Havada uçuşan milyonlarca rengârenk konfeti eşliğinde insanlar; Ulus’taki eski meclisin önünden yürüyüşe geçiyorlar. Ben diyeyim on milyon, siz deyin on beş milyon. Öylesine bir insan seli ki Bentderesi’nden Dışkapı’ya, Samanpazarı’ndan Sıhhiye’ye, Gar Binasına dek iğne atsan yere düşmeyecek biçimde. Kuş uçumu yukarıdan bakıldığında belirttiğim bütün alanlar kırmızı beyaz gelincik tarlasını andırıyor. Lapa lapa yağan kar altında on milyonun üzerindeki insan topluluğu ve her yer kırmızı ve her yer beyaz…
En önde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan…
Hemen sol tarafında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sağ tarafında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve onun da yanında AKP Genel Başkanı-Başbakan Binali Yıldırım kol kola girmişler “İstiklal Yürüyüşünün” başlamasını bekliyorlar sanırsızlıkla.
Belli ki bekledikleri kişi veya kişiler var bu büyük yürüyüşe katılması gereken. Evet, tam da tahmin ettiğim gibi karşıdan kırk elli kişilik bir gurup; gurubun tümünün elinde ay yıldızlı bayrağımız ve gurubun önünde HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş sloganlar atarak ilerliyorlar. Ne mutlu Türküm diyene, vatan sana can feda, Ne ABD ne AB, tam bağımsız Türkiye. Milyonların alkışları ile karşılanıyor elli kişilik gurup. Selahattin Demirtaş’ı da aralarına alan liderler kol kola “İstiklal Yürüyüşünü” başlatıyorlar…
Aman Allah’ım!
On küsur milyon insan kitlesi hep bir anda, tek ses olmuş biçimde Tandoğan üzerinden Anırkabir’e gitmek üzere harekete geçiyorlar.
Bu tarihi anın görüntülerini aynı anda gururumuz TRT canlı veriyor bütün dünyaya. Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda kurulan devasa ekranlardan bu tarihi anı izleyen elli binin üzerindeki Diyarbakırlı gözyaşlarına hâkim olamıyor. Tabii tahmin edeceğiniz gibi aynı anda Pentagon içerisine kurulu dev ekrandan elli kadar sarı benizli bu görüntüler karşısında ürkerek “oh my god, oh my god” şeklinde çığlıklar atarak sapsarı kesiliyor.
Tandoğan üzerinden Anıtkabir’e ulaşan on milyon küsurluk kitlenin bir başı Atatürk mozolesinin önünde, ucu da hala Ulus’taki eski meclisin önünde! Helikopter çekimlerinden bu ölümsüz görüntülerini İmralı’daki özel odasında izleyen Abdullah Öcalan gözyaşlarını tutamayarak; Allah’ım neydi günahım diye ellerini gökyüzüne açıp haykırıyor: “Bu tarihi anda ben de onların aralarında olup, ay yıldızlı bayrağımı sallayarak Atatürk’ün huzurunda olmalıydım. Dosta düşmana birlik ve beraberliğimizi göstermeliydim” diyerek huşu içerisinde kendinden geçiyor...
Oh oh oh, gurubun arasında kimler yok kimler? Ahmet-Mehmet Altan, Liboş Mehmet, Nazlı Ilıcak, Orhan Pamuk, Mehmet Baransu, Akit patronu ve personeli, Cemaat ve tarikat önderleri, yandaşı-candaşı daha kimler kimler! Hep birlikte haykırıyorlar;
“Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” diyerek…
O da ne! Aniden Fethullah Gülen’i görüyorum Pensilvanya’daki mütevazı çiftliğinin odasında televizyonu başında. Bu tarihi manzarayı izlerken gözyaşlarına gark oluyor. Ellerini semaya doğru kaldırarak şöyle bağırıyor; “Beni kandıranın Fetö’cü yapanın hanelerine ateşler düşe, ocakları söne, gözleri döne! Allah onların yuvalarını yıksın, dirliklerini bozsun, duygularını sinirlerinde bıraksın! Ben de şu an orada olmalıydım, bu tarihi ana tanıklık etmeliydim…”
Anıtkabir’in önünde yani mozolenin olduğu bölgede bir karmaşa gözleniyor helikopter üst çekimlerden görüldüğü kadarı ile. Mozole parçalanıp içerisinden çıkan, güneş ışığı biçiminde yükselen müthiş bir aydınlanma oldu. Herkes kalakalıyor hareketsiz biçimde, milyonlarca insan kaskatı kesildi olanlar karşısında. Milyon desibel gücünde bir ses Anıtkabir’den gökyüzüne doğru yükseldi; “Kemal sen, 705 Sezgin ve Kefere Mehmet burada kalın, diğerleri gidebilir…”
Zaten heykele dönüşmüş halde, limon sarısı yüz ifadesi ile üç kişinin dışında on milyon küsur insan aniden yok oluverdi. Milyon desibel gücündeki o devasa ses üçüne birden haykırdı;
“Ne hale getirdiniz benim partimi? Hiç mi vicdanınız sızlamadı…”
Kan ter içindeydim yatağımda, biraz da kaçırmışım korkunun etkisi ile. Donuma kadar sırılsıklam ıslanmıştım! Yârimin beni dürterek uyandırdığı an bile rüyanın etkisi ile hala bağırıyordum danalar gibi; - Atam ben çok uyardım onları, Atam ben çok uyardım onları…
-Dur herif sakin ol, uyan rüya görüyorsun yahu…
Saat kaç dedim eşime, “üç buçuk” diye yanıt verdi!
Gerçekten de üç buçuk vaziyetlerindeydim bana ne oluyorsa?
Kalktım bir bardak su içtim. Başımı gökyüzüne doğru çevirip sonsuz karanlığa doğru baktım iç geçirerek.
Sonu olmasa da başı ne güzeldi rüyamın. Keşke başındaki gibi sürüp gitseydi rüyam. Tanrım dedim kendi kendime. Birlik-dirlik-beraberlik! Nasıl da özlediğimiz mükemmel bir tabloydu…
SİZİN SESİNİZ
Nail baba!
Güzel ülkemin ilginç tipleri tarihe adını öyle ya da böyle yazdırır kimi zaman. Keşan Müftüsü de geçtiğimiz yıllarda mükemmel bir vecize söyleyerek tarih sayfalarına adeta adını kazımıştı! Bu engin görüşlü din âlimi ne demişti bir anımsayalım isterseniz: “Noel baba adam olsa bacadan değil, kapıdan girerdi”…
Böylesi din adamları varken benim gibi bir faninin görüş bildirmesi zırvalık olur biliyorum ama benim de bir görüşüm geldi izninizle. Diyorum ki yılbaşını gerekçe gösterip şu Allah’ın mazlum çam ağaçlarına kıymasanız da, piyasada nice gereksiz odundan birini bir gecelik alıp yılbaşı ağacı diye dikseniz?
Ha bir müjde de vereyim; Noel baba fotoğrafta da görüldüğü üzere artık adını Nail olarak değiştirmiş…
OZANCA
YENİ YIL
Bir sene daha kayboldu gitti
Sevinçlerle üzüntülerle
Acı da olsa, tatlı da olsa
Dönülmeyecek o günlere…
Bahara koşan kelebek gibi
Dalları saran mor çiçek gibi
Uykuda gülen bir bebek gibi
Gülümseyerek gel yeni yıl… Şinasi KULA