Fitbol Dergisi’nin Ocak 2019 sayısında Eskişehirspor’a yer veren gazeteci ve tv yorumcusu Okay Karacan, Es Es’i kaleme aldı. Karacan ilk devreyi anlattığı yazısında, “Bu bir taraftar hikâyesidir. Bu bir tarihin tekerrür edeceğinin müjdesidir. Saygı duymanız gereken halk hikâyesidir” dedi. İşte o yazı
Bu bir taraftar hikâyesidir. Bu bir tarihin tekerrür edeceğinin müjdesidir. Bu bir geleceğe yolculuk güzellemesidir. Bu bir sonuna kadar okumasanız da saygı duymanız gereken halk hikâyesidir. Bu yıllar sonra birilerinin araştırmasına kaynak olarak bir dönemi anlatmaya hizmet edecek, belki de kitlelere ulaşmayacak bir mütevazı köşe yazısıdır. Hep bu sütunlarda söylerim ya! Biz bu yazıları sadece bir kişi için yazarız. Sadece bir kişiye dokunuruz. Yerini bulur. Onlar da tek bir şey için çabalıyor. Eskişehir için! Şehr-i Müdafaa için...
HOCAM ANTRENMAN BİTİMİ GEL FORMA SATACAĞIZ
Eskişehir'de sıradan bir gün. Tesislerin otoparkında iki, üç adet eski model otomobil park halinde. İçerde hummalı bir telefon konuşması var. Teknik Direktör Fuat çapa hafta sonu oynanacak maça nasıl ve ne zaman gidileceği, nerede kalınacağı konusunda icra Kurulu Üyesi Mehmet Şimşek ile konuşuyor. Mehmet Bey toparlamaya çalışıyoruz hocam merak etmeyin diyip ekliyor: "hocam antrenman sonrası bir kaç esnaf turumuz olacak seni bekliyoruz. Galiba 15-20 forma satacağız. Tam da 2000 TL eksiğimiz var.” Çapa her defasında olduğu gibi kabul edip telefonu kapatıyor. Aktif pazarlamada icra kurulunun medyatik yüzü olarak bu görev onun. Bu arada yıllarca önünde lüks otomobillerin park ettiği, büyük yıldızların girip çıktığı tesise girişler başlıyor. Otobüsten inen gençler soyunma odasına geçiyor. Kimisi lise, kimisi üniversite öğrencisi. Bazıları dört kişi birleşip taksi tutmuş, bazılarını esnaftan birileri getirmiş. Mütevazı öğle yemeği için kimileri yemek salonunda Allah ne verdiyse karnını doyuruyor, kimileri ne olur ne olmaz diye evde atıştırıp gelmiş. Yaş ortalaması 18.7 olan topluluk az sonra zor bir antrenmanda buluyor kendisini. Çapa önce gençleri toplayıp kısa bir konuşma yapıyor, ardından dayanıklılık, taktik, teknik çalışmalar. Haliyle ilkokul birinci sınıf gibiler. Zira abilerle yarışacakları için bu seviye oldukça ağır ve daha önce pek ilerlemedikleri konular. Hepsi Çapa'nın evladı yaşında çocuklar. Ama ne çocuk! Ligin başlamasına 2 hafta kala top toplayıcı olacağı için sevinirken kutsal bellediği formayla şehri temsil eden 15 yaşındaki Metehan Altunbaş mesela. Galatasaray'da 16 yaşındaki Mustafa Kapı oyuna girdi diye ülkede gündem olurken Altunbaş, 15 yaşında maça çıktı diye haber bile edilmedi. Üstelik çocuk 4 maçtır sahada yüksek süreler alarak oynuyor. Neyse bunlara takılacak zaman yok. Hikâyeye devam edelim. O hafta Afyon'a gidilecek ama malzeme yok. Hoca antrenman sonrası esnaf ve oda temsilcilerini ziyaret edip forma satmak, bağış toplamak isteyen icra kurulu üyeleriyle pazarlama faaliyetine çıkıyor. Kim elinde ne varsa destek için hazır. Formalar satılıp haftasonu programı için vaziyet kurtarılıyor. Deplasmana gidecek U-21 ve diğer altyapı takımları için de para bulmak gerektiğinden iş oldukça zor. Neyse ki her hafta olduğu gibi problem çözülüyor. Hoca oyunculardan kışlık krampon temin etmelerini istese de nafile! Çocukların cep harçlıkları bile yok ki. Neyse Afyon'da hallice para kazanan nerdeyse başka gezegenden gelmiş gibi durumları daha iyi olan abilerle oynayıp geri dönüyorlar. Biraz tecrübeleri olsa kazanacaklar ama işte duran toplar hep sorun oluyor. Fizik olarak küçükler ve hava toplarını almak sıkıntı olabiliyor. Yolda mola veriliyor çay-kek ve... O kadar!
EDREMİT'TEN SUCUK PEYNİR GELDİ TESİSTE BİR BAYRAM HAVASI
Yukarıda 17 haftadır süren döngünün bir kısmını anlattım. Hepsi böyle geçti. Ligin ilk yarısını 16 puan toplayarak 16'ncı bitirdiler. Tüm puanlar Eskişehir'de alındı. Mesela içerde en çok puan alan 4'ncü takım oldular. Zira arkalarında gerçek bir futbol şehri ve gerçek bir taraftar topluluğu vardı. İyi hissettiler kendilerini. Babasını arkasında hisseden evlat gibi. Deplasmanda gurbetteki yalnız kuşa dönüşse de toplamayı biliyor puanları. Transfere milyonlar harcayan diğer takımlardan 8-10 puan az almışlar! Matematik mi isyanda, mantık mı size bırakıyorum! Ama bir gerçek var ki bu durumu hazırlayan, kazanımları iç edip yıkılmış kulüpler bırakanların foyasını bu matematik bile ortaya çıkarıyor. Burada edebiyat parçalayıp, sosyolojik analizlerle beylik laflar söylemeyi hiç düşünmedim. Ne olup bittiğini net anlatmak gerek. Ülke futbolunun tamamen iflas ettiği bir ortamda geçmiş yönetimlerin 200 milyon Lira borçlandırdığı bir kulübü bir grup esnaf, orta ölçekli iş adamı, taraftar ayakta tutmaya çalışıyor. İcra kurulu yazdığıma bakmayın. Resmi yönetim kurulu değiller. Gönüllü bir mobil ekip. Yani yarın kulübü biri alıp borçlarını kapatsa kimse yüzlerine bakmaz. Ama onlar neler yapmış neler... Şöyle izah edeyim. Kulübün tüm resmi gelirleri temlikli olunca federasyondan gelen ödemeler, gişe gelirleri, sponsorluk, reklam ne varsa alacaklara gittiğinden elde var sıfır. Yani maça çıkacak oyunculara verilecek parayı, tesislerin elektrik, su, doğal gaz masrafını, yol ve konaklama bedellerini bulmak zorundasın! Maça gelen ortalama 11.000 taraftar var. Maç biletinin yanı sıra gişede makbuz karşılığı bağış yapıyorlar. Fotoğraflara bakarsanız göreceksiniz. Belki de hayatınızda hiç bu kadar 5 lirayı bir arada görmediniz. Ortalama olarak 20 bin TL toplanıyor. Yani taraftar her hafta kulübün sahaya çıkması için ekstra takviye yapıyor. Bilet paraları geçmiş dönemde borçları yapmış yönetimler nedeniyle alacaklılara gidiyor. Yani taraftar hem yapılandırılmış kredi kartı borcunu ödüyor hem de karnını doyuruyor kulübün! Özele indirgeyin, içselleyin durum budur! Sağ olsunlar, Edremit'ten sucuk, peynir geliyor. Pirinç, buğday, yağ gönderen belediyeler var. Eskişehir'e gönül verenler domates, soğan, patates yolluyor. Sezon boyunca 700 bin TL topladık diyor Mehmet Şimşek. Önce elektrik, su, bakım giderlerini karşıladık. Sonra yol giderleri, iaşe, konaklama paralarını. Oyunculara verecek paramız yok. Personele az buçuk verebiliyoruz. Konuştukça ortaya çıkan bir fedakârlık öyküsünden başka bir şey değil. Fuat Çapa herhangi bir ücret almıyor. Hem hoca hem takımın giderleri için bağış toplayanların yanında marketing görevlisi. Hem ağabey, hem baba, hem teknik adam. Otobüste uyuyan çocukların üstünü kim örtüyor dersiniz? Bu ülkenin gençleri kendilerine görev verildiğinde layıkıyla yerine getireceklerini her defasında kanıtlar. Yine kanıtladılar. Her takım altyapılarından gelenlerle oynasa eminim PTT 1. Lig daha izlenebilir, daha üretken olacak. Bu çocuklar değerinden fazlası ödendiği halde ligin izlenebilir olmasına hiç katkı yapamayan yabancı, yerli tüm oyunculardan daha büyük oynuyorlar. Aslında Eskişehir'i gençleri (çocukları) israf edilen milyonların nasıl tasarruf edilebileceğini bir beden eğitimi, zihin gelişimiyle ispat ediyor. özeti şu; bu toprakların çocuklarına fırsat verin. Üçü beşe almak için yapılanlar, suni fiyat artışlarına kapılıp har vurup harman savuranlarla bu çocukların arasında 3-5 puan fark var. Yani 1 puanı üç yüz liraya alanlar 1 puan için milyon harcayanlara karşı. Dur şöyle anlatayım. Takımın biri Eskişehir'den 8-10 puan fazla almak için 30 milyon lira daha fazla harcamış. Fuat Çapa, kahraman icra kurulu ve aslan çocuklar ülkenin futbolunda söz sahibi olanlara küçücük bedenleri koca yürekleriyle ders vermiş! Kaynak israfının, futbol kulüplerindeki ikircikli harcamaların verdiği hasarın panzehiri Eskişehirspor armasının yedieminleri olmuş!
EN KAHRAMAN WHATSAPP GRUBU
Boluspor maçı öncesi Fuat Çapa odasında keyifsiz oturuyordu. Boluspor'u analiz etmişler, iyi çalışmışlar, maçı kazanmayı gözlerine kestirmişlerdi. Her şeye rağmen ligin ilk yarısını evde bitirecekleri için huzurlu olmalıydı. Olamıyordu işte! Telefonunu aldı ve icra kurulu üyeleriyle açtıkları gruba şu mesajı yazdı!
-İyi akşamlar abiler, arkadaşlar.
-Bugün idmandan sonra Sezgin, az önce de Semih geldi.
-Maçtan sonra çocukların evlerine gidecek paraları yok hocam dediler.
-Ne söyleyeceğimi bilemedim...
Harun Adıgüzel, Hasan Tuc, Kaan Ay, Mehmet Kahya, Mehmet Şimşek, Erkan Koca ve Murat Diri'den oluşan icra kurulu hemen harekete geçti. Şehrin genelinde tanıdıkları 600 kişiyi ekledikleri bir grup kurdular. Kısa bir mesajla durum anlatıldı ve cevap beklenmeye başlandı. Dakikalar değil saniyeler geçmeden geri dönüşler başlamıştı. Herkes yüreğine, bütçesine göre bir şeyler veriyordu. Maça 12 saat kala inanılmaz bir hareket vardı. Bulundukları yere sürekli para geliyordu. şehir takımına sahip çıkıyordu. Toplam 196.700 TL toplandı. Son maça çıkmadan devreyi alın akıyla bitirecekleri son can simidi olmuştu şehrin çocukları! Sonrası malum. Toplanan paranın 186.000 TL'si futbolcu, personel 68 kişiye dağıtıldı. 10.000 TL elektrik, su, doğalgaz için ayrıldı. Herkes evine cebinde harçlıkla gidiyor takım ligin ilk yarısını kendi halkının imkânlarıyla düşme hattında ama geleceğe umutla bakarak tamamlıyordu. Peki sonra ne olacaktı? Bu yazı kaleme alınırken devre arası kampı için para aranıyordu... Eskişehirspor ısrarla ve inatla geçmişine, şanlı tarihine sahip çıkıyor. Bir futbol şehrinden beklenen ne varsa hepsini yapıyorlar. Anadolu kusura bakmasın. Birçok şehir takımını sever ve sahip çıkar ama içlerinde gerçek futbol şehri denilecek çok yer yoktur. Bu şehrin günü gecesi futboldur. Bayrakları, es eşleri ve tarihleri ile kıvanç duyarlar. Vefalıdırlar. Eskileri hiç unutmazlar. Ediz Bahtiyaroğlu'nu unuturlar mı hiç! Hikâyeyi kısaca bağlamaya çalıştım. Atladığım, buraya sığmayacak küçük ama acıklı onlarca hikaye var. Şimdilik onları erteleyerek başta hiç bir ücret almadan çalışan Fuat çapa, ceplerinden eksikleri tamamlayarak takımı ayakta tutan icra kurulu üyeleri, canını dişine takıp oynayan aslan çocukları ve muhteşem Eskişehir taraftarlarını ülkeye öğrettikleri için verdikleri umut ve sevgileri için canı yürekten tebrik edelim.
GENÇ ESKİŞEHİR NASIL YARATILDI
Kısaca nasıl bu hale gelindi bakalım. Sezon başında borçlar nedeniyle transfer tahtası açılamadığı için oyunculara lisans çıkarılamadı. Kulüpten alacaklı oyuncu, menajer ve kulüpler vardı, borç ise 40 milyon TL civarındaydı. Bu durumda sezona 15 oyuncuyla başlanabildi. İlk dört haftanın ardından zorunluluklardan dolayı altyapıya dönüldü. U-15 ile U-21 arasından seçme yapılarak bir takım Ölüşturuldu ve milli takım arasından itibaren yola çıkıldı. Bu yapılmazsa takıma eksi puan cezaları gelecek ve koskoca kulüp ikinci lige düşecekti. Başlangıçta işler zor gibiydi.
Oyuncular tecrübesizliklerinin kurbanı olup üstü üste sarı kartlar görüyor, takım hep 10 kişi kalıyordu. Haliyle çok tecrübeli abilere karşı sahada yer tutma, pozisyon alma, set kurma gibi işleri tam olarak yapamıyorlar, rakipler karşısında tutunamıyorlardı. Zamanla çapa ve ekibi çocukları toparlamaya başladı. Ekonomik sorunlarla boğuşuluyordu ama çocuklar öğrenim görüyorlardı. Hem de kora kor kendilerinden yaşça büyük abilere karşı. şöyle ki en yakın saha içi yaş ortalaması 20'ye karşı 27 gibiydi. önce kart sorunu çözüldü. Artık acemilik yapmıyorlardı. Oyun içinde doğru yer tutmayı, pas oyunu oynamayı öğrendiler. Savun
ma becerileri, hücum akılları gelişti. Sonuç evde alınan galibiyetler, puanlar ve herkesin beklentilerinin aksine lige tutunma oldu. Ligin en az sarı kart gören ikinci takımı oluvermişlerdi devre bitince. Üstelik son Boluspor maçında rakibi ellerinden kaçırdılar. Rakipleri son 15 dakikada nefes nefese kalırken onlar gençliklerinin verdiği enerjiyle galibiyet arıyorlardı. Çocuklar dört ayda büyüyüp genç olmuşlardı. Fuat hoca onların toprağını çapalarken, gönüllü mobil icra kurulu toplanan bağış ve ekstra bilet paralarıyla organik gübreleme yapıyordu. Olay bu kadar basitti. Şehr-i Müdafaa başlamıştı. Arma emin ellerdeydi.
Kaynak : Okay Karacan