Dün öğle üzeri Doktorlar Caddesinden Köprübaşına doğru yürürken arkamdan birileri ‘Sadi Bey, Sadi Bey’ diye seslendiğini duydum. Arkama dönüp baktığımda üç dostu gördüm. İçlerinden adı Mustafa olan;‘Ya o kadar hızlı yürüyordun ki acele bir yere yetişecek galiba dedik. Ama yine de bir seslenelim. Acele işi varsa bırakırız dedim’ dedi.
‘Acele bir işim yok. Bir yere de yetişmeyeceğim. Meslek hastalığı. Yıllardır olaylara yetişmek için koşuşturduğumuzdan olacak hızlı yürüme alışkanlığı var’ dedim.
‘İşiniz yoksa 10-15 dakikanızı almak istiyoruz. Seninle bir şey paylaşmak istiyoruz’ dediler.
‘Acele bir işim yok. Sizin gibi eski dostlara da ayrıca 15 dakika ayıracak vaktim var’ dedim.
İl Sağlık Müdürlüğünün bahçesine gittik. 15 dakika dedik ama yarım saati buldu. Oruçlu olduğumuz için bir şeyler içemedik.
Üç arkadaş büyük tesadüf üçü de farklı partilerden. Mustafa olan CHP, Ali Fuat MHP’li, Yıldırım ise AK Partili. Üçü de can ciğer arkadaş. Her ne kadar partileri farklı ise kendilerinin arasından hani derler ya ‘su sızmıyor’ diye. Aynen öyle.
AK Partili Yıldırım AK Parti kurulmadan önce yıllarca Anavatan Partisinde siyaset yaptı. Şimdilerde ise her ne kadar AK Parti’nin yönetim kadrolarında değilse de bir numaralı savunucusu!
AK PARTİ VE CHP DIŞINDAKİ PARTİLER
ORTAY ADAY ÇIKARIP DESTEKLEMELİ
Sohbetten çıkan sonucu şöyle özetleyebilirim.
Yerel seçimler yaklaşıyor. Her üçünün de kendilerine göre haklı gerekçeleri var. Bu gerekçeler ortadan kalkmadığı sürece kendi partilerine oy vermelerinin mümkün olmadığını söylediler. Bu gerekçeler neler diye soracak olursanız onları da yazayım.
*Yargı gözetiminde tüm üyelerin oy kullanacakları ön seçim yapılmalı.
*Aday adayı olacak kişilerden yüksek aday adaylığı ücreti alınmamalı. Kimler aday adayı olmak istiyorlarsa kimsenin müracaatı geri çevrilmemeli.
*Bu ön seçim sadece kent merkezinde değil ilçelerde de yapılmalı.
*Belediye Başkan adayları gibi Belediye Meclis Üyesi adayları da ön seçimle belirlenmeli.
İsteklerine baktığımda hemen hemen her seçim öncesi gündeme gelir. Ancak bu özellikle Genel Başkanların daha sonra da milletvekili ve il başkanı ile yönetimin işine gelmez. Çünkü örgüt yöneticileri kendileri belediye başkan adayı, belediye meclis üyesi adayı olmak isterler. Bu yıllarca böyle oldu. Bu isteklerinin gerçekleşmeyeceğini bildiklerinden arayış içine girdiklerini söylediler.
İSTEKLERİMİZ YERİNE GELMEYECEĞİNİ
BİLDİĞİMİZ İÇİN ARAYIŞ İÇERİSİNDEYİZ
‘Kendi partilerimizin çıkaracakları adaylara destek vermeyeceğiz. AK Parti ve CHP tek başlarına seçime gireceklerdir. Biz MHP’nin de içinde olacağı Demokrat Parti, Büyük Birlik Partisi, kapatılan ANAP kökenliler. Ve diğer küçük tabir edilen partiler hepside tek tek aday çıkarmasınlar. O nedenle bir düşünce geliştirdik. Bunu da pek çok dostla paylaştık. Büyük destek gördük. MHP çatısı altında birleşsinler. Ortak başta Büyükşehir olmak üzere Odunpazarı ve Tepebaşı Belediye Başkan adayları ile belediye meclis üyesi adaylar belirlensin. Veya alternatifli isimler belirlensin. Bunu kamuoyu ile paylaşsınlar. Anket yapsınlar. Buradan adaylar çıkar. Böyle bir girişim Eskişehir’de üç belediyeyi de alır. Biz tek başımıza çıkarsak bizi kimse dikkate almaz. Sen köşende değerlendirirsen pek çok kişi okur. Belki de bu oluşumun sağlanmasını gerçekleştirebiliriz. Bunu söylerken akla da şu gelmesin. Kendileri aday olacaklar gibi. Biz kesinlikle bir yere aday değiliz. Eğer bu oluşum gerçekleşirse de gece gündüz fedakarca çalışmaya hazırız.’
ZOR AMA OLMAZ DEĞİL
Böyle bir oluşumun gerçekleşmesi çok ama çok zor. Ancak önemli olan zoru başarmak. Eğer insanlar böyle bir oluşumun seçim kazanacağına inanırsa olur. Zor ama imkansız değil. Zor ama olmaz değil. Neticede oluşumu sağlayacak seçmenler. Ben üç arkadaşın geliştirdiği fikri kamuoyuna aktardım. Takdir elbette ki seçmenin yani vatandaşların.
‘ESNAFA ZARARI VEREN POLİS,
ONA TALİMATI VEREN HÜKÜMET’
Yukarıdaki sözler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ait. Taksim Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşanan olaylar sırasında son olayları değerlendirirken polisin hükümetin talimatı ile esnaflara zarar verdiğini söylemiş.
‘Bir parka insanın girişini yasaklayan ülke Türkiye. Bu ayıbı Türkiye’nin ortadan kaldırması gerekiyor. Böyle bir ayıp olmaz. Dün akşam çok vahim olaylar oldu. Ellerinde satırlarla insanların üzerine saldırıyorlar Üstelik polisin koruması altında saldırıyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu Türkiye’yi karmaşaya sürükler. Bu ülkede kan aksın istemiyoruz. Gezi Parkı’na gelmek isteyenler, buraya gelip eğlenmek, türkü söylemek istiyorlar, özgürlüğün tadına varmak istiyorlar. Bu insanlara polisin gücünü uygulayarak baskı uygulamak doğru mudur? İnsanları bırakın Gezi Parkı’na gelmek istiyorsa gelsin. Esnafa zararı veren polis, ona talimatı veren hükümet. Ne olacak Gezi Parkı’na çıkılırsa. Ellerinde satırlarla polisin koruması altında gencecik insanlara saldırılır mı? Bir kadına tekme atılıyor, satırla saldırılıyor’ diyor Kılıçdaroğlu.
Ben bu sözlere katılmıyorum. Bir kere hükümetin başı, bakanı ve Emniyet Genel Müdürü her kim olursa olsun vatandaşların polisler tarafından coplanmasını, tartaklanmasını ve üzerine biber gazı sıkılmasını istemez. Ancak eylemciler ortalığı yakıp yıkacak. Esnafın dükkanlarının camları, vitrinleri, özel veya devletin bankalarına ait ATM cihazları taşlarla, sopalarla kırılacak. Kaldırım taşları sökülecek. Belediye Otobüsleri yakılacak. Ondan sonra bu eylemleri yapanların hükümetin talimatıyla polisler yaptı denilecek.
Bunun doğru olmadığını herkes biliyor. TV ekranlarında kimlerin neler yaptıklarını herkes açık seçik gördü. Polis gösterici kılığına girecek olayları provoke edecek, camları, ATM’leri kıracak sonra da göstericiler kırdı, bunların da polis olduklarını söylemek gerçekle pek bağdaşmıyor.
Bunu birde Başbakan olmak için uğraşan bir siyasi partinin genel başkanın söylemesi hiç ama hiç hoş değil. Elinde bunları ispatlayan belge var mı? Görüntü var mı? Var ise bunlar kamuoyu ile paylaşılmalı. Lak olsun beri gelsin diye konuşulmaz.