Vaka sayıları artarken kademeli normalleşmeyi hayata sokan ender ülkelerden biri olarak ektiğimizi biçtiğimiz günlerdeyiz.
Vaka sayıları artarken kademeli normalleşmeyi hayata sokan ender ülkelerden biri olarak ektiğimizi biçtiğimiz günlerdeyiz.
Türkiye kısa süre önce rengârenk olan risk haritasını 1 ay içinde tek renk KIRMIZI’ya çevirerek COVİD yönetimini iyi yapamadığını bir kez daha tescillemiş oldu.
Bu durum kimse için sürpriz değil, biliyorum.
Çünkü sağlık ve ekonomi ile ilgili bu kritik, bu vicdani durumda bile adil ve dürüst olamadığımız gerçeklerle karşı karşıyayız.
Bu durum Popülist, siyasi söylemler ve eylemler ile yönetilemez. Bu tablo siyasi iktidarı fanatizm derecesinde korumaya meyilli olanların desteği ile saklanamaz.
O yüzden yaşanan süreci lütfen yastığa kafanızı koyduğunuz an varlığını unutmayacağınız VİCDAN ile oturup değerlendirin.
Vakalar düşerken herkese sunulan imkânlar ile vakalar artınca sadece bir kesime biçilen cezalar ile bu süreci yönetemeyiz.
Yani vakalar düşünce hop her şey serbest. Vakalar yükseldi lokantalar kapalı diğerleri serbest demek içinize siniyor mu?
Kongreler yapılabilir, Hes kodu ile binlerce insan yan yana salona girebilir deyip, aynı süreçte kahveler açık oyunlar yasak demek adalet midir?
Görüntüler yatay çekildi diye kalabalıkları savunan bir iktidar temsilcisinin, maskeyi indirdi diye ceza kesilen vatandaşa sessiz kalması mı adalet midir?
En çok yayılımın okullarda olduğu tespit edildiği halde, ısrarla en ufak düşüşte okulları açmaya çalışan bir Bakan’ın özel okul sahibi olması düşündürücü olmaz mı?
Otobüslerde, trenlerde, uçaklarda yüzde 50 kapasite sınırını kaldırıp, park ve caddelerde 8 metre kuralı koymak ne kadar akla uygundur?
Peki, hepsini bir kenara bırakalım 173. kez gelişi, uygulanış tarihi, âdeti, cinsi değişen aşılama konusunda neden kimseyi tatmin edecek net bir açıklama yapılamadı?
Gelelim işin en trajik, en acı, en bilinmez kısmına.
Vaka sayıları arttığı için yeniden yasakları devreye sokuyoruz öyle değil mi?
Yani insanlar evde kalsın, dışarı pek çıkmasın, yayılım azalsın istiyoruz.
O zaman kısa çalışma ödeneğini kaldırıp, milyonlarca insanı neden evden çıkartmaya çalışıyoruz.
Üstüne üstlük kısa çalışma ödeneği bitti ama işten çıkartma uzatıldı diyen bir genelge mantığını anlamak daha doğrusu “adil” bulmak mümkün mü?
Ramazan gibi kutsal, özel bir aya bu karar yüzünden 1,3 milyon kişi işsiz girebilir.
Bu ödeneğin birden kesilmesi hem çalışan hem de işveren için böyle kısıtlar içinde büyük bir yıkım olmaz mı?
Tüm bunları alt alta, üst üste koyup düşününce o yastıktaki vicdana sorun bakalım? Gerçekten hala sürecin iyi yönetildiğini düşünüyor mu?