Oysa hiç kimsenin kaybetmemesi gereken ümit kelimesinin sözlük anlamına bakıldığında; “bir kimsenin kişisel yaşamındaki olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal inancı olarak” tanımlanmaktadır.
Bu tanımda, dikkatimi çeken en önemli şey ise “inanç” kelimesi oldu. O halde inanmadan ümit etmek pek mümkün olmuyor, anlaşılan…
Böylece, içinde inancında barındıran bir ümidin ancak “ummaktan doğan güven duygusu” yaratabileceği çıkıyor, ortaya…
Ummaktan doğan güven duygusunu yitirmiş insanların en önemli özelliklerinden birisinin ise “ünlemsiz cümleler kurmaya başlamak” olduğunu düşünüyorum.
Burada kast ettiğim ünlem, ünlem işareti değildir. Sözlü ya da yazı ile anlatımda özel bir yeri olan; duyguları, heyecanları, beklentileri, sevinçleri en yalın ve en keskin bir biçimde aktarmağa yardımcı sözcük ya da sözcük dizileridir.
Tabi ki bu sözcükler, yazı dilinde çoğu zaman sonlarına bir ünlem işareti de almaktadırlar…
Ümitlerimiz elbette, her zaman kişisel düzeyde olmayabilirler…
İnsanların ailelerine, çalıştıkları kurumlara, yaşadıkları kentler ya da ülkelerine yönelik ümitleri de vardır.
Zira yukarıda belirttiğim her boyut için ümidin kaybedilmesi ise her şeyin sıradanlaşması anlamına gelmektedir…
İnsan yaşamında ümide olan açlığın gerçek açlıktan daha güçlü olduğu düşünüldüğünde, insanların duygusal beklentilerini ünlemli olarak dile getirmekten vazgeçmesinde, ümitsizliklerinin yattığını anlamak hiçte zor olmasa gerek…
Bu haftaki yazımı Johann Wolfgang Von Goethe’nin bir sözüyle bitirmek istiyorum; “Hayat dardır, ümit ise geniş.”
Ummaktan doğan güven duygusunu kaybetmemek için kısa ve anlamlı bir söz, sanırım.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...