NASA, geçtiğimiz günlerde, sözleşme yaptığı Elon Musk’un şirketi SpaceX aracılığıyla uzaya iki astronot gönderdi. Astronotları taşıyan Crew Dragon isimli uzay aracı, 19 saat sonra, planlanandan ise 10 dakika önce
Uluslararası Uzay İstasyonu’yla kenetlendi. Amerikalı astronotlar Doug Hurley ve Bob Behnken’in dört ay boyunca uzayda kalmaları ve araştırma yapmaları bekleniyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yalnız değiller elbette; başka astronotlar ve Rus kozmonotlar da orada görev yapıyorlar.
Crew Dragon isimli uzay aracı, Behnken ve Hurley isimli astronotları Uluslararası Uzay İstasyonu’na götürdü
*
Niçin böyle bir giriş yaptım biliyor musunuz?
Uzaya kim gidiyorsa, kim üs ya da üsler kuruyorsa, kim araştırma ve keşif faaliyetlerinde bulunuyorsa, ‘keşfedilen yerlerin sahibi’ de odur!
Belki bizler göremeyeceğiz, ancak insanlar, uzay dediğimiz alanda keşfedilen birtakım yerlerde yaşama şansı bulacaklar.
Orada da devletler kurulacak belki; şimdiden uzaya giden ve keşif yapan devletler, uygun alanlara taşınmaya başlayacaklar zamanla.
Dahası da var, pek çok işe yarayan maden Dünya’da çıkıyor da, Dünya dışındaki kara parçalarında niçin çıkmasın?
İşte, uzaya giden devletler, birçok alanda yaptıkları araştırmanın yanında, maden araştırmasında da bulunuyorlar.
*
Bu noktada Türkiye ne durumda?
Ülkemizin, uzay alanında yaptığı faaliyetlerin yetersiz olduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Her ne kadar TÜBİTAK söz konusu alanda çalışmalar yapsa da, 2018’de -çok geç kalındı- Türkiye Uzay Ajansı kurulsa da, şu an için gözle görülür bir faaliyet olduğunu söylemek güç.
Temennimiz, ilerleyen yıllarda, uzayda söz sahibi olan ülkeler arasına Türkiye’nin de girmesi.
*
Aslında, Türkiye’nin eline, yıllar önce, uzay araştırma faaliyetleri anlamında ciddi bir şans geçmiş.
Ve bu şans, o dönem Yılmaz Büyükerşen’in rektörü olduğu Anadolu Üniversitesi aracılığıyla geçmiş.
80’lerin sonunda-90’ların başında, yani bundan aşağı yukarı 30 yıl önce…
*
Peki, bu fırsat ülkemizin eline ne şekilde geçti?
Ve elimize geçen bu fırsatı niçin değerlendiremedik?
*
Yazımın bu bölümünde, Yılmaz Büyükerşen’in aktardıklarını okuyacaksınız.
Büyükerşen,
‘Zamanı Durduran Saat’ isimli kitaptan paylaşacağım bir kısımda, yukarıda okuduğunuz sorulara bir nevi cevap vermiş.
*
Şöyle diyor Büyükerşen:
AMERİKA’DA ÇAĞRI YAPTILAR
“Rektörlüğüm sonlarına doğru Uluslararası Uzay Üniversitesinin Türkiye’deki ‘affiliated campus’u olmuştuk. Uluslararası Uzay Üniversitesi fikri NASA’daki uzmanlardan bir bölümünün ‘uzayın tüm insanlığın malı olduğu, ancak bu konudaki teknolojilere ve bilgilere sahip olan ülkeler dışında yaşayan insanların da bu bilgilere sahip olması halinde yeni uzay teknolojilerine ulaşılabileceği, bunun için de uluslararası bir uzay üniversitesi kurularak, çeşitli ülkelerin üniversitelerinde şubeler açacak yeni bir kurumun kurulması’ düşüncesinden hareket ederek, bunu gerçekleştirmek üzere Amerika’da bir toplantı için çağrıda bulundular. Ben Sivil Havacılık Yüksekokulu’ndan sonra Türkiye’nin uzay konularına da girmesini öteden beri arzu ediyorum. Bu çağrı bizim için bir fırsattı.
Anadolu Üniversitesi Uzay Bilimleri Fakültesinde bir toplantı anı: Yılmaz Büyükerşen ve Can Ayday konuşuyor
YILLIK 5 MİLYON DOLAR ŞARTI
O sıralarda doçent olan
Mehmet Kesim ile Doçent
Can Ayday’ı Amerika’da yapılacak toplantıya yetkili olarak gönderdim ve şube kampüs olmak için talepte bulunmalarını istedim. Söz konusu üniversitenin kuruluşuna katılmak isteyen ülkelerin eğitim öğretim ve araştırma giderlerine yıllık 5 milyon dolarla katılmaları gerekiyordu. Bizim üniversitemizin avantajı ise Sivil Havacılık Okulumuzun, uydu algılama merkezinin olması ve üniversitede çeşitli yaş gruplarından gençlere uzay sevgisi ve ilgisi verecek bir eğitim laboratuvarı kurmak için NASA’nın ticari bölümleriyle temasa geçmemiz ve müzakerelerimizi sürdürmekte oluşumuzdu. Ayrıca üniversitenin çeşitli uzay teknolojisi tasarım projelerini, sahip olduğumuz çizgi film stüdyolarında bedava üçboyutlu animasyon haline getirmek imkanımızla, kitap baskı işlerini yine bedelsiz üstlenebilme durumunda oluşumuzdu. Böylelikle, Uluslararası Uzay Üniversitesine şube olarak yapabileceğimiz nesnel yardımın değeri 5 milyon dolardan fazla olacaktı. Teklifimizde bunlara da yer verdik. Buna mukabil nakit ödeme yapamayacağımızı da bildirdik. Uluslararası Uzay Üniversitesi yöneticileri teklifimizi memnuniyetle kabul ederek bizi şube kampüsü olarak aralarına kabul ettiler.
ESKİŞEHİR’DEN GİDİP STRASBOURG’DA DERS VERDİ
Uzay konusunda eğitim ve araştırma yapan Amerika, Kanada, İngiltere, Japonya, Fransa, Almanya, İsveç gibi ülkelerin yanı sıra, üniversiteleri henüz bu dallara eğilmeyen, tek Müslüman ülke Türkiye de Anadolu Üniversitesi’yle bu suretle Uluslararası Uzay Üniversitesi’nin şubesi olma imkanını elde etti. Bu arada, merkez kampüsü Strasbourg’da olan bu üniversitenin başlattığı mastır, doktora ve yaz okulları için Türkiye’den katılım sağlanmasını temin amacıyla, üniversitelerimiz ile savunma sanayiine, sanayi odalarına bastırdığımız broşürler ve mektuplarla duyuruda bulundum. Gönderilecek elemanlar için de üniversiteye bir miktar ödeme yapmak gerekiyordu. Fakat ne yazık ki, hiçbirinden ilgi gösterilmedi. Oysa Uluslararası Uzay Üniversitesi’nin bir başka yönü de, amaçları arasında şube kampüsü olan ülkelerde, kamu veya özel sanayi kuruluşlarının teknolojik sorunlarına çözüm projeleri üretmek de vardı. Doçent Can Ayday bir yaz okulu programında da Strasbourg’a giderek, “uydu algılama sistemleri” dersi de verdi. Üniversitenin ders kitaplarından iki ayrı cildin basımını da üniversite olarak üstlendik.
Yılmaz Büyükerşen görevden alındıktan sonra, öğrenciler günlerce süren ve Ankara’ya kadar uzanan geniş çaplı protesto gösterileri yapmışlar
BÜYÜKERŞEN GÖREVDEN ALINDI, SONRAKİLER YAPAMADI
Diğer taraftan, NASA’da görevli Türk mühendis İsmail Akbay ve beraberindeki Amerikalılar Eskişehir’e geldiler, kurmak istediğim uzay laboratuvarı (space camp) araçlarının satın alınması konusunda bürokratik işlemleri takvime bağladık. Tam o gün Cumhurbaşkanı Sayın
Süleyman Demirel, TBMM Başkanı Sayın
Hüsamettin Cindoruk ve YÖK Başkanı
Mehmet Sağlam Eskişehir’deydiler. Bunu fırsat bilerek, kendilerine bir brifing verdik. Çok memnun oldular, hatta Amerikalılar, beraberinde getirdikleri uzayda astronotların yukarıya doğru dikine yazı yazabilen kalemleri ile uzay araştırmalarında bulunan yeni bir maden alaşımından yapılmış astronot biblolarından onlara hediye ettiler. Space camp teçhizatının alınması için ihale işlemleri sona yaklaşmıştı ki, benim rektörlüğüm bitti. Benden sonra
Akar Öcal bu projeleri bıraktı. Onun da yardımcısı olan
Engin Ataç, beni teselli ederek, ‘o projeyi gerçekleştirmek bana kalacak’ dedi. Fakat o da gerçekleştiremedi. Yıllar sonra NASA’nın ticari bölümünün bizim için üretime aldığı teçhizatın ‘İzmir Serbest Bölge’ tarafından alınarak, orada kurulmuş olması tesellim oldu.”
*
Yılmaz Büyükerşen uzay araştırma faaliyetlerine ilişkin girişimlerini sürdürürken görevden alınmış ve o dönemin Hürriyet gazetesi olayı “Bu nasıl kafa” manşetiyle gündeme taşımış.
Okuduğunuz üzere, 30 yıl önce, Uluslararası Uzay Üniversitesinin bir bakıma Eskişehir kampüsü olma şansını ne yazık ki kaçırmışız.
Kaçırma nedenimiz basit.
Yılmaz Büyükerşen’in iki dönem üst üste rektörlük yaptığı gerekçesiyle Danıştay kararlarına dayanılarak görevden alınması!
‘Devlette devamlılık esastır’ anlayışı da olmayınca, Büyükerşen’den sonra gelen isimler söz konusu projeyi hayata geçirmemişler!
Ve böylece ne olmuş?
Türkiye, uzay alanında, hem de bir üniversite eliyle araştırma yapma olanağını yitirmiş.
Düşünsenize, 30 yıl önce uzay araştırma faaliyetlerine ciddi bir yaklaşımla başladığımızı.
Şu an neler olabilirdi, neler…
*
Her neyse…
Yazımın baş taraflarında demiştim ya: Türkiye Uzay Ajansı, çok geç de olsa 2018’de kurulabildi.
Bunun yanı sıra TÜBİTAK da var, kaliteli üniversitelerimiz de var, zehir gibi beyni olan bilim insanlarımız da var.
O halde devletin üzerine düşen, söz konusu kurumları ve kaynakları en verimli şekilde kullanarak uzay araştırma faaliyetlerine azami oranda hız kazandırmasıdır.
Çünkü uzay araştırma faaliyetleri anlamında oldukça geriden gelen bir ülke olarak vakit kaybetme lüksümüz yoktur.