Yazılarımızda ve konuşmalarımızda zaman zaman “1965 ruhu” diyoruz...
Bazı gençler soruyor; Ne menem şeydir bu “1965 ruhu”, nane ruhu mu, tuz ruhu mu?
1965 ruhunu hep cumhuriyetimizin kuruluşuna yani 1923 ruhuna benzetirim...
Bu ruh; 1960’lı yıllarda ekonomik koşulların sarmalında sıkışmış Eskişehirliye kentlilik bilincini aşılayan ruhtur!
Bu ruh; Eskişehirlilerin her türlü tasayı, acıyı unutup tarihi Atatürk Stadı’nın tribünlerinde soluk aldığı ruhtur!
Bu ruh; inançlı ve genç insanlarla her savaşın kazanılacağını belgeleyen bir ruhtur!
Bu ruh; kara bulutların dolaştığı Eskişehir semalarında ansızın çakan güçlü bir şimşeğin ardından ortalığı kaplayan ve bugüne kadar artarak gelen sevgi sağanağının ta kendisidir!
O yılları dolu dolu yaşayan, büyük başarılara tribünlerde tanık olan, Eskişehirspor’la birlikte aidiyet duygusunun zirvelerine çıkan, siyah kırmızı renkleri adeta bir bayrak gibi gören bu ferd-i vahitin içinde hala coşkuyla yaşattığı bir sevdadır...
Özetle; inancın ve aşkın ete kemiğe bürünmüş halidir “1965 ruhu!”
***
Çünkü; 1965 Yılının Eylül ayında profesyonel lig arenasında ilk kez boy gösteren o isimsiz kahramanların hepsi, gençlik merdivenin basamaklarına yeni adım atmışlardı...
Formalarının onuru ve sorumluluğu onların genç omuzlarına hiç ağır gelmedi. O genç yürekleriyle başarıya inandılar, birbirlerine kenetlendiler...
Çok kısa sürede, “Eskişehirspor” ismi, daha emekleme evresindeyken futbolun Anadolu’da ki sesi, rengi, futboldaki soylu direnişin, dik duruşun simgesi haline geldi...
Birçok Anadolu takımı Eskişehirspor’u model alarak kırmızı şimşeklerin başlattığı futbol devriminin takipçisi oldu…
***
Adı golle özdeşleşen “Fethiler, Nihatlar, Enderler...”
Modern futbolun büyük ustaları “Kamuranlar, Vahaplar, Burhanlar...”
Her biri istikrar anıtı olan defansımızın unutulmazları “İsmailler, İlhanlar, Necdetler, Süreyyalar, Abdurrahmanlar…”
Bütün bu isimler ve daha niceleri Anadolu’daki futbol devriminin şövalyeleri olarak bütün ülkenin gönül doruklarına tırmandı…
Anılarımızın en müstesna köşeleri hâlâ o yılların futbol destanlarıyla dolu…
Bu mütevazı kentin adını ve Eskişehirspor ismini bir marka haline getirenler, yani bu büyük sevdanın destansı öyküsünü yazanlar, o büyük utkuları, işte yüreklerindeki o “1965 ruhuyla” başardılar...
***
Eskişehirspor birçok kez düştü, çıktı, hatta bir ara 3. Ligin karanlık dehlizlerinde bile dolaştı...
Ne mutlu ki;
Ne zaman tökezlese ne zaman düşse her defasında ayağa kalkıp şanlı mirasına layık olmak için mayınlı ve dikenli yollarda, elinde fair-play bayrağı, yüreğinde “1965 ruhuyla” hedeflerine yürüdü…
Ancak bugün Eskişehirspor adeta mazisini arar hale geldi...
Ekonomik cendere içinde sıkışan, türlü yasaklarla boğuşarak bir anlamda yaşam mücadelesi veren siyah kırmızılı sevda, tarihinin en bunalımlı dönemini yaşıyor...
Geçmiş yönetimlerin bilinçsizce yaptığı borçlar, bugün Eskişehirspor’u sonu bilinmeyen bir bataklığın içine çekti…
“Direniş, Diriliş” gibi soylu kavramlar bile artık sıradan bir slogan haline döndü…
Bir zamanların efsane takımı, futbolun devrim ateşi, tribünlerin büyük sevdası, kimsesizlerin kimsesi, şu an yalnız, şu an kimsesiz…
***
1980’lerden itibaren telaffuz edilmeye başlayan “Endüstriyel futbol kavramı ve onun yegâne tanrısı para”, futbolun etik değerlerini bir bir imha ederek futbol dünyasına kendi yasalarını, kendi kurallarını koydu...
Bu kurallara ayak uyduran kulüpler, ayakta kalmayı başardı...
Ancak yalnızca paranın egemen olduğu bu sisteme hâlâ direnmeye çalışan isimsiz kahramanlar da yok değil...
Yıllar hızla geçiyor, nesiller değişiyor ama Eskişehirspor taraftarı hiç değişmiyor...
1965’te olduğu gibi, bugünde aynı sevda, aynı tutkuyla, armasına ve renklerine sonuna kadar sahip çıkıyor...
Bu inanç, bu aşk sürdüğü müddetçe Eskişehirspor’un üzerine çöken karabulutlar mutlaka dağılacak!
Mutlaka aydınlık günler gelecek!
Mevlana ne güzel söylemiş; “Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük. Bir başka bahar için sadece yaprak döktük...”
Bugünkü olağan genel kurulda sanki biran için 1965 ruhunu görür gibi oldum