Prof.Dr. Alper Çabuk

Yeni Corona Düzeni - 2

Bugüne kadar 21. yüzyılın ana gündem maddesinin küresel iklim değişiklikleri olduğu vurgusunu yapmıştım, ama geçen haftaki yazımda da belirtiğim gibi tüm gelişmişliğimize rağmen dünyanın bir salgına karşı ne kadar kırılgan olduğunu deneyimleyince, anladım ki en önemli gündem maddesi “dirençlilik” ve “dirençli toplumlar ve dirençli bir dünya düzeni yaratmak”.

23 Mart 2020 09:09
A
a
Sütiş Eskişehir
Bugüne kadar 21. yüzyılın ana gündem maddesinin küresel iklim değişiklikleri olduğu vurgusunu yapmıştım, ama geçen haftaki yazımda da belirtiğim gibi tüm gelişmişliğimize rağmen dünyanın bir salgına karşı ne kadar kırılgan olduğunu deneyimleyince, anladım ki en önemli gündem maddesi “dirençlilik” ve “dirençli toplumlar ve dirençli bir dünya düzeni yaratmak”. Yaşadığımız bir salgın değil, dünya çapında bir afet. Bu afete karşı en önemli konuların başında da doğru bir afet yönetimi gerekliliği var. Afetle mücadele edebilmenin en olmazsa olmazı da doğal olarak toplumları afetlere karşı dirençli kılmak. Üstelik diğer afetlere göre bu sefer dirençli bir toplum yaratabilmek çok daha kolay. Toplum bireylerinin tümünün alacağı bireysel önlemlerle, toplumu dirençli kılmak mümkün; bu önlemler kişisel hijyen ve sosyal izolasyon. Hala ülkemizde çok kişi bu konuyu yeterince ciddiye almıyor ama, bu basit tedbirleri toplum olarak almazsak, bu afetle ve sonrasındaki ekonomik ve toplumsal etkileriyle baş etmemiz mümkün değil. Zira bugün özellikle “evde kal” uyarılarına uymazsak, çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine, sağlık sistemimizin ve çalışanlarımızın çok zorlanacağı bir yük altında kalmasına ve salgın bittiğinde ya da azaldığında uzayan kapalı kalma sürelerine bağlı ortaya çıkan ekonomik sorunlar nedeniyle bir daha çalışamayacak çok sayıda işletmeye ve çok ciddi bir işsizliğe neden olacağız. Önümüz yaz, yaza bu salgın bitsin istiyorsan, genç, yaşlı, çocuk, kaç yaşında olursan ol, BUNU CİDDİYE AL; EVDE KAL, TEMİZ KAL, SOSYAL İZOLASYON KURALLARINA DİKKAT ET. Önümüz yaz; yaz aylarında kışı yaşamak istemiyorsak, lütfen konunun ciddiyetini anlayalım ve ona göre davranalım. Önümüzdeki günlerde üstümüze düşen bu basit sorumlulukları yerine getirmezsek işimiz çok zor. Belki düşük risk taşıdığınızı düşünerek bu kurallara riayet etmiyorsunuz ya da riski önemsemiyorsunuz. Ama lütfen şunu bilin ki, sizin riayet etmediğiniz bu kurallar, sağlık sistemimizin çökmesine ve riskli gruplardaki kişilerin, büyüklerimizin hayatlarını kaybetmelerine neden olacak. Önümüzdeki zor günleri olabildiğince hafif atlatabilmek için, tüm toplumumuz için sağlık, sağduyu ve ortak akıl, sağlık çalışanlarımıza sabır, güç ve kuvvet diliyorum.

Geçen haftaki yazımın sonunda, COVID 19 sonrası dünyanın yeni bir çağa gireceğini söylemiştim. Küresel iletişimin ve birbirine bağlılığının artması ile birlikte dünyanın daha da düzleştiği, ticarette dünyanın herhangi bir yerindeki insanlar arasında bir fark kalmadığı konusu üzerine kurgulanmış meşhur Dünya Düzdür kitabının yazarı Thomas Friedman, geçen hafta New York Times’ta kaleme aldığı “Our New Historical Divide: B.C. and A.C.—the World Before Corona and the World After” başlıklı yazısında enteresan tespitlerde bulunuyor. 2004 yazdığı Dünya Düzdür kitabından bu yana dünyanın giderek daha düzleştiğini ve birbirine bağlılığın arttığını belirterek başladığı yazısında “Ben bu kitabı yazdığımda Facebook yeni çıkmıştı, Twitter sadece bir sesti, bulut hala gökyüzündeydi, 4G bir park alanıydı… IPhone hala Steve Jobs’un gizli projesiydi… 2004’ten sonra sadece küresel ticaret ve turizm değil, tüm bu bağlantı araçları patladı ve dünyayı gerçekten kabloladı. Bu yüzden bugün gezegenimiz sadece birbirine bağlı değil, birbirine bağımlı” diyor. Yazıda Friedman, bu salgının dünyada kurulu düzeni kökünden değiştireceğini ve corona öncesi ve sonrasının milattan öncesi ve sonrası kadar keskin bir ayrım noktası olduğunu vurguluyor. 2004’te yazdığı kitabındaki tespitlerinin, takip eden yıllarda kısa zamanda hayat şeklimiz ve dünya düzenimiz haline geldiği düşünülürse, bu makaleyi okumanızı tavsiye ederim.

Almanların 2011’de Hannover Fuarı’nda ortaya attığı bilişim ve otomasyon teknolojileri ve endüstriyi bir araya getirmeyi hedefleyen Endüstri 4.0 olgusuna hep mesafeli bakmışımdır. Sanayide verimliliği, güvenilirliği artırma, enerji kullanımını düşürme hedeflerini olumlu bulsam da maliyetleri düşürme hedefi dahilinde sanayide istihdam edilen kişilerin azalacak olması ve bunun da ciddi bir işsizlik sorununa yol açma riskini yadsımanın mümkün olmadığını düşünüyorum. ABD’de bundan tam bir yüzyıl önce, hizmet sektöründe çalışanların oranı yüzde beş mertebesindeyken, bugün bu oran tersine dönmüş ve üretim sektöründe çalışanların oranı yüzde beş mertebelerine gerilemiş bu durumda. Trump’ın ortaya çıkan toplumsal sorunları çözmek için öngördüğü önemli ulusal politikalardan biri de ABD’de tekrar üretim sektörünü canlandırmak ve böylece istihdam yaratmak. Yani üretim sektöründe istihdamı artırmak. Sonuç itibarıyla baktığımızda, Endüstri 4.0 sayesinde sanayideki üretim süreçleri ve algoritmalarının giderek otonomlaşmasıyla tabanda en fazla sayıya sahip mavi yaka ve düşük katma değerli beyaz yakaların işsiz kalma riski artıyor. Yani bu yönüyle Endüstri 4.0, ABD’nin yukarıda bahsettiğim üretim sektöründe istihdam yaratma stratejisiyle çelişiyor. Endüstri 4.0, ağır ve tehlikeli işleri kolaylaştırarak medeniyeti, sosyalleşmeyi, ekonomik kalkınmayı ve daha refah yaşamayı tetikliyor, ancak değişime ayak uyduramayanlara istihdam ve yaşam şansı vermiyor. Özetle üretim sektörü ve tarımda istihdam dünya halkları için hala çok önemli. Yeryüzünde yaşayan sekiz milyarı aşkın insanı, üretim sektöründen hizmet sektörüne, fabrikadan ofislere kaymakta olan istihdam olanaklarının doyurması mümkün değil. İstihdam sorunları toplumsal olarak fakirleşmeye yol açacağı için, fakir toplumların dirençleri de doğal olarak çok düşük olacaktır. Bu salgın bize gösterdi ki, pandemi zengin fakir ayırmıyor, batının zengin toplumları çaresiz. Ama hiç şüphesiz pandemi bittikten sonra pandeminin etkilerinden en fazla olumsuz etkilenecek toplumlar, ekonomik olarak güçlü olmayan, dirençsiz toplumlar olacak. Dolayısıyla corona sonrası yeni çağın, insanı merkeze koyan bir çağ olmasını, teknolojik gücü doğru yönetecek akıllı toplum felsefesi olan ve “Teknoloji toplumlar tarafından bir tehdit olarak değil, bir yardımcı olarak algılanmalı” inancıyla temellendirilen Japonların Toplum 5.0 felsefesini benimsemesini temenni ediyorum. Yazımın başında vurguladığım dirençli toplum ve dünya düzenini ancak bu şekilde sağlamak mümkün. Bana göre Çin, Japonya, Singapur, Güney Kore’nin salgın karşısındaki başarısı değerlendirildiğinde, bu sınav doğu kültürünün ve medeniyetinin değil, batı kültürü ve medeniyetinin sınavı haline gelmiş durumda.

Geçen hafta içinde Eskişehir Teknik Üniversitesi olarak Üniversite Yönetimimiz pandemi nedeniyle ara verilen eğitime uzaktan öğretimle devam etme kararı aldı. Yılların uzaktan eğitim tecrübesiyle öğrencilerimize örgün eğitimle kazandırılmak istenen bilgi ve becerileri uzaktan eğitimle de en iyi şekilde kazandıracağımızdan şüphem yok. Bizlere öğreticiler olarak bunu güvence altına almak için biraz daha fazla sorumluluk ve yük düşüyor. Belki de doğru bir karşılaştırma olmayabilir ama, bugünlerde sağlık çalışanlarının göstermekte oldukları özveriyle karşılaştırıldığında, bu özveri çok küçük kalır. Bu dünya, bu ülke hepimizin, hepimiz üzerimize düşen sorumlukları en iyi şekilde yerine getirir, özverili ve sabırlı olursak, yaz çok yakın… Bu artık bizim vatani – insani görevimiz…
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon
Ramazan 25 Mart 2020 10:30

Hocanın profesör olduğu belli. Söyledikleri anlaşılmıyor.

0 1 Cevap Yaz
Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi