Utanç, gerçekten de bizi gerçek anlamda insan olmaya yaklaştıran bir duygudur. Bana göre bireylerin bir utanç eşiği vardır.
Usta yönetmen Ingmar Bergman’a, “Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak” diye sormuşlar; Bergman “Utanç” diye yanıtlamış, “Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir”. Bergman’ın Dünyayı kurtabileceğini düşündüğü utanç nedir peki?
Utanç, gerçekten de bizi gerçek anlamda insan olmaya yaklaştıran bir duygudur. Bana göre bireylerin bir utanç eşiği vardır. Bu eşik ne kadar aşağıdaysa, o insan o kadar duyarsız ve başka bireylere yaşattıklarına ya da başkalarının başka bireylere yaşattıklarına tepkisizdir. Aslında bana sorarsanız bu eşik insanların iyilik ve kötülük eşiğidir aynı zamanda… İsterseniz buna günah ve sevap eşiği de diyebilirsiniz… Utanç, suçluluk duygusuyla karıştırılmakla birlikte, utanç ve suçluluk birbirinden çok farklı iki duygudur. Suçluluk duygusu, var olan bazı kuralları ve yasakları aşmaya çalışıldığında ya da bu kural ve yasaklar aşıldığında vicdanın (süper-ego) kural ve yasağa karşı gelmeye verdiği bir tepkidir. Kural ve yasağı aşmaya çalışmak veya aşmak etken bir eylemdir, hata ve yanlış yapılır ve bu yapıldığı için ortaya herhangi bir suç ya da sorun çıkmasa da pişmanlık hakim olur. İşte bu suçluluk duygusudur. Kimi zaman bu suçluluk duygusu, bireyi ortaya çıkan sonuçları saklamaya, kimi zaman çözmeye yönlendirir. Bazı bireylerde, özellikle yanlış yapmayı kendine yediremeyen, özür dilemesini bilmeyen bireylerde, suçluluk duygusu kendini öfke ve daha fazla suç işleme şeklinde de gösterebilir. Bu, kimi zaman kural ve yasağı aşmanın başkalarınca fark edilmesiyle, ceza gibi olumsuzluklarla ya da yaptırımlarla karşılaşma olasılığına bağlı olarak duyulan endişe ve korkudan da kaynaklı olabilir.
Utanç, bana göre çok daha güçlü bir duygudur ve edilgendir, eksik ya da yetersiz olma durumudur. Kimi insan yetersizliğimizi başkası fark ettiğinde utanır, ama utanç duymak için başkasına ihtiyaç yoktur. Kendi yaptıklarınızdan ya da başka bireylerin yaptıklarından dolayı, süper-egonuza veya ahlaki değerlerinize ters bir durum ortaya çıktıysa, bu durum içine düşmüş olmaktan dolayı duyulan hüzündür utanç…
*****************************************
Geçen hafta Ege’de batan mülteci botunda üçü çocuk, dokuz kişi yaşamını yitirdi... Pınar Öğünç’ün “İzmir’de ‘meçhul’ mülteciler mezarlığı” başlığıyla 2016’da yayımlanan, İzmir Bayraklı’daki Doğançay Mezarlığı İmamı Ahmet Altan ile yaptığı görüşmeyi aktardığı yazısını yıllar önce de paylaşmıştım… Yeri geldi yeniden paylaşmak istedim… “Bir din insanıyla ölümden konuşmanın kolay ve de zor yanları var. Bir müddet sohbet edip, diyeceklerimi küstahlık olarak algılamayacak gönül genişliğini hissettikten sonra sordum: Bütün bunlara isyan ettiğiniz oluyor mu? 35 yıldır mezarlıklarda imamlık yapan Ahmet Altan’ın son altı aydır görev yeri İzmir Bayraklı’daki Doğançay Mezarlığı. Çevredeki bahar yeşili, katırtırnağı sarısı tepelere bakarak cenaze aracıyla yukarı kıvrılmışız. Kimsesizler mezarlığına... 412. ada mülteci mezarlarına ayrılmış. Tepelerinde siyah boyalı plakalarda beş haneli rakamlar olarak yatan, çoğunluğu Avrupa hayalleriyle bindikleri botlardan sağ çıkamayan mülteciler. Ölüm sıralı değil, biliyoruz. İnsanın ve kurduğu düzenin karanlığını da. Savaştan sağ kurtulup daha iyi bir hayat hayaliyle canını gözden çıkarıp Avrupa yollarına düşenleri, misal üç-beş yaşındaki çocukları, duasını okuyup da gömdükten sonra isyan ediyor mu Ahmet Altan? Bir an durdu, ‘İnsanlığımdan utanıyorum bunları gördükçe’ dedi...
‘Sadece kendi çocuklarının geleceğini düşünenler, başka çocukların geleceğini karartıyor. Koşturup oynayacak yaştakileri mezara koyuyoruz. Bu insanlık değil’. Daha geçen hafta iki çocuk ve bir kadın gömülmüş. Altan, ölenlerin yüzde 60’ının kadın ve çocuk olduğunu söylüyor. Halep’te hamile kalıp Konya’da doğuran, Ege’de çocuğuyla boğulup, bu mezarlığa gömülen bir kadın mesela... Unutamamış. Altan bazı Adli Tıp raporlarını gösteriyor, cinsiyet dahi belirlenememiş. Balıklar yemiş çünkü. Altan, iki yaşından küçük çocuklar için köşede ayrı bir yer ayırmış, ‘Büyükler arasında ezilir yoksa çocuklar’ diye bir cümle çıkıyor ağzından, üzerine laf edemiyorsunuz”.
*****************************************
“İnsanların haksız yere çektikleri acılara şahit olanlar, şahit oldukları acının utancıyla yaşarlar” der Güney Afrikalı yazar J.M.Cootzee “Utanç” adlı romanında…
İşte bu yüzden yeryüzünde ihtiyaç duyulan en önemli şey insanoğlunun yeterince utanç duymasıdır.
İşte bu yüzden Bergman haklıdır; dünyayı bir tek utanç kurtaracaktır…
*****************************************
İnsanoğlunun aldığı yanlış kararlar sonucu çıkan olumsuzluklardan, bu olumsuzlukların yaşadığımız gezegene ve canlılara etkisine, insanların insanlara ve diğer canlılara yaşattıklarına şahit olmaktan utanç duyan bireylerden çok daha fazlasına ihtiyaç var. Belki de duyduğumuz bu utancın etkisiyle, yıllardır elimizden geldiğince çözüm yolları üretmeye çalışıyoruz bir grup akademisyen, meslek insanı ve sivil toplum temsilcileriyle... Yapmaya çalıştığımız şeylerden biri, sorunları çözmek için daha da geç olmadan daha dirençli bireyler ve toplumlar yetiştirmeye ve bu konuda bir bilinç oluşturmaya gayret etmek. Biliyoruz ki, bunu başaramazsak her gün çeşitli sebeplerle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalanların, kaçmaya çalışırken çeşitli sebeplerle hayatlarını kaybedenlerin, afetlere maruz kalanların, bunlara bağlı yaşanan acıların sayısı artacak.
Haziran ayında Eskişehir Teknik Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi işbirliğinde yapılacak olan Uluslararası Afet ve Dirençlilik Kongresi toplumları dirençlilik konusunda bir adım daha ileriye taşıyacak. Ayrıntılı bilgi için www.idrcongress.org adresini ziyaret edebilirsiniz…