Yaşamın İçinden
1 Mayıs marşı
“Bütün devrimci şarkılar ve marşlar yüreği titretir, coşturur.
Ama “Bizim 1 Mayıs Marşımız’ın yeri başka.
Belki de bunu, marşın ilk dinlediğimde (1974) çiçeği burnunda bir devrimci genç olmamla da ilgisi vardır.
Bizim 1070’lerden bu yana yaşadıklarımızın değişmemesinde, marşta ifadesini bulmasındadır keramet”
--//--
“Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır.
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez.
Yep yeni bir hayat gelir bizde ve her yerde.
1 Mayıs, 1 Mayıs işçinin ve emekçinin bayramı,
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı.
****
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından,
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından,
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir.
Gün gelir gün gelir, zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider.”
--//--
Cumhuriyet’te Mustafa Sönmez’i okurken 1974 yılını hatırladım.
Ve mırıldandım kendi kendime:
“1 Mayıs, 1 Mayıs, işçinin emekçini bayramı.
Devrimin şanlı yolunda.
İlerleyen halkın bayramı.”
Ve 20 yaşlarında ki gence sordum:
“1 Mayıs Marşını bilir misin?”
“Bilmem” dedi genç arkadaş gülerek,
“Öğretmediler ki?”
--//--
Dün 1 Mayıs’tı:
“İşçinin emekçinin bayramı” yani..
Disk, Türk-İş, Kesk ve TMMOB’ne bağlı işçiler Sıhhıye Meydanı’na yürüdü.
Siyasi partileri gördüm parça bölük.
İşsizliğe, yoksulluğa, savaşa ve saskıcı otoriter yönetim anlaşışına tepkiler dile getirildi.
Katıldım aralarına.
Selamlaştık dostlukla.
1977 yılının kanlı 1 Mayıs’ı geldi aklıma.
Taksim meydanında işçi sınıfı 37 kurban vermişti.
Her neyse?
Dedim ya.. O günlerin içinden gelenlere 1 Mayıslar bir başka sarıyor.
Tüm emekçilerin bayramlarını bu duygular içinde kutluyorum.
Günlerin getirdiği
AKP’nin vekillerine
Prof.Dr. Nabi Avcı 4+4+4 olayından sonra politikayı öğrendi galiba? Öğrendi ki, plastik tablayı bir güzel anlatmıştı. İşin ilginç yanı sayın Avcı’nın çok ağır suçladığı, milli eğitim komisyonunu bastığını iddia ettiği CHP vekilleri, Eskişehir’den Kazım Kurt’ta vardı. Sizi bilmem ama, ben bu olaydan sonra, aynı şehrin milletvekili Kurt-Avcı ikilisini bir daha bir arada göremedim. Avcı ayrı konuştu. Kazım Kurt ise ayrı. Yetmedi bu olaydan sonra, altı vekilin ortaklaşa ele aldıkları kentsel projelerde askıya alındı gibi. Örneğin Kızılinler projesi söz verildiği halde, şöyle ya da böyle bir netliğe ulaşmadı. Eskişehir’i çok sevdiğini söyleyen Bakan Ertuğrul Günay bir türlü ikna edilerek Kızılinler’e getirilemedi. Projeler dolaptan indirilemedi. Yedinci yılına giren Demiryol’un yeraltına alınma işi dökük saçık bekliyor. Vatandaş “Köprüler yıkılmasa bundan iyiydi” demek durumunda kaldı. Çünkü şehir merkezi gerçekten berbat. İstanbul tren yolu kapandı. Dikkatimi çekti. Nabi Avcı, Salih Koca ve Ülker Can’ın katıldığı AKP’deki sohbet toplantısının konusu “Stadyum olmuş” Bakan gelecekmiş stadyum, ihaleye çıkacakmış. Ve çok ilginç. 2013 sezonuna kadar yeni stadyum tamamlanacakmış. Dikkat edin aynı konu “Basın toplantılarında sürekli tekrarlanıyor” Ama ortada ne fol var, ne yumurta. Dahası Eski stadın yerinin ne olacağı, kimse sunulacağını da söyleyen çıkmıyor. Her neyse sevgili Nabi Hoca kızmasın. Biraz da, Salih Koca’yı kızdıralım. Sayın Koca, Muttalıp Cadedesi’nin yıkılan köprü kavşağından hiç geçtiniz mi? Siz geçmediyseniz Eskişehirliler kışta kıyamette araçları ile hep buradan geçiyor. Siz de hep “Burası düzelecek”diyorsunuz. Bir sözde Ülker Can’a. Muttalıp’a giderken alel acele yapılan bir alt geçit var. Sırat köprüsü gibi karanlık. Lütfen Ülker Hanım diğerleri bakmıyor. Gazi Mahallesi’ne gittiğinizde birde buraya uğrayın da iziniz olsun.
Hukuku konuşmak
Cumartesi günü Anadolu Üniversitesi gençlerini ilk kez önemli bir konuda aynı çatı altında gördüm. Gerçekten tablo güzeldi. Yeni Anayasa ve Yargı sistemi üzerine Sabih Kanadoğlu, Ümit Kocasakal ve Eskişehir Barosu’nun genç başkanı Rıza Öztekin konuştular. Kanadoğlu hukuk alanında dolu ve saygın bir isim. Nokta nokta, konuları döktü ortaya ve dedi ki “Halka danışılmadan kiralık düşüncelerle Anayasa yapılamaz.” Ümit Kocasakal ise “Cumhuriyet ameliyatı yapılırken içerde parça kalmış. Biz bunun farkına varamadık.”diye konuştu. Rıza Öztekin’in yönettiği bu panelin açılış konuşmasını yapan arkadaşımız Arif Anbar’ın yorumları ümitsizliğe kapı açsa da hukukçular tarafında güzel değerlendirildi. Dedim ya. Tepebaşı Belediyesi’nin desteğinde Anadolu Üniversitesi’nin gençlerini böylesi bir toplantıda görmek güzeldi. Kutluyorum kendilerini.
Vatandaş soruyor
Birayı içti. Şişeyi kırdı
Köşemizde yer alan “Piknikçiler dikkat” başlıklı yazımız için Hakkı adındaki okurumuz aradı. Dört arkadaşı ile Pazar günü Muttalıp Çayırı’na hava almak için çıkmışlar. Çayırın çok kalabalık olduğunu belirterek “Tenha bir yer bulduk. Arabanın gölgesinde biralarımızı içtikten sonra boş şişeleri yanımızda ki poşetlere koyup dolaşmaya çıktık. İnanırmısınız dördümüzde sağa sola atılmış can parçalarını topladık. Adamlar birayı içmişler. Şişeleri sağa sola attıkları yetmiyormuş gibi bir de kırmışlar. Gezerken ayağınıza, otururken elinize batıyor. Topladığımız cam kırıklarını poşetlere koyup şehre getirdik. Ve, ilk rastladığımız çöp bidonlarına attık. Ne oldu yani herkes böyle yapsa? Yapsa da kendisinden sonra buralara başka insanların da geleceğini düşünse”diye konuştu.
İster sorumsuzluk deyin. İster bilinçsizlik, ister eğitimsizlik. Bizim insanımız böyle işte.
Okurumuz şöyle bağladı sözlerini “Çayırın üzerinden cam kırıklarını toplarken, bazıları bizi izliyordu. Belki de bu insanlara bir şeyler sezdirmişizdir, ne dersiniz?”