GÖRÜŞLER
Ahmet Ataç
"Esopos"un ünlü dil öyküsünü bilirsiniz...
Efendisi, “Git çarşıdan en iyi ne varsa al da gel" demiş..
Esopos, gidip dil almış...
Aradan birkaç gün geçmiş yine yollamış efendisi:
"Git çarşıdan en kötü ne varsa al da gel..."
0 da gitmiş ve yine dil getirmiş...
……….
"Ahmet Ataç"ın ilk başkanlık dönemiydi...
Arı Sineması Müdürü "Rafet Sel"le sohbet ederken atılmıştık:
"Kalk sempozyuma gidelim..."
Şaşırmıştı!
"1. Pişmiş Tavuk Sempozyumu" deyince kendine geldi:
"Acıkmıştım, hadi gidelim..."
Tepebaşı Belediyesi'nin ilk büyük etkinliğiydi...
"1. Pişmiş Toprak Sempozyumu..."
……………..
Dilimiz sürçünce "Tavuk" dediğimiz o toprak öyle bir pişti ki..
"Uluslararası Şiir Buluşmaları, Uluslararası Sanat Çalıştayları sürüp gitti..."
Dünyanın her yerinden şairler, sanatçılar geldi…
Pek çok kültür-sanat etkinlikleri birbirini kovalarken, "Ataç" da dikkatleri çekiyordu:
"Biraz da halkın sorunlarına inse..."
………………..
Ramazan geldi geleli izliyoruz...
Tepebaşı Belediyesi yine almış bayrağı koşuyor...
Her gece bir semtte iftar yemekleri...
Sanat etkinlikleri..
Hacivat ve Karagöz, Meddah ve Aşuk ile Maşuk gösterileri...
“Saim Günal, Mesut Girgin konserleri...”
Ramazan süresi içinde binlerce Eskişehirli'nin biraraya gelmesi sağlanıyor...
Kısacası, bu "Ahmet Ataç" fazla oluyor artık!
"Bir ülkede iftar çadırlarının çokluğu, o ülkedeki muhtaç insanların çokluğu değil midir?”
Dilin kötülüğü bunlar galibaî!
Ya güzelliği?
"Tatlı dille gelen insan sevgisi..."
Ahmet Ataç'ta bunlardan çok var...
*******
Günün Şiiri
Kanat
Bir kanat sesinde bozulan büyü
O sonsuz ufuklar ve büyük davet
Artık o karanlık geceyi terket
Sıyır gözlerinden siyah örtüyü
Bak bizi bekliyor yine bahçeler
Bu bahar hep bizim için mi sonsuz
Çamlar gölgesinde oturduğumuz
Ve dağlarda gezen küçük serçeler
Gözlerinde görüyorum güneşi
Öperken unuttuğum bir dünya var
Sen beni git gide susatan pınar
Aşkın güzelliği ikiz kardeşi
Yeniden başlayan güzel günlerin
Beni yalnız bırakma gölgesinde
Kulağım duyulan kanat sesinde
Yüzüme değişor bak serin serin
Mesut Tarcan (Varlık-1952)
******
Coşkun’un oyunu
Marsilya maçında TRT’de yorumculuk yapan "Coşkun Demirbakan", her zaman olduğu gibi yanlış ata oynadı!..
Eskişehirli "Anastra"yı iyi bilir...
Onun kafası ise, hala "Pis 7'lide!"
Keşke, hiç girmeseydi o kulübeye...
******
Günün Sorusu
Obama'nın beyzbol sopası "samimiyet" göstergesiymiş.. .
Velev ki simge yani!
"Peki, çuval neydi?"
******
Kolsuz Yaşar'dan
Kimi karo, kimi sinek, kimisi de kupa asına güvenir hep...
Maça asının günahı ne?
Yoksa..
"Maçaları sıkmıyor mu!..”
*********
Cuk
Kofi Annan istifa etmiş…
“Bu kadarı da kafi!”
Genç gazetecilere
Necati Zincirkıran'ın "Olaylar, Anılar ve Gerçekler" adlı kitabından:
- Napolyon'a göre gazete, hükümetin kararlarını destekleyen, onun istediği şekilde hareket eden, onun yasak ettiği konulara dokunmamakla vatani vazifesini yerine getiren bir matbuadır...
"Mustafa Kemal" ise şöyle diyor:
"Matbuat, milletin umumi sesidir..."
Genç gazetecilere iki yoldan birini seçmek düşüyor....
Çavuşu kızdıran canlı
Bir savaşta o kadar çok insan kaybolmuş ki, doktorlar savaş meydanını dolaşır, yatanlara şöyle bir dokunurmuş...
Asker gözünü açıp kıpırdarsa "sedye", sesini çıkartmazsa "deniz" derlermiş...
"Denizlik"lerden biri yolda gözünü açmış:
"Nereye götürüyorsunuz beni?"
Sıhhiye çavuşu yanıtlamış:
"Sen öldün kardeşim, denize atmaya götürüyoruz..."
Adam yerinden doğrulmuş:
"Görmüyor musun yahu, ölmedim ki!"
Çavuş çok kızmış:
"Sus lan" demiş:
"Doktordan iyi mi bileceksin!"
*********
“Karım hepimizi anında öldürür!”
Katili evinde kıstıran timin komutanı bağırmış:
"Teslim ol.. Ellerin başının üzerinde dışarı çık, yoksa bir dakika sonra içeri girip seni alırız…”
İçeriden "Sakın haa! diye bir ses gelmiş:
"Ayakkabılarınızı paspasa silmeden girerseniz, karım anında hepimizi öldürür!.."
*******
Oğlu hayatta olan için vatan!
Artık gün geçmiyor ki, "şehit" haberi duymayalım...
Gazetelerdeki haberlerine bakıyoruz...
Yakıştırma yerindeyse, tek şehit "tek sütuna", iki şehit "çift sütuna" haber oluyor...
Fazlası iç sayfalarda!...
Şu fotoğrafa bakın!
Hakkari Şemdinli’de şehit düşen Piyade Uzman Çavuş "Enis Yücel"in annesi "Birsel Hanım, oğlunu asker selamı ile uğurluyor...”
Alpu'da toprağa verildi şehidimiz...
Ailenin yaşadığı Fevzipaşa Mahallesi'nin daha önce de iki gencini şehit verdiği öğrenildi...
Şu ananın selamına ne dersiniz?
"Ahmet Atuk" dostumuz hemen verir yanıtını:
"Vatan sağ olsun..."
Ama vatan uğruna şehit olmanın yaşamın en ucuz unsuru olduğunu da "Ahmet Önen" söylüyor:
-Bunun içindir ki şehitlik mertebesi hep halktan birilerinin, garibanın, fakirin madalyasıdır boynunda...
Şehitlik, rant getiren bir şey olsaydı zenginden, yukarıdakilerden bize kalır mıydı?
Her şehit cenazesi sonrası söylenen basmakalıp sözlerden birisi de "Vatan sağolsun"dur.
Ne kolay değil mi?
Ömrünü ver o genci yetiştirebilmek için. Sonra kutsal görev için askere yolla. Sana tahta kutu içinde geri getirsinler. Hediyesi ise bayrağa sarılı olmak!
"Tabii ki vatan sağ olsun…”
Ama bir baba için, bir anne için vatan, uğruna dünyaları yakabileceği oğludur aynı zamanda...
"Oğlu hayatta olan için vatan bir bütündür..."