Cumhuriyet Halk Partisi 1946’dan bu yana ilk kez 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerinde birinci parti oldu.
Bunun gerekçeleri elbette var. Birincisi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin gerek Türkiye gerekse Eskişehir’de yaptığı yanlışlar. İkincisi AK Parti’den sonra merkez sağda güçlü başka bir partinin olmaması. Üçüncüsü Milliyetçi Hareket Partisi MHP’nin merkezin dışında daha radikal sağ olarak görülmesi. Dördüncüsü CHP’nin dışında solda güçlü bir sol partinin olmaması.
Gerekçe ne olursa olsun, CHP’nin 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarıyı kimse küçümseyemez veya bir başkasının başarısızlığına bağlayamaz.
Nasıl ki geçtiğimiz son üç milletvekili genel seçimlerinde AK Parti büyük başarıya imza attı ise, bu seçimlerde de aynı başarıya CHP imza atmayı başardı.
“ZAFER ŞARHOŞU OLMASINLAR”
CHP’nin bu başarısını doğrusu bazı CHP’liler beklemiyordu. Bu nedenle ‘HDP güçlensin, AK Parti’nin gücünü ancak bu partiyle kirarız’ düşüncesinde olanlar HDP’ye oy verdiler.
Bu kayma ne kadar? Yüzde kaç? Kaç CHP’li HDP’ye oy vermiş?
Bunların sayısı ve yüzdesini bilmek elbette ki mümkün değil.
Ha eğer Eskişehir’de CHP’nin oy sayısı 2011 seçimlerini temel aldığımızda düşmüş olsaydı o zaman belki HDP’ye yaklaşık ‘şu kadar oy gitmiş’ denilebilinirdi.
CHP 2011 seçimlerine göre oyunu 60 bin civarında arttırdığından CHP’den HDP’ye kayışın ne kadar olduğunu belirlemek zor.
Milletvekili Genel Seçimim Eskişehir’deki galibi CHP. CHP’liler ilk kez Eskişehir’de genel seçimlerinde birinci olduklarına haklı olarak seviniyorlar.
Hatta bazı CHP’liler zafer sarhoşu olmuşlar!
Sevinmek elbette ki en doğal hakları… Ancak önemli olan bu yükselişi koruyabilmek… AK Parti örneğini hiçbir zaman göz ardı etmesinler.
7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Partililer ne Eskişehir’de ne de Türkiye’de bugünkü gibi oy kaybı yaşacaklarını hiç ama hiç akıllarına getirmiyordu.
Herhalde seçmenin verdiği mesajı anlamışlardır.
7 HAZİRAN DÜNDE KALDI
4 yıl sonra eğer CHP’de seçmene yaklaşamaz, zafer sarhoşluğunu atamaz ise tıpkı AK Parti gibi hüsran yaşabilirler.
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç her zaman olaylara objektif bakabilen bir siyasetçi.. Kendisinin kazandığı zaferlerde bile ‘bu çıktığım merdivenlerden bir gün gelecek ineceğim’ diyerek ‘zafer sarhoşu’ olmadı.
Geçtiğimiz Salı günü ES TV’de gazeteci arkadaşların sorularını yanıtladı. O programda söylediği şu sözü her CHP’li mutlaka hafızasının köşesine yazmalı:
“Ciddi bir başarı var. Bu zafer diye nitelenir başarı diye mi bilmiyorum. Bana göre bir başarıdır. 40 gün 40 gece kutlamaya gerek yok. Burası Eskişehir. Bunu bir Kütahya kazansa onlar için zafer olur. CHP’nin 60 yıl aradan sonra birinci parti olması, üçüncü vekilin seçilmesi başarıdır. 99’dan beri gelen bir süreç var. Eskişehir halkı CHP’nin kazanmasına alışık bir halk.. Bu bir ekip çalışmasıdır. Hiç kimse ‘ben şunu yaptım, ben bunu yaptım’ deme gibi bir cesaret olmaz bana göre. İl başkanımız ‘örgüt kazandı’ derken kendi ekibinin değil adayların, belediye başkanlarının olduğu bir örgütü kast ediyor. Ama bu yanlış anlaşıldı. Yok, adaylar kendi kazandı, yok örgüt kazandı ya da başkanlar kazandı gibi tartışmalara hiç gerek yok.”
Ahmet Ataç yerden göğe kadar haklı… Bir kişi tek başına bir hiç.. Ancak ortada bir başarı varsa, bu başarı da elbette ki CHP’de çaycılık yapanın da, il başkanı, ilçe başkanları, adaylar ile belediye başkanlarında payı büyük.
Seni özleyeceğim, özleyeceğiz
Adalet ve Doğru Yol Partilerinin Genel Başkanı, 9’ncu Cumhurbaşkanı, kimilerinin ‘Çoban Sülü’ kimilerinin de ‘baba’ lakabı taktığı Süleyman Demirel hakka yürüdü.
Türk Demokrasi tarihinin önemli ismiydi. Her zaman demokrasi savunmuş, demokrasiye bağlı kalmış bir siyasetçi idi. Demokrasi sevdalısı ve kendisini Türkiye’ye Türk insanına adamış devlet adamıydı. ‘Halka hizmet hakka hizmet’ diyerek kendisini millete hizmet etmeye adamış bir siyasetçiydi.
6 kere başbakanlıktan uzaklaştırılan Süleyman Demirel, 7 kere gelerek aynı koltuğa oturmayı başarmıştı. 46 yaşında başbakan oldu. Türkiye'nin en genç yaşta başbakanı olan Demirel, Türk siyasetinin önemli hafızası idi. Büyük Türkiye sevdalısı o dev ÇINAR artık kurudu. Barajlar kralı "BABA" Süleyman Demirel hakkın rahmetine kavuştu.
Her gece onun ışığı ile aydınlanan Günüz Sokağın lambaları da söndü. Türk siyasetine 50 yılını veren damga vuran "Çoban Sülü" Allahın rahmetine kavuştu. Herkesi kucaklayan, hep halkın içinde olan Türkiye'nin çimentosu idi. Süper bir zekâ ve hafızaya sahip Süleyman Demirel ile üç kez yüz yüze görüşme, elini sıkma, öpme, sohbet etme imkânım olmuştu.
Yıllarca Genel Başkanlığını yaptığı Adalet ve Doğru Yol Partisinde birlikte siyaset yaptım. Kendisini Adalet Partisi Gençlik Kollarının üyesi iken tanımıştım. Demirel’den ‘dürüst siyaset’ konusunda çok önemli kazanımlar elde ettim. Allahtan rahmet diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun. Yattığı yer nurla kaplansın. "Barajlar Kralı" lakabı ile siyasette ün yapan Süleyman Demirel’i Türk halkı unutamayacak. Güle güle "Süleyman BABA". Yıllardır aynı yastığa baş koyduğun Nazmiye Hanım seni çok özlemişti. Şimdi umuyorum cennette buluşmuşunuzdur.
BU SÖZLERİ HEP AKILLARDA KALDI
Türk demokrasisinin 40 yılına damgasını vurmuş, siyasetin en renkli lideri Süleyman Demirel’in ünlü sözleri ve anekdotları da gönüllerde yer etti. İşte Demirel’in tarihe geçen siyasi “nükte”lerinden bazıları:
“Şapkamı alıp giderim”. “Benzin vardı da biz mi içtik”- “GAP’ı gaptırmam”- “Dün dündür, bugün bugündür.”- “Birtakım yürüyüşler oluyor diye asabınız bozulmasın, yürümekle sokaklar aşınmaz.” - “Ne yok? Ne zamandan beri yok? Yok, olan maddeyi bildirin, istediğiniz kadar hemen göndereyim.”- “Bu fiyatları öpüp başımıza koyalım. Mal bulamayan bana başvursun.”- “Gardıroba astığınız paltoyu bir başkası giyer, gider.”- “Derin devlet, normal devletin raydan çıkmış halidir.”- “Şapkamı koysam o bile seçilir.”- “Elektriğin komünisti olur mu?”- “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.”
Seni özleyeceğim, özleyeceğiz.
FIKRA:
KARDEŞ PAYI
Fatih bir gün dilencinin birine bir altın vermişti. Dilenci, Padişahın verdiği altını az bularak şöyle bir soru sordu:
- Bu nasıl olur Padişahım? Ben senin kardeşin olduğum halde nasıl olur da bana bir altın verirsin?
Dilencinin ne demek istediğini tam anlamayan Fatih sordu:
- Sen benim nereden kardeşim oluyorsun?
Dilenci şu açıklamayı yaptı:
- İkimizde de Adem babamız ve Havva anamızdan dünyaya gelmedik mi? Böyle bir durumda kardeş sayılmıyor muyuz?
Fatih gülümsedi. Bu cevap hoşuna gitmişti çünkü. Dilencinin kulağına eğilerek şöyle dedi:
- Aman alçak sesle söyle. Bu söylediğini diğer kardeşlerimiz de işitip gelirlerse, senin payına bir altın bile düşmez.