Köşe yazımı bu tarihi miting nedeni ile geciktireceğim dedim sevgili Altan’a. Tamam hocam dedi, 18.30’a dek bekleyebiliriz…
Alanda dört buçuk milyon insanın olduğunu açıklıyor İstanbul Valiliği. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dışında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’da oradalar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı, Başbakan Binali Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oradalar. Bu tarihi mitingde en çok merak edilen R. Tayyip Erdoğan kadar, Kılıçdaroğlu’nun konuşması kesinlikle…
Türkiye Cumhuriyetinin bekası adına arzuladığımız birlik ve beraberlik için bu iki liderin konuşmaları ve kitlelere vereceği mesajları çok önemli…
Ortadoğu’daki malum Arap ülkelerinin makûs talihine benzemek istemiyorsak, onların yaşadıkları acıları yaşamak istemiyorsak çok ivedi kararlar vermeli ve uygulamalıyız ulusça…
Saat 18.00’i geçmesine rağmen hiçbir lider konuşmasını yapmaya başlamadı henüz. Ve anladığım kadarı ile benim yazımı teslim etmek üzere verdiğim sözden ötürü bu konuşmaları dinleyemeyeceğim. Lakin benim diyeceklerim zaten belli!
Bu tarihi miting ile birlikte Cumhuriyetin fabrika ayarlarına; yani Atatürk devrimlerine geri dönülmez ise, bir cemaatin şerrinden kurtulup başkalarından beklenti içerisine girilirse, laiklik yaşam biçimi olarak orada bulunun milyonlar başta olmak üzere 80 milyona benimsetilmez ise eyvahlar olsun…
İnşallah Yenikapı’dan Türkiye Cumhuriyetinin geleceği adına, birliktelik ve bölünmez bütünlük adına gönlümüzden geçenler gerçeğe dönüşür. İnşallah Ortadoğu coğrafyasına, tek çağdaş örnek olan Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek kalıcılığını gösterir…
Değilse bir fıkra ile bitiririz yazımızı…
Fakir adam kulübesine koşa koşa gelmiş, elinde bir yumurta karısına göstermiş: Bak bana yumurta hediye ettiler.
“İyi güzel de bir yumurtayı ne yapacaksın”
Adam kızmış, “sen de hiç Allah razı olsun demezsin…”
Kadın, “canım bir yumurta işte, ne çıkar bundan” deyince adam anlatmaya başlamış: Sende akıl yok ki, beni iyice dinle...
Bu yumurtayı komşumuzun kümesindeki yumurtaların arasına koyacağım. Civcivler çıktıktan sonra bir dişi civciv seçeceğim. Bu civciv büyüyüp, tavuk olacak, o da yumurtlayacak. Bu yumurtaları da kuluçkaya yatıracağım, onlar da civciv yumurtlayacak, paramız olacak ilk paramızla bir buzağı alacağız, buzağı büyüyüp inek olacak, onu satıp tekrar bir buzağı kazanacağız. O kadar çok para kazanacağız ki, ev alacağız, tarla alacağız, eşya alacağız, belki eve güzel bir hizmetçi de alırız.”
Kadın sormuş tekrar:
“O elindeki ne”
“Yumurta ama aslında benim hayal dünyam”
Kadın, adamın elinden çekip almış yumurtayı ve yere atıp kırmış.
Hadi bakalım demiş senin hayal dünyan yıkıldı yeniden başla…
SİZİN SESİNİZ
Neden sorgulamıyoruz?
Sosyal paylaşım sitelerinin, kısacası sosyal medyanın önemini sıkça vurgulayanlardanım. Peki böylesi bir deryada yanlışlıklar ya da sömürüler olmaz mı? Bal gibi olur elbet. Alın size bir örnek…
Sevgili hemşehrimiz Nebil Köken asker kökenli ve duyarlı bir yurttaşımızdır. Bordo Bereliler adlı bir sitede yayınlanan bir paylaşımdaki sömürüyü bakın anında fark etmiş. Paylaşımda; darbe'de ayağının üstünden tank geçti, ama o yılmadı!
1 Beğeni = 1 geçmiş olsun, 1 Paylaşım = 5 geçmiş olsun! Şeklindeki aslı astarı olmayan paylaşımı beğeniye sunmuş. Ne yazık ki otuz bin insan da zerre kadar sorgulama yapmaksızın beğenmiş yorumlar yazmışlar. Bu fotoğraflı paylaşımın aslında İngiliz Lizzy Holmes adlı bir kızın farklı bir hikâyesi var. Sayın Köken bu beğenileri yapanlara, zerre kadar sorgulama yapmayanlara şöyle sitem ediyor; pes doğrusu milleti sazan yerine koymayın ve bu yalan haberi hemen kaldırın size yakışmıyor. Birazcık şüpheci olamaz mıyız? Her yazılan çizilen, her gördüğümüz doğrumudur? Yani 15 Temmuz darbe girişimi ile hatta Türkiye ile bile hiç bir alakası yok...
Kars'tan bir astsubay öğrencimden 15 Temmuz mesajı…
Emekli Albay Alican Türk ve astsubay öğrencisinin karşılıklı mektuplarını tarihe minik bir not olur düşüncesi ile köşemde yayınlıyorum saygın izleyenlerim…
***
Halen Kars'ta görev yaptığını öğrendiğim Görkem adlı eski bir öğrencimden (şu anda üstçavuş olmalı) 02 Ağustos'ta bir mesaj aldım. Okurken oldukça duygulandım. Gönderdiği mesajı ve cevaben yazdığım notu (kendisinin de iznini alarak ) onun nezdinde bütün öğrencilerimi düşünerek paylaşıyorum.
İşte Görkem Y’den gelen mesaj:
Komutanım ben de sizin öğrencilerinizdenim, 2008 mezunu astsubayım. Mesleğimize o kadar severek isteyerek girdik, bu yıla kadar bütün verilen emirleri sorgusuz yerine getirdik; ama 15 Temmuz kara günümde yine bir alarm ve bombalı araç var diyerek bizi dışarı çıkardılar. Sorgulamadan bu halk için dışarı çıktık. Ben Kars'ta görev yapıyorum, üç gün gözaltında kaldım ve adli kontrol ile serbest bıraktılar. Ama şu an mesleğimden o kadar soğudum ki, bir an önce bırakıp gitmek istiyorum… Ama bir yanım da “nereye gidiyorsun” diyor. Sizin de aynı mağduriyeti yaşadığınızı biliyorum. Benim ve ailemin üç günlük kötü gününde TSK'den kimse olmadı, yapayalnız savcılık kararını bekledik. Şimdi ise sizleri çok daha iyi anlıyorum. Ellerinizden öperim Komutanım. Bizler sizlerin öğrencileriniz, hiçbir zaman vatana millete ihanet etmeyiz.
Bu da benim öğrencime yanıtımdır…
Sevgili Görkem;
Ben, öğrencilerim arasında bilerek ve isteyerek bu vatana, millete ihanet edecek hiç kimseyi tanımıyorum. Ne yazık ki bu alçakça girişimi tezgâhlayanlar kendi niyet ve maksatlarını personele söyleseler arkalarında kimseyi bulamayacaklarını bildikleri için çeşitli yalanlarla insanları kandırıp eyleme çekmişler. O nedenle 15 Temmuz'da yanlış bilgilerle sokağa dökülen rütbeli - rütbesiz bütün askerlerin 14 Temmuz'daki gibi suçsuz ve masum olduklarına bütün yüreğimle inanıyorum. İnşallah bu berbat günler geçecek ve sizler de aklanıp eski yaşantınıza geri döneceksiniz.
Sevgili Görkem, şu anda seni, aileni ve içinde bulunduğun sıkıntılı durumu çok iyi biliyorum, çok iyi anlıyorum. Böyle hallerde ne yazık ki insanın en yakın dostları, sırt sırta verip mücadele ettiği asker arkadaşları, komutanları, benim yuvam diye sarıldığı TSK, hatta akrabaları bile yalnız bırakıyor, arayıp sormaya korkuyor. Ben bunu çok net yaşadım. Zaten böyle kara günler bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor; gerçek dostlar ile diğerleri en kolay bu günlerde ayrışıyor, insan yakınındakileri daha iyi tanıyor. Boş ver, sen hiç kimseye minnet etme; mert, özü - sözü bir, yüreği temiz, alnı açık ve başı dik bir asker olarak kimliğinden ve kişiliğinden taviz verme!
MYO'da dersine girdiğim gençlere; meslek yaşantınızda belki çok zor, çok sıkıntılı günleriniz olacak, belki sisteme, komutanlara, insanlara kızacaksınız, üniformayı, rütbelerinizi fırlatıp atmak isteyeceğiniz durumlar olacak. Ama ne olursa olsun lütfen sabredin, sıkıntılara göğüs gerin diye anlatırdım. İşte bu günler öyle günler...
Şimdi bu noktada bir büyüğün olarak senden tek bir ricam var Sevgili Arkadaşım: Lütfen önce yüreğini tertemiz tut, sonra sabret! Evet, yukarıda söylediğin gibi belki o çok sevdiğin mesleğinden soğumuşsundur, bırakıp gitmek istiyorsundur; ama yine de içinden geçen sese, yani “nereye gidiyorsun” diyen sese kulak ver ve sabret! Göreceksin, her şey yoluna girecektir. Uğruna seve seve canımızı vermeye and içtiğimiz bu ülkenin ve çok zor durumda olduğu açık olan bu TSK'nın sana ve senin gibi değerli gençlere ihtiyacı var.
Şimdilik bu kadar yazıyorum Sevgili Görkem... Masumiyetine bütün kalbimle inanıyorum ve o nedenle her zaman yanındayım. Sana, ailene, beni tanıyan bütün arkadaşlarına selam ve sevgilerimi gönderiyor, yanaklarınızdan öpüyorum. Bir gün bir yerlerde karşılaşmak üzere, hoşça kal… Alican TÜRK