Onun için çok büyük hoca dediler…
Arkasından estirilen yapay rüzgârların gücüyle önemli yerlere de geldi…
Alaylı değil, mektepliydi…
Manisa Spor Akademisinde tedrisat görmüş ve bu okuldan icazet almıştı…
Futbolcusunun motivasyonundan, halet-i ruhiyesinden çok, futbolun bilimsel yönünü önemsediği için adı bilgisayarlı teknik direktöre çıkmıştı…
Çıraklık ve kalfalık dönemi Yeni Salihlispor, Manisaspor, Denizlispor, Ankaragücü, Gençlerbirliği gibi takımlarda geçti…
Ve ustalık (!) döneminde Trabzonspor, A Milli Takımı, Eskişehirspor derken nihayet rüyalarının takımı Fenerbahçe’nin başına geçti…
Nevi şahsına münhasır kişiliğiyle, çalıştırdığı takımlarda uzun süreli görev yapamıyor, genellikle sözleşmesi bitmeden ayrılmak zorunda kalıyordu…
Onca takımı çalıştırmasına rağmen öyle dişe dokunur bir başarısı da yoktu…
Yeni Salihlispor’un hocasıyken kazandığı Afyonkarahisar, Çay Belediyesi Kaymakamlık Kupası CV’sinin en güzel köşesinde tek başına nazarlık gibi duruyordu…
Bu arada futbol literatürümüz “Yanal sendromu” adıyla yepyeni bir sözcükle tanışıyordu. Yani çalıştırdığı takımlar lige fırtına gibi başlıyor ancak ikinci yarıyla birlikte düşüşe geçerek ligin sonunu getiremiyordu…
Bir “Ersun klasiği” haline gelen bu durum bütün çalıştırdığı takımlarda hemen hemen yaşanıyordu…
Eskişehirspor’a “Halil Ünal”la görkemli bir şekilde gelmişti…
“Mesut Hoşcan”la, sarhoş olarak geldiği iddia edilen gergin bir görüşmeyle gitti…
Eskişehirspor’la nikâhı devam ederken Fenerle flörtü günlerce gazete manşetlerini süsledi…
Alelacele tası tarağı toplayıp, seccadeyi “Aziz Yıldırım”ın kapısına serdikten ve haftalarca “Yıldırım”ın kapısında umarsızca geceledikten sonra nihayet zoraki nikâh kıyıldı…
Fener'in şampiyonluğuna rağmen bu beraberlik uzun sürmedi. Geçtiğimiz günlerde “Yanal”ın istifasıyla (!) sona erdi. Ancak 17 yıldır Fenerbahçe’nin imparatorluk mührünü elinde tutan ve 16 ayrı hocayla çalışan Aziz Yıldırım’ın “Burada kimse istifa edemez. Ancak ben gönderirim” sözü akıllara ister istemez istifa değil de sanki kovulmayı getiriyor…
İstifa ya da kovulma…
Bu saatten sonra çokta önem taşımıyor. Ancak “Aziz Yıldırım”ın bu ayrılık sonunda yaptığı açıklamalar öyle yenilir yutulur cinsten değildi…
Özetle şöyle diyor Yıldırım:
“Bunun hangi takımda ne başarısı var. Burada başarıyı o değil oyuncular elde etti. Yani kendi kerameti değil takımın kerameti…”
İster futbolcuların, ister “Ersun”un, kimin kerameti olursa olsun, en azından teknik direktörlük bavuluna “Çay Belediyesi Kaymakamlık Kupası”nın yanına yıllar sonra, Fenerbahçe’nin hediye ettiği “Süper Lig Kupası” belki çeyrek yüzyıllık kariyerinin en büyük ödülü oldu…
Ve 24 yıl evvel Sarayköyspor ile başladığı teknik direktörlük serüveninde, valizindeki tek kupanın yanına ikincisini koyarak Kadıköy’den mutlu (!) ayrılan ya da kovulan Ersun, “Yanal mı yoksa yalan mı?” Anlaşılan bir süre daha tartışılacak gibi...