Görüşler
“Darbe”lerle büyüdük!..
Hala bir türlü gerçekleşmeyen “darbe”lerin davalarını izliyoruz ya…
Biz de gençliğimizde teşebbüs etmiştik!
Ticaret Lisesi'nde "Roger Nine" adlı Amerikalı İngilizce öğretmenimiz vardı...
Sarışın ve yakışıklı bir barış gönüllüsü...
Kıskanıyorduk... Bir gün, iki gün derken, sınıfta bir "darbe" planı hazırladık...
"Kara Sinan" tuzağa düşürecek..
"Sarı Kamil" işi bitirecek!..
Ders günü geldi, elinde James Bond çantasıyla kapıda Amerikalı... Hepimiz ayaktayız ama "sinan" içeri girmiyor...
Roger uyarıyor : "İçeriye lütfen..."
"Sen kimsin lan?" diyor Sinan...
Beş saniye içinde bizim o koca Sinan yerde!..
"İki tekme, iki kesme..."
Nereden bilirdik ki..
"CIA'den olduğunu!.."
…………..
Bir "darbe"yi de gazetede yaşadık!..
"Eskişehir” gazetesinde çalışıyoruz...
Patron rahmetli olunca MSP’li damadına kalmıştı gazete...
Eskişehir, MSP'liydi artık!.."
Çalışmak mümkün mü?
İki gün gitmedik işe, üçüncü gün manşet atmışlar:
"Gazetemize darbe planları hazırlanıyor!"
Devam ediyordu haber:
"Gönül Öktem, Hüsnü Arslan ve Önder Baloğlu meyhane köşelerinde yaptıkları toplantılarda gazetemiz yönetimini devirmeye çalışıyorlar..."
Aynı gün hemen üst kattaki avukat "Yılmaz Tokman"ın bürosuna gidip dava dilekçesini vermiştik... "Gönül Öktem'in meyhanede işi ne?"
Kazandık davayı...
"Karşı darbe gibiydi!.."
………….
Aslında "darbe"lerle büyümüştük...
1960'da ne olduğunu çocukluğumuzda yaşadık...
71'de içeri girdik, 80'de asker olduk...
"Darbe"nin "CIA"le bağlantısını "Roger"dan öğrenmiştik...
"İrtica"ya karşı ilk darbeyi de gazetede yaptık ya.. Artık evden çıkarken "akşama ne olur?" diye düşünmüyoruz. ..
"Musakka beklerken, kuruya çoktan alıştık!.."
MSP'li Başkan kimdi?
"Yalandan kim ölmüş?" adlı kitaptaki Eskişehir anısını okuduktan sonra merak ettik...
"Kim bu MSP İl Başkanı?"
Hemen zamanın başkanlarından "Niyazi Çapa"yı aradık... Olayı anlattık…
Dinledikten sonra, "Benim olmam mümkün mü?" dedi:
"Bir kere böyle durumlarda kimseye söz ettirmeden o parayı öderim... Beni çok iyi bilirsiniz... Benden sonraki MSP İl Başkanı da Nihat Bilgiç’ti... Bu olay belki onun zamanında yaşanmış olabilir..."
Çapa'yı dinledikten sonra, yandaki "Görüşler" sütunumuzdaki "darbe" esprileri de gelmişti aklımıza...
Evet, kayınpederi rahmetli olduktan sonra "Eskişehir" gazetesi ona kalmıştı...
Bugün için artık "tatlı bir anı" olarak kalan olayı da onunla yaşamıştık...
Ama inanın, gerçekten efendi ve onurlu bir kişiliğe sahipti.. Karşılaştığımız yerde selamlaşırız…
"Hanefi Demirkol"dan önce onun hakkıydı milletvekilliği...
Saygıyla kucaklıyoruz Nihat Bey'i...
"Rakı getir, pilav-baklava yaz!"
"Yalandan kim ölmüş?" adlı kitabı henüz alıp okumadık ama, Eskişehir'le ilgili safyasını "Mustafa Mutlu"nun yazısından öğrendik...
"Orhan Baykal ve Uğur Dündar"ın ortaklaşa yazdıkları kitapta, "Erbakan'ın rakı parası!" başlığı ile bir anı dile getiriliyor:
- Zamanın Milli Selamet Partisi Başkanı"Necmettin Erbakan"ın Eskişehir'de yapacağı mitingi on kadar gazeteci izleyecektir. Gazeteciler Eskişehir'e bir gün önceden gider. İl Başkanı gazetecilere "Hoş geldiniz" dedikten sonra kısa bir konuşma yapar:
"Bu gece Hocamızın misafirisiniz. Konaklayacağınız otelde tüm masraflarınız Hocamızın talimatıyla bizim tarafımızdan karşılanacaktır. Ancak takdir edersiniz ki alkollü içkileri ödememiz mümkün değildir..."
Akşam yemekte toplanıldığında TRT muhabiri garsonu çağırır, siparişleri verir. Siparişlerin arasında küçük bir şişe rakı da vardır. Garson talimatlıdır:
"Özür dilerim, rakının ücretini sizin ödemeniz gerekiyor..."
Muhabir sorar:
"Rakı kaç lira?"
"Dokuz lira efendim..."
"Peki, pilav, baklava kaç lira?"
"Pilav iki, baklava iki buçuk lira..."
Muhabir pişkinlikle garsona bakar:
"Tamam kardeşim, getir rakıyı, iki pilav, iki. baklava yaz, tamam mı?"
Tabii bu "pilav-baklavalar" çoğaldıkça sürer gece boyunca…
Ertesi gün parti yetkilisi bu kabarık hesabı öder ama, Hocaya nasıl hesap vereceğini de kara kara düşünür...
Günün Sorusu
Fenerbahçeli "Burak Yıldırım"ın öldürüldüğü 12 Mayıs 2013, spora barışı, dostluğu ve sevgiyi getirecek yeni bir anlayışın ve uygulamanın bir büyük "toplumsal uyanışın doğum günü" yapılamaz mı?
Yakup Kepenek
Kıssa-dan
FB taraftarının muz göstermesi tartışılıyor.
Maymun ya da maymunlar arıyorsak eğer, spordan siyasete zorbaların peşinden koşan büyük çoğunluğa bakmak gerek...
Işık Kansu
Kolsuz Yaşar'dan
Tutalım yaşamın ucundan biraz...
Hayat tutanaklarına..
"Tutunamayanlar olarak geçmeyelim abiler..."
Günün Balı
Bir kadın, kendisiyle aynı yaştaki bir erkekten her zaman daha gençtir.
Elizabeth Barrett
Cuk
Ağırlığınca "altın" eden kızlar, nedense ağırlığınca "mantar" etmeyen erkeklere nasip olur....
Günün Balı
Çin düşünürü "Konfüçyüs"ün tam 3 milyon akrabasının olduğu ortaya çıkmış.
Demek, "Düşün, düşün, çoktur işin" sözcüğü biradan geliyor!
Balthör
Günün Olayı
Dışarıdan "sarımsak, pirinç, şeker, mısır, barbunya, mercimek, arpa, buğday" ithal ediyormuşuz.
Oldu olacak, Tarım Bakanı soyadını "İthaleder" diye değiştirsin artık!..
Günün Biberi
Amerika'nın saydığı ilkelerin arkasında ekonomisinin ve ordusunun gücü varmış. Biz de ekonomimizin gürbüzlüğü ve askerimizin yılmazlığıyla övünmüyor muyuz? Onlardan geri kalan bir yerimiz olmalı mı?
Mümtaz Soysal
"Deyyus "un anlamı
Devre arasında Akhisarspor'a geldiğinde takımın küme düşeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. O geldikten ve gollerini sıralamaya başladıktan sonra Akhisarspor düşme tehlikesinden yavaş yavaş uzaklaştı ve kurtuldu....
Böylece Akhisar'ın Yunan futbolcusu "Theofanis Gekas" adeta efsane oldu. Onun için şarkı bile bestelendi. Şarkının sonu şöyle bitiyordu:
"Ne Zeus ne Perseus, asıl Tanrı bu deyyus..."
Ancak Gekas, son kelimenin anlamını öğrenince Akhisarlılar bu şarkıyı söylemeyi kesmişler...
Ne demekti deyyus?
"Karısının, kızının ilişkilerine göz yuman kişi!"
" Bebeği tartmak istiyorum"
Güzel bir kadın kucağında bir bebek ile eczaneye girip, "Bebeği tartmak istiyorum" demiş...
Eczacı, "Efendim maalesef bebek tartımız bozuk" diye karşılık vermiş:
"Ancak bu durumda anneler bebeklerini kucaklarına alıp büyük tartısına çıkıyorlar. Sonra ben bebeği kucağıma alıp anneyi bin daha tartıyorum. Aradaki farktan da bebeğin ağırlığını buluyoruz..."
Bunları dinleyen kadın "Hay aksi şeytan!" deyip kapıya doğru yürümeye başlayınca eczacı "Ne oldu efendim?" diye sormuş...
"Ben bu bebeğin annesi değilim" demiş kadın:
"Gidip bebeğin annesini getireyim bari..."
Temel’in çocuğu
Temel gurbette iken bir çocuğu olmuş ve kendisine haber vermişler:
“Bir türlü isim bulamıyoruz.."
Temel, "Madem bulamadınız" demiş:
"Benimkini koyun. Nasıl olsa adsız yaşamaya alıştım buralarda!.."
Günün Şiiri
Kabul
Yaşamak için dünyaya gelmişim, kabul
Kabul, ellerimin beyazı, gözlerimin rengi
Kadın, erkek, evli, bekar dul
Toprak üstünde yürümek, kabul
Toprak altında çürümek, kabul
Yaşamak, her çeşidinden
Kem yüz, acı dil, aç, sefil
İnsanlara köle, Allaha kul
Ey kıtalar, denizler, gök kubbe dolusu
Kabul, kabul, kabul...
Ziya Osman Saba (Varlık-1951)