Yusuf Bey haklıymış!

“Yeni Türkiye Buluşmaları Eskişehir’de” paneli kapsamında Eskişehir’e gelen Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

22 Ekim 2012 00:00
A
a
Sütiş Eskişehir
“Yeni Türkiye Buluşmaları Eskişehir’de” paneli kapsamında Eskişehir’e gelen Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Yusuf Ziya Cömert, Odunpazarı Belediyesi tarafından verilen kahvaltıda öyle bir laf etti ki üzerinden 5-6 gün geçmesine rağmen hala konuşuluyor.
Demek ki Yusuf Ziya Cömert, Eskişehir’in gündemini öyle bir değiştirdi ki, kaç gündür konuşuluyor.
Ben de beyefendinin ettiği sözün ne kadar doğru ne kadar eğri bunu öğrenmek için apartmandaki iki komşumu yanıma alarak Cumartesi gece yarısı, yani dün sabaha karşı bindik arabama Anadolu Üniversitesi’nin önüne gittik. Arabayla iki tur attık. Kimseler yoktu. Bizi görünce saklandılar! Herhalde. Arabayı park ettik.
Arkadaşlara dedim ki:
“Araba park ettiğimiz yerde dursun. Biz Haller Gençlik Merkezi’nin önüne doğru yürüyelim. Üç kişiyiz. Beyefendi iki travesti görmüş. Belki bugün üç olmuşlardır. Üçümüze de birer travesti. Herhalde açık bir yer vardır. Otururuz kardeş kardeş! Birer limonata içeriz. Onların ağızlarını ararız. Bakalım gecenin veya sabahın bu saatinde üniversite külliyesinin civarında ne arıyorlarmış” diye.
Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampusu önünden başladık yürümeye. Yaklaşık 100 metre gittikten sonra önümüzü bir bayan! Kesti.
Kalın bir sesle;
“Affedersiniz ateşiniz var mı?” diye sordu.
Ben sigara kullanmıyorum. Yanındaki İlhan arkadaşım da sigara kullanmıyor ama centilmenlik yapmak için çakmak taşıyor. Cebinden çakmağını çıkardı ve bey, pardon hanımefendinin sigarasını yaktı.
Ben hemen, “Yalnız mısın? Gecenin veya sabahın bu saatlerinde tek başına gezmeye korkmuyor musun?” diye sordum.
Bir ıslık çaldı. İki dakikaya varmadan iki bayan! Daha geldi.
Neredelermiş, bir ıslıkta çıkıp geldiler şaşırdık doğrusu.
“Nereye gideceğiz?” diye sordu bey-hanımefendi.
“Nasıl yani nereye gideceğiz?” diye sordum.
“Hani Otel mi? Motel mi? Ev mi?” diye soruma cevap verdi.
Ben de sağıma soluma bakındım. Az ileride ‘cafe-bar’ diye bir ışıklı levha gördüm.
“Önce şuraya gidelim. Ağzımız kurudu sizin bu güzelliğinizden. Bir şeyler içelim. Daha sonra nereye gideceğimizi konuşuruz” dedim.
Yanımdaki diğer arkadaşım Osman;
“Sadi lavoba nerede?” diye sorarak göz işareti yaptı.
Aldım arkadaşımı birlikte lavobaya girdik.
“Sadi sen deli misin? Bunları başımızdan nasıl sepetleyeceğiz?” diyerek telaşa kapılmış.
“Merak etme sen. Ben bir yolunu bulur atlatırız” diyerek kendisini sakinleştirdim.
İçeriye döndüğümüzde masamıza içeceklerimiz gelmiş. Bir tane, iki tane derken bay-bayanları oracıkta uyuttuk. Biz mekandan çıktık arabamıza doğru yürüdük. Saat sabahın beşini geçmiş.
Arabayı bıraktığımız yere kadar yürüdük. Bu kez karşımıza kimse çıkmadı.
Arabaya bindiğimizde dedim ki;
“Arkadaşlar Yusuf Ziya Cömert haklıymış. Bakın arabadan indik biraz yürüdük bay-bayana rastlamadık mı? Sigarasını yakmadık mı? Islık çalarak iki arkadaşını çağırmadı mı? Gecenin yarısı daha doğrusu sabaha karşı da olsa ağzımızın kuruluğu giderecek açık mekanlar açık değil miydi? Buralarda kızlar-erkekler sabahın üçünde ağızlarının kuruluğunu gidermek için limonata içmiyorlar mıydı? O zaman biz kendisine kaç günden beri niye bağırıp duruyoruz. Ayıp ettik adamcağıza.”
Tabii ki bu yazdıklarım hayal mahsulü idi. Doğru olanlar neydi? Diye sorarsanız.
Evet, gecenin iki buçuğunda kalktık üç arkadaş adı geçen Anadolu Üniversitesi’nin önüne gittik. Arabayla iki kez dolandık. Kimseyi göremedik. Arabayı park ettik. Haller Gençlik Merkezi’nin önüne kadar yürüdük. Sokakta ne in nede cin vardı. Hava yağışlıydı. Herhalde şeker gibiydiler. Yusuf Beyin adını ettiği kişiler yağmurda eriyeceklerinden korktukları için evlerinden çıkmamışlar. Ayrıca açık olan bir iki mekan vardı. Onlar da üniversiteye nerede ise bir kilometre mesafede idi. Yukarıda da yazdım. Demek ki benim gazeteci olduğumun kokusunu alan travestiler, gazetelere manşet olmamak adına korkularından Yusuf Ziya Cömert’in karşısına çıkmalarına rağmen benden saklandılar!
 
İki cesur yürekli adam
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yusuf Ziya Cömert’in Eskişehir ile ilgili sarf ettiği, Eskişehir’in hiçte hak etmediği o yakıştırma karşısında AK Partililer ve birileri hala sessizliğini koruyorlar.
“Sessiz kalmak kabullenmektir” diyenler sonuna kadar haklı. “Sukut ikrardan gelir”(Susmak kabul etmek demektir. Bir kişi, kendisine yapılan suçlamalara karşı itiraz etmiyor, kendisine yapılan tekliflere ses çıkarmıyorsa, bu “evet, kabul ettim” demek anlamına gelir) diyenlerin sayısı giderek artıyor. Zaman zaman yaptığı hizmetlere bakarak AK Parti’ye destek veren MÜSİAD Başkanı Dr. Sıtkı Karaca bile Cömert’in sözlerine tahammül edemeyerek kınadı. Cumhuriyet Savcıları, Eskişehir’e ve Eskişehirlilere hakaret etmesine rağmen Cömert hakkında henüz bir soruşturma açtıklarını duymadık. DP Odunpazarı İlçe Başkanı Niyazi Çetin de, yaptığı açıklamada savcıları göreve davet etmiş. MÜSİAD Başkanı Karaca’dan sonra bir cesur yürekte gerçekten tarafsızlığı ile herkesin gönlüne giren İl Genel Meclisi Başkanı Ahmet Yapıcı oldu.
Yapıcı da, yurt dışından döner dönmez yaptığı açıklamada ‘Eskişehir fuhuş kenti olmuş’ diyen Yusuf Ziya Cömert’i eleştirmiş. “Kem söz sahibine aittir. Hiç kimsenin Eskişehir’in adını lekelemeye hakkı yoktur” demiş.
Keşke AK Partililerde bu cesareti gösterebilselerdi.
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi