aklımızda. Bir zamanların "Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda"cıları, TBMM'yi ve kendi halkını bombalayacak kadar alçak olduklarını gösterdi.
Mesela 6 Mayıs darbesi yaşandı...
İstanbul Halkının oyları hiçe sayılarak ve "Hiç bir şey olmasa da birşeyler olmuştur" gerekçesiyle Milli İrade ayaklar altına alındı. Neyse ki Millet kendi iradesine, tıpkı 15 Temmuz'da olduğu gibi sahip çıktı. 23 Haziran sonuçları ortadadır. Toplum mühendisleri yine sukut-u hayale uğradılar. Türk Milleti'nin esaslı şamarı, suratlarında naksetti. Hâlen beş parmak izi yanaklarındadır....
Bu arada dünün küsleri, bu günün müttefikleri de oldular. Mesela 28 Şubat'ta "Tanklar hipodrumda resmi geçit yapsın diye mi satın alındı?" diyen Doğu Perinçek, şu anda iktidarın üç ortağından biri. Sayın Perinçek, Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan; üçü birlikte memleketi yönetiyorlar; Allah muhabbetlerini bozmasın...
Velhâsılı kelâm; 24 yılda Türkiye'de çok şeyler değişti. Hem de çoğu şeyler kötü yönde değişti...
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...