Adaletin, demokrasinin, eğitim kalitesinin ve ekonomik koşulların gelişmediği ülkelerde; yolsuzluk, usulsüzlük, adam kayırmacılık ve toplumsal güvensizlik gibi unsurların ortadan kaldırılması imkansızdır.
*
Bu noktada Türkiye’deki her seçim döneminde tüm siyasi partiler hukukun üstünlüğünün tesis edileceği bir ülke, demokrasinin hakim olacağı bir ülke, eğitimin çağdaşlaşacağı bir ülke, toplumsal huzur, barış ve güven ortamının sağlanacağı bir ülke vaat eder.
*
Ancak bu vaatler, on yıllardır hayata geçirilemiyor. Adalet sağlanamıyor. Demokrasi yoksunluğumuz bitmiyor. Eğitim kalitemiz yerlerde sürünüyor. Devletin parasını, dolayısıyla yurttaşlarımızın parasını hortumlama eylemleri bir türlü sona ermiyor.
*
Bütün bunları durduk yere yazmış değilim tabii. Önemli bir nedeni var. Şöyle ki…
*
Eskişehir Adliyesi’nde, akıllara durgunluk veren bir yolsuzluk olayının gerçekleştiği iddia ediliyor. Söz konusu yolsuzluk, 6. İcra Dairesinde gerçekleşmiş. 6. İcra Dairesi Müdürü S. A., icralık olan yurttaşlarımızın borcunu kapatmak için devletin hesabına yatırdığı aşağı yukarı 7 milyon 500 bin TL’yi zimmetine geçirmiş!
*
Peki, 6. İcra Dairesi Müdürü S. A., bunu nasıl yapmış? Basit. Devlet, öyle bir sistem kurmuş ki, suistimale çok açık. Şöyle anlatayım…
İcralık olduğunuzu düşünün. Borcunuzu ödemek ve üzerinizdeki icrayı kaldırmak istiyorsunuz. Bu noktada borçlu olduğunuz kişinin avukatına güvenmeyip, parayı avukatın verdiği hesaba yatırmak istemiyorsunuz. O zaman ne yapıyorsunuz? Devlete güveniyorsunuz ve ilgili icra dairesinin ortak havuz hesabına içiniz rahat bir şekilde parayı yatırıyorsunuz. Açıklama olarak da icra dosyanızın numarasını yazıyorsunuz. Sizin gibi birçok kişi de aynı işlemi yapıyor. Günün sonunda toplanan paralar, icra müdürü tarafından, ödemelerin açıklamalarına bakılarak, ilgili icra dosyalarına yatırılıyor. Ancak bu işlemin tek yetkilisi, icra müdürü! İcra Müdürü dışındaki hiç kimse, ödeme işlemini gerçekleştiremiyor. İşte o icra müdürü, günün sonunda toplanan paraları, icra dosyalarına yatırmıyor, şahsi hesabına yatırıyor.
*
Bu noktada 6. İcra Dairesi Müdürü S. A.’nın, yurttaşlarımız tarafından icraların kapatılabilmesi için devletin işaret ettiği hesaba yatırılan paraları, şahsi hesabına aktardığı, zimmetine geçirdiği öne sürülüyor. Bu paranın da aşağı yukarı 7 milyon 500 bin TL olduğu ifade ediliyor.
*
Yolsuzluk olayının tespit edilmesiyle, Cumhuriyet Savcılığı harekete geçerek soruşturma başlatmış. Bununla beraber şüpheli 6. İcra Dairesi Müdürü S. A., suçunu itiraf ederek adalete teslim olmuş. Ancak bir rivayete göre S. A. teslim olmamış, ortadan kaybolmuş. İlerleyen günlerde, bu konuda net bilgiye ulaşacağımı düşünüyorum. Ancak ağır basan, S. A.’nın suçunu itiraf ederek teslim olduğu.
*
Tüm bunlardan yola çıkarak ne denebilir?
- Millet devlete güveniyor, parasını devletin işaret ettiği hesaba yatırıyor, ancak art niyetli biri geliyor, milletin parasını götürüyor.
- Bunu da o kadar kolay yapıyor ki, devletin, Adliye İcra Dairelerinde suistimale açık bir sistem kurduğu ortaya çıkıyor.
- Peki, bu insanlar devletin ve dolayısıyla milletin parasını ‘götürme’ konusunda nasıl böyle cesur davranabiliyorlar? Sorunun cevabı açık: Bu millet, milyarlarca lira yolsuzluk yapanları gördü ancak yolsuzluk yapanların yanına kar kaldığını da gördü. Bedelinin ödetilmediğini gördü. İşte bu art niyetli insanların cesaretleri buradan geliyor.
- Ve devletin ve milletin parasına göz koyan bu vicdansızlar; adaletin, demokrasinin, hukukun, eğitimin, toplumsal güven ve barışın olmadığı bir coğrafyada türüyor, gün geçtikçe de palazlanıyor.
- Bu anlamda yapılması gereken belli. İlacın formülü şu: Hukukun üstünlüğünün olduğu bir Türkiye, eğitim sisteminin tatmin edici noktaya ulaştığı bir Türkiye, adil bölüşümün sağlandığı bir Türkiye, ayırt etmeksizin her suçlunun hak ettiği cezayı çektiği bir Türkiye, toplumsal huzur, güven ve barış ortamının sağlandığı bir Türkiye.
*
NOT: Zimmete geçirilen parayı, Adalet Bakanlığı karşılayacak. O nedenle yurttaşlarımız endişelenmesin, kimse mağdur edilmeyecek.
‘Yılmaz Büyükerşen partiler üstüdür!’
ES TV’de yeni yılın ilk programını, yeni yılın ilk gününde üstat Ali Baş’la birlikte gerçekleştirdik. Konuğumuz, İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukçuoğlu’ydu. Ekonomiden politikaya, yerel sorunlardan Eskişehirspor’a kadar geniş yelpazede birçok hususu masaya yatırdık.
*
Kabukçuoğlu’nun bazı konulardaki görüşleri, bir hayli dikkatimi çekti.
*
Mesela ara eleman açığı…
Bu konu hakkında hem Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Nadir Küpeli hem de Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş’ın görüşlerini hepimiz biliyoruz. Her ikisi de ara eleman bulmakta zorlandıklarını, sorunun bir şekilde çözülmesi gerektiğini vurguluyorlar. Hatta ‘her şey devletten beklenmez’ mantığıyla, sorunun çözümüne ilişkin ellerinden geldiğince gayret gösteriyorlar. İşte Kabukçuoğlu, tam da bu noktaya parmak basıyor ve bakın neler söylüyor:
BAKANLIK EL ATMAYA HAZIRLANIYOR
“Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi, ara eleman gücünün olmaması. Bugün iş yeri sahiplerine gidin, Eskişehir Organize Sanayi Bölgesindeki yetkililere gidin, onlar da bu sorunu söylüyorlar. ‘Biz aradığımız vasıflarda insan bulamıyoruz. O nedenle Organize Sanayi Bölgesinde okulumuzu kendimiz yapacağız. Ve kendi ihtiyacımıza göre eğitim vereceğiz. Buradan mezun olan insanları da istihdam edeceğiz’ diyorlar. Şu anki Milli Eğitim Bakanı da şunu söylüyor: ‘Ara insan gücüne ağırlık vereceğiz. Orta öğrenimde bunları yönlendireceğiz. Ve biz bu çocuklara iş garantisi vereceğiz.’ Yani, ‘gel seni şurada okuturum, mezun olduğunda da işin hazır’ diyor bakan. Bunlar hoş şeyler, güzel şeyler, sorunların çözümü için umut veren şeyler.”
*
Bir diğer konu Şehir Hastaneleri…
Kabukçuoğlu önce Şehir Hastanelerinin geneline değiniyor, sonrasında ise Eskişehir Şehir Hastanesinin vaziyetini ortaya koyuyor. Okuyalım…
STANDARTLARA UYGUN DEĞİL
“Şehir Hastaneleri Türkiye’nin nesi demeliyiz? Yani aklınıza ne geliyorsa, Türkiye’nin o’su…
Bu kadar berbat bir şey olmaz. Bir defa dünyanın kabul ettiği standartta hastane yatak kapasitesi 200-500 arasındadır. Ama bizde maşallah 3 bin 500 yataklı hastane. 3 bin 500 yataklı hastane Etlik’te olsun, Ankara Bilkent’te olsun, sabah olduğu vakit inan olsun o trafik biter. Sabah olduğu vakit o insanların o yoldan gitmesi mümkün değil. Bakın bir hesap etmişler ‘11 şeritli yol gerekir’ diyorlar.
SÖZLEŞMELER NİYE GİZLENİYOR?
Ve bu hastanelerin şöyle bir handikabı var: Bu hastanelerin hasta garantisi var. Sorduğunuz vakit; bakan olsun, bürokratlar olsun, bu garantiyi kabul etmiyorlar. ‘Peki, getirin şu sözleşmeyi görelim’ deyince ‘sözleşme gizli’ diyorlar. Bir hastane sözleşmesi niye gizli olur ki? Bu bir atom bombası mı, silah mı, uluslararası stratejik bir anlaşma mı? Nedir yani bu? Nihayetinde bir hastane yapılmış, sen o hastaneyi peşkeş çekmişsin.
DEVLETE BÜYÜK BORÇ
YÜKÜ İktidar şu ana kadar var olan şeyleri bitirdi, istikbalde olan kaynakları da tüketmeye çalışıyor şimdi. Örneğin geçiş garantisi olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü, boğazdaki tüp geçit, Osmangazi Köprüsü ve de bu biraz önce bahsettiğimiz Şehir Hastaneleri… Şimdi yeni bir iktidar geldiğinde, kucağında büyük bir borç bulacak. Normalde bu müşteri garantili işler bütçe kalemlerinde gözükmüyor. Ama yeni bir hükümet geldiğinde, bunlar borç olarak o hükümetin karşısına çıkacak.
ADETA BİR UCUBE
Eskişehir Şehir Hastanesi adeta bir ucube. Bakın Eskişehir Şehir Hastanesi’nin ısınması bir dert, temizlenmesi bir dert, hizmeti bir dert, zaten hastanın alana girdiği zaman yolu bulabilmesi mümkün değil. Oradan çoğu zaman şikayetler alıyorum. Şimdi bir defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, hastane yönetimi dışında bambaşka bir yönetim daha ortaya çıktı. Bir hastanenin başhekimi olurdu; tıbbi hizmetler, doktor, hemşire, idari işler, gider ve gelir başhekimin sorumluluğundaydı. Şehir Hastaneleri’nde tam bir iki başlılık var. Biri devlet, diğeri şirket. Devlet; hemşire, sağlık memuru, doktor, tıbbi hizmetler gibi şeylerle ilgileniyor. Firma ise hizmetli, sekreter, temizlik, yemek, güvenlik, otopark, eczane gibi kalemlerden sorumlu. Ve bunlar arasında zaman zaman sürtüşme çıktığını duyuyoruz. Yani oradaki insanlar için de Şehir Hastanelerinde çalışmak sevimsiz hale geldi. Hizmet de çok iyi değil.”
*
Herhangi bir CHP’li, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen için partiler üstü dediği zaman, Büyükerşen muhalifi olan CHP’liler itiraz ediyorlar. Ancak bu sefer ‘Yılmaz Büyükerşen partiler üstüdür’ diyen kişi bir CHP’li değil. Kim peki? İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukçuoğlu. Okuyalım…
HEP PARTİSİNDEN FAZLA OY ALMIŞ
“Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen her zaman partiler üstüdür. 1999’dan itibaren ortaya çıkan seçim sonuçlarını inceledim. Büyükerşen hangi partiden seçime girerse girsin, partisinin oyundan yüksek oy almış. Tüm seçimlerde 8-10 puan partisinden fazla oy almış Büyükerşen. Bu durum Sayın Büyükşehir Belediye Başkanının partiler üstü bir konumda olduğunu gösteriyor.”
*
Son olarak Kabukçuoğlu’nun Eskişehir’deki CHP-İYİ Parti ittifakına ilişkin açıklamalarını aktarıp bugünlük MIH sütunlarını kapatıyorum.
İYİ PARTİ DÖRT İLÇEYİ İSTİYOR
“Büyükşehir Belediyesi dışında hiçbir ilçede netlik yok. Yani hala ilçeler üzerinde pazarlık devam ediyor. Sivrihisar, Çifteler, Seyitgazi ve Odunpazarı’nı İYİ Parti olarak istiyoruz. Tepebaşı da daha netlik kazanmadı, aday çıkarılabilir. Derlerse ki Tepebaşı’ndan aday çıkarın, çıkarırız.”