Prof. Dr. Cengiz Türe yazdı
Belirli düşünceler ve sorunlar için yeni bir görüş açısı getirmeden, kafamızda uzun uzadıya tekrarlama anlamına geliyor, zihinsel geviş getirme…
Böylece zihnimiz, aynı şeyleri sonuçsuz bir tarzda geveleyip durmakta ve bir sonuca varamamaktadır.
Olaylar yerine insanlarla ilgilenme alışkanlığımız nedeniyle, zihnimizden yaptığımız iç konuşmalarla yaşarız, bu süreci…
Hatta bazen, beyin kitaplığındaki eski konuları tozlanmış raflarından indirerek, düşünce lokmasını daha da büyütmeyi de çok severiz…
Sonra da üretken düşüncelerle geleceği elde etmek yerine, zihinsel geviş getirmelerle harcarız, zamanımızın çoğunu…
Bu konuyu yazmayı düşünürken Mevlana’ nın çok bilinen şu sözleri geldi aklıma;"Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun.”
Aynı zamanda Mevlana, zihinsel geviş getirmeyle yaratılan acıdan beslenmeyi dikenli bir bahçeye benzetirken, bu durumun üretken düşünmeye göre insanlarca daha çok önemsendiğini şöyle dile getiriyor: “O düşünce ki, halk nazarında önemsiz küçük bir şeydir. Fakat sel gibi dünyayı sürükler götürür. İşte görüyorsun ki, dünyada her hüner, her sanat, bir düşünce ile meydana gelmede ve olmadadır. Balığın deniz yüzünden diri olduğu gibi; yeryüzünün, denizin, güneşin, göğün düşünce ile hayat bulduğunu görüyorsun da, neden körleşiyorsun, aptallaşıyorsun da, beden sana Süleyman gibi büyük, düşünce, karınca misali küçük görünüyor?”
Unutulmamalıdır ki; üretken düşünmeyi, zihinsel geviş getirmeden ayıran en önemli özellik, fikir üretimiyle sonuçlanan zihinsel bir süreç olmasıdır.
Belki de zamanımızı ve enerjimizi boşa heba ettiğimiz ve daha çok kişilere yönelik olarak biriktirdiğimiz “düşünce cesetlerinden” kurtulmanın en iyi yolu budur…
Yani zihinsel geviş getirme yerine, analitik ve üretken düşünmeye kafa yormak…