Geçen hafta sonu 6. Peyzaj Mimarlığı Kongresi için Antalya’daydım. Oldukça geniş katılımın olduğu peyzaj mimarlığı alanında son derece önemli isimlerin yer aldığı, akademisyenlerin, sektörün bir araya geldiği, çok sayıda bildirinin sunulduğu, çok sayıda katılımcının olduğu başarılı bir organizasyondu. Geçen yıllarda hızla evrilen Dünyamızda peyzaj mimarlığı mesleğinin de evrilişine, bu evrilişin gezegenimizin geleceği ve daha yaşanabilir olması için, ne kadar önemli olduğuna sunulan çalışmalarla tanık olduk.
Organizasyon komitesinin talebi üzerine “Yersizlik” başlığıyla davetli bir konuşma yaptım. Sunumun başlığı olan ‘yersizlik’, olgusal olarak iki şeyi temsil etmekteydi. Bunlardan birincisi ülkemizde ne yazık ki, fiziksel planlama ve tasarım dinamikleri dahilinde yerini tam olarak bulamamış peyzaj mimarlığı mesleğinin fiziksel planlama ve tasarım pratiği içindeki yersizliğiydi. Yersizlik başlığının seçilmesindeki diğer olguysa kalkınma, daha müreffeh bir Dünya yaratma arayışı içinde, insan hırsının kontrolsüz güce dönüştüğü, bu gücün bırakın bireyleri-yaşamlarımızı, medeniyetimizi tehdit ettiği, her geçen gün daha kötüye evrilen Dünya’da giderek daralan ve baskı altındaki yaşam alanlarımız nedeniyle gezegenimizde günden güne artan yersizliğimizdi. İşte özellikle ikinci olgu dahilinde Dünyamızda neslimizin, medeniyetimizin ve gezegenimizin geleceği için giderek artan peyzaj mimarlığı mesleğinin önemini vurgulamaya çalıştım.
Gezegenimizin evrildiği noktayı kısaca özetlemek gerekirse, üzerine medeniyetimizi inşaa ettiğimiz fosil yakıtlar neredeyse tükenmek üzere, ancak tükenirken bir yandan neden oldukları sera gazı emisyonlarıyla ortaya çıkan iklim değişikliklerine bağlı olarak, tarımsal üretimimizi, gıdamızı, suyumuzu tehdit etmekte, neden olduğu afetler yüzünden her yıl milyonlarca insanı evsiz bırakmakta, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine, yüz milyarca dolarlık hasarlara yol açmaktadır. Dünya üzerinde yaşayan her on kişiden birisi temiz su kaynaklarına erişememekte, her geçen gün de on binlerce kişi temiz su kaynaklarına erişemediği ya da açlık ve açlıkla ilintili hastalıklar yüzünden hayatını kaybetmekte, savaşlar, terör, açlık, baskıcı rejimler gibi nedeniyle her gün binlerce kişi mülteci durumuna düşmektedir. Diğer taraftan tüm gelişmişliğimize rağmen Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri bir gününü geçirmek için 2 dolar ve altında bir gelire sahiptir ve Dünya’nın halen yaklaşık beşte birlik kısmı elektrikle hiç tanışmamış durumdadır. İşte bir sorun yumağına evrilmiş olan ve bu sorunların artık doğrudan medeniyetimizi ve hayatlarımızı tehdit ettiği bugünün Dünyasında peyzaj mimarlığının ekolojik yaklaşımlarına, ekolojik zekasına, enerji etkin – su etkin tasarım anlayışına, yeşil altyapı sistemlerine, su hasadına, sürdürülebilirlik – koruma ve kullanma dengesi yaklaşımlarına çok daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
İşte sunumumda tam da bu konuları, bugünün Dünyası açısından giderek büyük bir tehdit haline gelen mülteci sorunu üzerinden aktarmaya çalıştım. Her zaman söylerim 21. Yüzyıl Dünyası için peyzaj mimarları, gezegene hassasça dokunan eller… Bu eller, kimi zaman ona mümkün olduğunca az zarar verme, verdiği zararı onarma kaygısıyla fiziksel çevremizi şekillendirmeye çalışırken, kimi zaman da medeniyetimizin gezegenimize verdiği zararı onarma kaygısıyla çalışmaktadır. Artık 21. Yüzyıl Dünyasında muasır medeniyetlerde peyzaj mimarlığı, Dünya’yı kurtarmak için en çok çaba sarf eden bir meslek haline dönüşmüştür. İşte tam da bu noktada çok yaman bir çelişkiyle karşı karşıyayız. Ne yazık ki gezegenimiz ve geleceğimiz için son derece hayati olan bu meslek, ülkemizde halen yeterince anlaşılamamış, gerekli yasal mevzuatla çalışma alanını güvence altına alamamış durumdadır ve fiziksel planlama ve tasarım pratikleri içinde anlaşılmamış, yalnız kalmış, yersiz kalmıştır. Eğer bu meslek disiplinine bir an evvel yer açılmayacak olursa, ülkemizdeki afetlere maruziyet riski, kuraklık riski, çevre sorunları, ekonomik sorunlar, mülteci sorunları vb. birçok sorun biraz daha kronik hale gelecek ve ülkemizdeki her bireyi biraz daha fazla tehdit etmeye devam edecektir. Ekonomik büyüme doğrudan doğruya ekolojik zekamıza bağlı ortaya konulan çözümlerle sürdürülebilir kalkınmaya çevrilebilir. Aksi kısa süreli başarı hikayelerinin ardından gelen büyük çöküntülere neden olur.
Herkese iyi haftalar dilerim.