Bu hafta Albert Camus’un ilk olarak 1942 yılında kaleme aldığı ve en çok bilinen ve ses getiren romanı olan “Yabancı” ile yazıma devam ediyorum. Yirminci yüzyıl insanının içinde bulunduğu durumu okurlarına yabancılaşma kavramı üzerinden ele alan Camus, toplumla arasındaki çatışmayı da gözler önüne sermektedir bu romanında. Eser oldukça basit kurgusuna ve çok sıradan bir olay örgüsüne rağmen, Albert Camus’un ve varoluşçuluk düşüncelerinin özetini vermesinden olsa gerek birçok eleştirmen tarafından oldukça beğenilmiş. Camus’un en çok bilinen ve en çok yabancı dile çevrilen, incelenen ve günümüzde hala en çok satan kitapları arasında yer almakta. Aynı zamanda en gizemli kitabıdır Camus’un. Gelin konusuna da biraz değinelim.
SIRADIŞI BİR KARAKTER
Romanın kahramanı olan Meursault bir yabancıdır. Algıladığı şeyleri tanımlayamayan ama gerçeği bulmaya çalışan boş bir bilinçtir. Onun olaylara karşı kayıtsızlığı bu boş bilincin ürünüdür. “Mutluluk bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı ve insanları sevmektir” düşüncesinin özü olan bir kahraman. Cezayir’de bazı olaylar sonucu tesadüfen Arap uyruklu bir vatandaşın ölümüne sebep olan Meursault, kendisini ölüme götüren olayları tepkisiz bir şekilde izlemektedir roman boyunca. Her şey kendinden olup bitmekte. Meursault ’un topluma kendine adım adım yaklaşan ölüme hayata dünyaya ve eylemlere yabancılaşmış. Hiçbir şekilde o toplumun kavramları üzerine kafa yormayan ve tepki vermeyen standartların dışında bir karakter. Bu yüzden toplumda belli çerçeve içinde yer alamıyor ve toplum için bir tehdit olarak görülüyor. Duygusal anlamda da her şeye karşı ilgisiz aynı zamanda. Annesinin ölümüne karşı bile umursamaz… Varoluşçu anlayışa göre yaşayan karakter, insanların ve hayatın boş olduğunu düşünmektedir ve ölümü kaygısızca beklemektedir. İnsanların bu kadar sistematik bir evrende makineleştiğine inanmaktadır. Bu yüzden ölüm, sevgi, dostluk gibi kavramlardan kendini soyutlamış sadece yaşamın maddesel boyutuyla hayatını sürdüren, dış dünyayla bir bağlantı kurmayı sadece iç dünyasında yaşayan bir karakter…
Özetle; İnsanların dünya da ki anlam arayışının boş olduğunu savunan bir felsefesi var, Camus’un. Her şeyin mantık çerçevesinde olmayacağını öngören bir felsefi düşünce. Ölümün zamanı geldiğinde olacağını kabulleniyor ve bu felsefesini de Yabancı kitabı üzerinden kaleme alıyor. Hayata, eylemlere, duygulara, çevreye, beklentilere ve insanın kendisine yabancılaşması ölüm umursamazlık kabullenmiş yalnızlık romanın temalarını oluşturmakta. Kitap üzerine düşündükçe sizi varoluşçuluğun derinlerine alıyor ve kendinizi ister istemez sorgularken buluyorsunuz. Bu açıdan bakıldığında kendini okutan, sıkmayan ama düşündürücü bir eser. Varoluşçuluk üzerine okumayı sevenler için mutlaka okunması gerekenlerden.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...