Üretimde makineleşmenin ve teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği ve daha çok kadın ve çocuk emeğinin sanayide istihdam edildiği 19. yüzyılda kadın işçiler, sekiz saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret ve örgütlenme hakkı talepleri için sık sık eylem yapıyorlardı.
8 Mart 1857 tarihinde New York’taki dokuma işçisi kadınlar on iki saatlik iş gününü ve düşük ücretleri protesto için greve giderler, fabrikayı işgal edip polisle çatışırlar. 8 Mart 1908 yine ABD de Manhattanlı iplik işçisi kadınların sekiz saatlik işgünü ve oy hakkı için yaptıkları greve polis müdahale eder ve çatışma çıkar. 8 Marta kaynaklık ettiği iddia edilen başka bir direniş de 8 Mart 1908 yılında New York’ta işten çıkarılan dokuma işçisi kadınların fabrika işgalidir. Çıkan yangında 129 kadın yaşamını yitirir.
1910 yılında Kopenhagda Clara Zetkinin önderliğinde toplanan İkinci Enternasyonal Kadınlar Konferansında Clara Zetkinin önerisiyle 8 Mart, Kadınların Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü olarak ilan edildi. O tarihten bu yana 8 Mart dünyanın her yerinde kadınlar tarafından birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmaktadır. 1975 yılında 8 Mart Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Günü olarak ilan edildi.
Evet, 8 Martın tarihçesi kısaca yukarıda anlatıldığı gibi. 19. yüzyılda kadınlar sömürüye karşı direnirken eşit işe eşit ücret isterken bir takım bedeller ödediler. O dönem için kazanımla da sonuçlandı.
8 Mart’ın doğru anlaşılmasıyla birlikte kadınların çalışma şartlarının iyileştirilmesi, istihdamı, eğitimi ve sağlığı gibi temel konularda atılan güzel adımlar. Sivil toplum teşkilatlarıyla da kadınlar artık varlığını ve ağırlığını her alanda hissettirmeye başladılar. Bunu olumlu ve daha çok katılımcısı olması gereken bir hareket olarak görüyorum.
TÜRK KADINLARI DAHA ŞANSLI
Dünya kadınlarına göre Türk kadını çok daha şanslı. Zira Atatürk sayesinde seçme ve seçilme hakkını ilk elde eden kadınlar olmanın yanı sıra dünyada sayılı pilotlar, arkeologlar, herkesin önünde eğildiği tarih, tıp ve benzeri konularda başarılı kadınlarımız bu sayede yetişmiştir.
Yaşadığımız topraklarda kadınlar ezilmeye, dövülmeye ve her türlü şiddete maruz bırakılmaya devam ediyor. Diğer taraftan da günümüzde, dünyada ve ülkemizde kadınların ikiye bölündüğünü görmekten de üzüntü duyuyorum. Günün gerçek sahipleri olan emekçi kadınlar 8 Mart’ı, özgürleşmenin ve sömürüye başkaldırının miladı görüp ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarken, bazıları ise tüketim toplumunun tüm nimetlerini pazara sürerek, 8 Mart’ın eş ya da sevgililer tarafından özel hediyelere boğulduğu, bir günlüğüne kadının özelleştiği Dünya Kadınlar Gününü kutluyorlar. Bu bana göre yanlış. Böyle kutlamaya devam edecek olur isek, zamanla 8 Mart’ın önemi de yok olur.
8 Mart, tarihinden gelen mücadele ve hak arama günü olarak kutlanmaya devam edilmelidir. Bu günü sadece kadınlar değil, erkekler de birlikte omuz omuza kutlamalıdır. Zaten özünde kutlama günü değil mücadele günüdür.
8 Mart Kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığını ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanması içinde özel bir gün.
Cinsiyet gözetmeksizin herkesin 8 Mart Emekçi Gününü kutlarım.
GÜLÜMSEMEK
Bir köylü kadın, kocasına yemek olarak bir parça samanını önüne koyuvermiş.
Adam bağırarak:
“Bu ne böyle saman mı yiyeceğiz, delirdin mi sen?” deyince kadıncağızın cevabı şöyle olmuş;
“Ne bileyim? Yirmi senedir sana yemek yaparım, saman yemediğini gösteren tek bir kelime bile etmedin.”
Kadın haklı. Her öğün olmasa da en azından akşamları yemeğimizi önümüze koyan eşimize, kızımıza, her kim olursa olsun teşekkür etmesek de bir tebessüm bile onların gönüllerini almaya yeter.
Bu yüzden, size en yakın olanlardan gülümsemenizi eksik etmeyin. Çünkü ona ihtiyacı olmayan yoktur.
Gülümseyen insan, her zaman daha iyi satar, daha iyi öğrenir, daha iyi yönetir ve daha mutlu çocuklar büyütür.