Bahsettiği ve övündüğü şehir hastanesi devlet hastanesi değil, özel bir hastanedir. O hastanenin sadece adı 'devlet'tir...
AK Parti Grup Başkan Vekili Murat Özcan, meclis toplantısında yaptığı bir konuşmada Alpu Termik Santraline değindi. Özcan bazı kişilerin hidroelektrik santrallere de termik santrallere de karşı çıktığını, ancak enerji üretimi konusunda ülkenin bir takım ihtiyaçları olduğunu belirtti. Özcan ayrıca, "Avrupa termiği kapatıyor deniliyor. Öyle bir şey yok" ifadelerinde bulundu.
Sayın Özan'a kelimesi kelimesine katılıyorum. Elbette gelişmiş sanayi memleketlerinde bazı termik santraller kapanıyor. Fakat bunun sebebi söz konusu santrallerin fiziki ömrünü tamamlamış olması. Öte yandan aynı sanayileşmiş ülkelerin yeni termik santraller açtığını da unutmamalıyız. Özetle Avrupalılar termik santralleri filan kapatmıyor. Şehir efsanesi bunlar...
Ancak aynı Avrupalılar sanayi ihtiyaçları ile, tarım ve hayvancılık ihtiyaçları karşı karşıya geldiğinde, tercihlerini tabiattan, yani tarım ve hayvancılıktan yana kullanıyor. Bizde ise bir takım 'yandaş' şirketlerin kaç para kazanacağı ön plana çıkıyor. Geniş ve bereketli ovalarımızı harap etmekle meşgulüz. Topraklarımızın yarısı büyüklüğünde olan Fransa, bizden belki de 10 kat daha fazla tarım ülkesi... Ayrıca dünyanın neresine giderseniz gidin, yeni bir elektrik santrali açıldığında sanayiciler sevinç çığlıkları atar. Çünkü çoğalan elektrik üretimi demek, fiyatların azalması anlamına gelir. Oysa ki bizim memlekette ne zaman yeni bir elektrik santrali açılsa, fiyatlar ikiye katlanıyor. Hükümette para kalmadığı için santralleri bir takım şirketlere yaptırıyoruz. Sonra da o şirketleri finanse edebilmek için elektrik fiyatlarını ikiye katlıyoruz. Sonuçta çiftçi kaybediyor, vatandaş kaybediyor ve sanayici kaybediyor. Sadece yandaşlar kazanıyor...
Sayın Özcan yaptığı konuşmada ayrıca kapanan Gürlife Hastanesi hakkında da açıklamalarda bulunmuş. Özcan, "2 bin yataklı devlet hastaneniz oluştu. Bir teşekkür edin de ondan sonra niçin ruhsat verilmediğini gidin bir zahmet öğrenin sonra yaygara koparın" demiş. Ayrıca "Yıllardır özel hastanelere karşı olan bazı STK’lar bir hastaneye neden ruhsat verilmediği konusunda sokaklara döküyorlar" demiş. Öncelikle Murat Özcan'ın bir yanlışını düzelteyim. Bahsettiği ve övündüğü şehir hastanesi devlet hastanesi değil, özel bir hastanedir. O hastanenin sadece adı 'devlet'tir...
2 bine yakın yatak kapasiteli yeni hastanelerimizin olduğu doğrudur. Fakat buna karşılık kaç bin yatak kapasiteli hastanelerin kapatıldığını da görmezden gelemeyiz. Sonuç olarak hükümetimiz Eskişehir'e yeni yatak kapasitesi kazandırmadı. Bazı özel hastanelerin kapanmasını sağlayarak, hatta bir de Odunpazarı Devlet Hastanesini kapatarak bir diğer özel hastanenin önünü açtı. Bizim köyde buna, tröstleşme veya kartelleşme bile denmez. Bunun adı düpedüz tekelleşmedir. Üstelik devlet baskısıyla yapılan bir tekelleşme...
Bir diğer konu da Murat Özcan'ın 'Yaygaracılar'a yaptığı çağırı. Özcan "Bir zahmet sebebini öğreniverin" diyor. Sanırım o yaygaracılardan biri de benim. Söz konusu özel hastanenin nasıl olup da kapanma sürecine girdiğini soruyoruz. Ancak aldığımız cevap, "Bir zahmet öğreniverin" oluyor. Bazı gerçekleri devlet sırrı gibi saklamanın ne lüzumu var? AK Parti yetkilileri 'Bir zahmet' sebebini açıklasınlar da, biz de yaygarayı keselim. Aksi takdirde o yaygaracıların sesini biraz zor kesersiniz...
"İt demedin, basit dedim..."
Ekrem İmamoğlu'nun Ordu Valisi ile yaşadığı münakaşa gündeme oturdu. Şimdi isterseniz gelin öncelikle şu VİP meselesini ele alalım. Bildiğiniz gibi AK Partili Bakanlarımızın "Önüne yatarım" dediği bir tutuklunun eşi olan Ebru Gündeş, VİP Salonlarından vızır vızır geçiyor. Yine AK Partililerin pek sevdiği, hatta Saray'da dualar ile oruç açan bir diğer sanatçımız Bülent Ersoy da VİP salonlarının müdavimi. Ama İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı VİP'i kullanamıyor.
Bu işte bir yanlışlık var...
Öte yandan ne kadar haklı olursa olsun Ekrem İmamoğlu'nun sözleri de kabul edilemez. İmamoğlu daha sonradan "İt demedim, basit dedim" açıklamalarında bulundu. Aklıma birden AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın "din demedim; dil dedim dil!.." açıklamaları geldi. Hatta "Tatar böreği demedim, kek dedim" açıklamalarını da andım. Tebessüm ettim kendi kendime... Politikacılar ya ağızlarından çıkan kelimeye dikkat edecek, ya da sonuçlarına katlanacak. Kıvırmak büyük politikacılara yakışmaz... Ekrem İmamoğlu büyük bir hata yaptı. Çıkıp özür dilemesi daha isabetli olur...
Türkler şehâdete, Suriyeliler denize...
Antalya Gazipaşa İlçesi'nde Belediye Meclisinin aldığı bir kararla, Suriyelilerin plajlara girmesi yasaklandı. Karar CHP ve İYİ Partili üyelerin desteğiyle alındı. Bu karara AK Partili ve MHP'li üyeler muhalefet etti. Aynı tarihlerde Suriye'deki kahraman ordumuzun çatışmalara girdiğini ve – maalesef – şehitler verdiğini de öğrenmiştik. Şimdi Türk'ün çocuğu Suriye'de, adamların vatanında savaşacak ve canını verecek. Öte yandan vatanından tavşan gibi kaçan Suriye'nin çocukları, erkekliklerini plajdaki kızlarımıza bakarak gösterecek. Oh ne güzel vallahi... "Suyundan da koy" diyesi geliyor insanın...
Halil Kurt kimdir bilir misiniz? Hataylı Halil Kurt, Azez'de verdiğimiz son şehit. Kendisi bir daha herhangi bir plaja gidemeyecek. Çünkü toprağa karışacak. Türk çocuklarının plajlara, Suriye çocuklarının ise cepheye gitmesi gerekiyor. Kararı alan CHP'li ve İYİ Partili Meclis üyelerini tebrik ederim. Milliyetçiliğin ne olduğunu göstermişler...