Son yıllarda sağlık hizmeti veren kurumların, özellerin de hizmete girmesiyle başlatılan rekabet ister istemez hepimize yaradı.
Bugün her ne kadar birileri bağırıp dursa da sağlıkta nereden nereye geldiğimiz apaçık ortada. ‘Katkı payı alınıyor. Sağlık paralı oldu. Paran varsa tedavi olursun. Yoksa ölürsün’ diyenler, bu söylediklerine acaba kendileri de inanıyorlar mı?
Veya çevresindeki eşine, dostuna, en yakın akrabalarına sorsunlar.
Bakalım bugün sağlıktaki gelişmeyi eleştirecekler mi? Yoksa beğendiklerini mi söyleyecekler.
Çok değil şöyle 10 yıl öncesine geri dönelim. 10 yıl öncesi hastanelerden alınan sağlık hizmeti ile bugünkü arasına ne fark var? Diye geriye dönüp bir bakalım. Ondan sonra bugünü eleştirelim. Bugüne baktığımızda eleştirmekle haksızlık yaptığımızın herhalde farkına varacağız. Sadece devletin hastaneleri var, sağlık hizmetini ister istemez oralardan almak zorunda idik.
Artık kamu hastanelerinde ameliyatlar için 2-3 ay sonrasına gün verilmiyor. MR veya Tomografi çektirmek için aylarca beklemiyorlar. Buradan şuraya gelmek istiyorum.
‘ÜVEY EVLAT’ MUAMELESİMİ YAPILIYOR
Kamuya ait tüm hastanelerinin her türlü araç gereçleri iğneden ipliğe kadar Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanıyor. Üniversite hastanelerine ise; ‘Sizin döner sermayeniz var. Daha çok çalışıp, daha çok hastaya bakın, ameliyat yapın para kazanın kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz görün’ deniliyor.
Bu haksız rekabet değil mi?
Çoğu zaman ‘üniversite hastaneleri hem kamu hem de özel hastanelerin gerisinde kaldı’ diye haksız yere eleştiriyoruz. Hatta eleştirmeye de ben dahil devam ediyoruz. Gerçekleri bilmediğimiz için. Bu konuyu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Gönen’i Anadolu Gazetesi ve ES TV olarak ziyarete gittiğimizde kendisine bunun gerekçesini sordum.
ÜNİVERSİTE HASTANELERİ DE
DEVLET GİBİ DESTEKLENMELİ
Hani derler ya ‘bir dokun, bin ah işit’ diye. Rektör Prof. Dr. Hasan Gönen’de anlattı:
‘Devlet bize malzeme, araç, gereç, sözünü ettiğiniz MR veya Tomografi almıyor. Döner sermayeden almamamızı söylüyorlar. Üniversite hastanenizde yaptığımız tedavi ve ameliyatlar için SGK’ya fatura çıkarıyoruz. SGK bizim faturalarımızı iğne oyası örer gibi didik didik inceler. Sonrasında da kesinti var. Her yıl bir MR cihazı alacak kadar paramız SGK tarafından kesintiye uğruyor. Bu para kesilmemiş olsa biz her yıl bir MR veya Tomografi gibi eksik cihazlarımızı alır hastanemize koyarız. Döner sermayemiz dışarıdan bakıldığında çok paralar kazandığı zannedilir. İki Devlet, bir Askeri Hastane, Anadolu Üniversitesi Hastanesi, 4 özel hastane, Tıp Merkezlerinin de bulundu sağlık kuruluşları arasında geçen yıl baktığımızda 450 bine yakın hasta gelmiş üniversite hastanemize. Bir önceki yıla oranla yüzde 20 artış olmuş. Yine de tercih edilen hastaneyiz’.
OSOGÜ Hastanesi durumları iyice ağırlaşan ve diğer hastanelerde tedavisi yapılamayan hastaların da tedavilerinin yapıldığı sağlık merkezi. ‘Ölecek son çare birde üniversite hastanesi hekimleri baksın’ diyerek getirilen hastaların çoğunun yeniden sağlıklarına kavuşturuldukları ve ölümün eşiğinden döndürülen sağlık merkezi. Üniversite Hastanelerine ‘üvey evlat’ muamelesi yapılmamalı. Devlet Hastaneleri desteklensin. Eksikleri giderilsin. Ancak Devlet Hastanelerinin yanı sıra devlet gözünü birde üniversite hastanelerine çevirmeli. Sadece hastalardan döner sermaye ile gelecek paralarla değil, devletin yapacağı araç gereç, görüntüleme cihazları ile üniversite hastanelerinin var olan rekabette eli güçlendirilmeli.
Yoksa acımasız rekabetin devam ettiği süreç içerisinde eğer bir bu denizin içinde devlet can yeleği atmaz ise boğulacak olurlarsa, hepimiz pişman oluruz. Ama son pişmanlık biliyorsunuz ki artık fayda sağlamıyor.
GALATASARAY’I GÖZÜMÜZDE BÜYÜTMÜŞÜZ
Devre arasında yaptığı transferle Türkiye Süper Liginin flaş takımı! Olan Galatasaray’ı gözümüzde büyütmüşüz. Eğer Sarı-Kırmızılı takıma ligdeki diğer takımlara baktıkları gibi bakmış olsalardı Eskişehirspor kendi evinde evire çevire Galatasaray’ı yenebilirdi.
Maçtan önce skor soran tüm dostlara;
‘Galatasaray süper takım oldu. Gönlümden elbette kırmızı-siyahlı takımın kazanması geçiyor. Ancak bu takım karşısında alınacak beraberlik bile süper sonuç’ olur demiştim.
Maçı izledikten sonra yanılmışım.
Galatasaray takımın sadece adı büyükmüş!
Cumartesi günü Galatasaray’ın dünya yıldızı futbolcuları Sneijder, Drogba gibi yıldızları, Kırmızı-Siyahlı takımın yıldızları arasında sönük kaldılar. Hatta gözler o yıldızları aradı. Sahada mı yoksa kulübede mi anlayamadık!
Şansta Galatasaray’dan yanaydı. Nuhiu’nun son dakikadaki iki topu kaleden dönmeseydi İzmir marşıyla Eskişehir’e gelen Galatasaray takımı, cenaze marşıyla dönebilirdi.
Ersun Hoca’nın yaptığı oyuncu değişiklerini de bir türlü anlayamıyorum. Özgür gibi bir futbolcuyu90.dk.da oyuna dahil ederken neyi hedefliyordu acaba? Golü mü yoksa beraberliği kotarmayı mı?
Basın toplantısında sordum:
‘Taktik icabı’ dedi.
Anlamadım. Anlayan varsa bana da bir anlatsın.
FIKRA:
İmtihan
Karısı ve dört çocuğuyla beraber tek göz evde yaşayan bir adamı ziyarete giden Hoca halinden şikayet eden adama, kendisine yardım edeceğini ama öncelikle bir şartı yerine getirmesi gerektiğini söyler. Adam hemen kabul eder ve sarılıp Hoca'nın ellerini öper. Hoca, adama eşeğini, keçisini ve tavuklarını da evin içine almasını ve haftaya kendine gelmesini söyleyince adam önce buna şaşırsa da Hoca'nın bir bildiği vardır deyip çaresiz kabul eder. Ertesi hafta gelen adam bir haftada canıma tak etti Hocam ne yapacağız şimdi der. Hoca, gayet sakin eşeği evden çıkarmasını ve haftaya tekrar gelmesini söyleyip adamı gönderir, diğer hafta keçiyi sonrada tavukları evden çıkarttır. Sonunda adam gelerek:
- "Allah senden razı olsun Hocam sanki dünyaya yeniden doğmuş gibi oldum."
Araştırmacı Temel birgün araştırma yapıyormuş. Araştırma konusu pirelermiş. Temel bir pire alıp bir bacağını kesmiş."Zıpla bakayum" demiş, pire zıplamış. Bu sefer ikinci bacağını kesmiş yine "Zıpla bakayum" demiş, pire gene zıplamış. Bu işlem son ayağa kadar devam etmiş. Temel pirenin dördüncü ayağını kesip "Zıpla bakayum" demiş, pire zıplamamış. Tekrar "Zıpla bakayum" demiş, pire yine zıplamamış. Temel bu olay karşısında hayrete düşmüş. Sonunda araştırma sonuçlarını yazdığı deftere şöyle bir not düşmüş: "Dört ayağu kesilen pirenun kulakları duymayi."
*-********
Temel Japonya'ya gider.Orada büyük bir akvaryumcuya gider.Gezinirken bir Japon'a rastlar.Japon akvaryumun karşısına geçmiş ve bir balığı gözleri ile hareket ettiriyor.Tabii ki Temel şaşmış bu işe Sormuş:"Ha uşağum nasul beceriysun oni?" Japon:"Balıkların beyni o kadar ufaktır ki onları gözlerinle bile hareket ettirebilirsin" Buna hayret eden Temel'de bir akvaryumun başına geçmiş.Bir saat olmuş Temel'den ses yok. Bunu merak eden Japon gitmiş bakmış ki Temel ağzını açıp açıp kapatıyor.
*-********
Birgün tilki ile kurt ormanda dolasirken canlari cok sıkılmıs ve karsi patikadan gelen tavsani görmüsler ve onunla eglenmek istemisler. Tavsana sormuslar.
- Niye sapka takmıyorsun? deyip dövmüsler. Aradan gunler gecmis. Yine tavsana rıiye sapka takmıyorsun demisler ve yine dövmüsler. Aradan birkaç gün daha geçmis. Tavsanin yolunu gözleyip, niye sapka takmıyorsun deyip yıne dövmüsler. Gel zaman git zaman kurt ile tilkinin bundan da canı sıkılmış. Ve tavsani dövmek için yeni bir bahane bulalım demisler. Kurt tilkiye demis ki.
- Bu sefer sigara isteyelim. Uzun verirse niye kısa yok diye dövelim. Kısa verirse niye uzun yok diye döveriz demis.
Tavsanın karsisine çikip sigara istemisler.
Tavsan, uzun mu, kisa mı demis. Kurt arkadan atlayıp niye sapka takmıyorsun deyip dövmüsler.
*-*******
Amerikalılar ile Japonlar iddiaya girmişler ''en küçük teli biz yaparız diye.İlk önce amerikalılar çok küçük bir tel yapmışlar ve japonlara göndermişler.Japonlar bu teli almış ve yarısı kadar başka bir tel yapıp tekrar amerikalılara göndermişler.Amerikalılar bu telin onda biri kalınlığında başka bir taneyi japonlara tekrar göndermişler. japonlar bu sefer gelen telin 50'de biri kalınlığında bir teli geri göndermişler.Amerikalılarda bu telin yüzde biri kalınlığında başka bir teli tekrar japonlara göndermişler ama artık bundan küçüğünüde yapamazlar deyip sevinmeye başlamışlar.Japonlar almış aynı teli tekrar geri göndermişler Amerikalılar ''haha en küçüğünü biz yaptık'' deyip japonları aramışlar ''eee bizim teli geri göndermişsiniz demişler. Japonlarda sakin bir tavırla telin ortasına bakın demişler. Herifler telin ortasından bir delik açıp geri göndermişler
**-********
Ahrette nöbetçi melek gelenlerin kaydını tutarken kapı çalınır. Kapıda bir adam. Melek ismini sorar "Sarıyerli Seyfi" der. Melek kayıt için deftere eğilir, kalktığında adam yoktur. Bir müddet sonra tekrar kapı çalınır, aynı şahıs. Yine adını söyler "Sarıyerli Seyfi", melek yazarken adam yine gider. Bu durum uzunca bir süre tekrar eder. Melek dayanamayıp Azrail’e gider, durumu anlatır. Azrail: Sarıyerli Seyfi bir dolmuş şoförüdür. Az önce kaza yaptı, kalp masajı yapıyorlar.
*-******
Üç tane vampir gece ava çıkmışlar. Bu vampirlerden biri Temel, biri İngiliz, biri Alman'mış. Alman hızlıca aşağı inmiş (uçarlarken).Yukarı gelince ağızı kan içinde ve şunları söylemiş.Şu kızı gördünüzmü demiş. Evet demişler."işte o kızın kanını emdim" demiş.Sonra ingiliz'e sıra gelmiş.İngiliz'de hızlıca aşağı inmiş ve yukarı geldiğinde ağızı kan içinde şunları söylemiş "şu pilici görüyormusunuz" demiş. Evet demişler. "İşte onun kanını emdim" demiş.Sıra Temel'e gelmiş.Temel'de hızlıca aşağı inmiş.Ağızı burnu kan revan içinde yukarı gelmiş.Ve demişki "aşağıdaki direği görüyormusunuz?.Hepsi "görüyoruz ne olmuş" demişler. Temel'de "işte o direği ben göremedimde" demiş.
*-********
Bizim vatandas riza kamyonuyla istanbuldan marasa malzeme goturuyormus hva kararmis o anda radyodaki haberleri dinliyormus. Dikkat istanbul ankara arasinda yabanci cisimler gorulmustur eyer yabanci bir yaratikla karsilasirsaniz 1.50 cm boyunda iri kafali buyuk buyuk gozleri olan sakin korkutmayin tam tersine iyi yaklasin nerden geldigini sorun ismini sorun kendinizi tanitin demis. Bizim vatandas riza bunu dinlemis epey yol aldiktan sonra bizim rizanin tualeti gelmis. Kamyonunu yolun kenarina birakip tarlaliga dogru yurumus orda gordugu caliliga yaklasmis tam tuvaletini yapiyormuski o da ne amanin amanin caliliklarin dibinde radyodaki tarif ettikleri yaratik . Bizim vatandas riza korkarak sessiz bir tonla benim adim riza seninki ne demis calilarin arasindaki yaratik yavas yavas bugmeye baslamis bir yandanda pantolonunu toplayarak benim adimda erzurumlu hasan tanistigimiza memlun oldum demis....
*-********
Susuzluktan kıvranan bir köy halkı, nefesi kuvvetli, "Bir dua etti mi gökten rahmet boşalıyor" diye namı yürüyen kasabadaki hocaya haber salıp getirmişler. O gece hoca efendi, bir güzel ağırlanmış, yedirilmiş, içirilmiş sabah namazından sonra hep birlikte yağmur duasına çıkılmış Hoca dua etmiş, köylü ellerini açıp amin demiş, dua bitmiş, köye dönüyorlar, onlar yağmur beklerken hava açmış, pırıl pırıl güneş... Köye yaklaşırken,homurtular başlamış: -Ne biçim hoca bu yahu? -Hani bir okuyacak bir üfleyecek, gök gürleyecek yağmur yağacaktı... -Güya karşı köye gitmiş, daha ellerini açıp duaya başlarken, gökten rahmet boşanıvermiş... Sonunda muhtar hocanın yakasına yapışmış: -Hani hoca yağmur yağacaktı ne oldu? Hoca dönmüş: -Size yağmur yağmaz! -Niye yağmasın? Hocaysa hoca, duaysa dua, daha ne istiyorsun? -Siz bana güvenmediniz! -Ne demek güvenmedik? Güvenmesek kasabadan alır buraya getirir miydik? Aldık, getirdik, paranı peşin verdik, sen dua ettin, biz amin dedik, daha nasıl güveneceğiz? -Siz yalnız bana değil, töğbe estağfurullah, Allah'a da güvenmediniz... Sizin kalbiniz bozuk! Köylü hep birden itiraz etmiş: -Haşa sümme haşa, nereden çıkarıyorsun bu lafları? Hoca efendi elindeki şemsiyeyi göstermiş: -Bre zındıklar eğer güvenseydiniz, hepiniz yağmur yağacak diye şemsiyelerinizi yanınıza alırdınız. Hani nerede şemsiyeniz? Bir ben güvendim, şemsiyemi aldım o da yetmedi!...
*-*******
Hamit Bey'in cok sevdiginden olsa gerek her yerde anlata anlata bitiremedigi fikrayi yayinliyoruz: Hayvanat bahcesinde bir kafeste biri yasli biri genc iki aslan varmis. Her gün yasli aslana yemek olarak koca bir parca et, genc aslana üc tane muz veriliyormus. Artik bir gün yasli olani dayanamamis ve sormus: -Neden bana hep koca bir parca et veriyorsunuz?... -Eee, tabii, sen aslansin, ormanlarin kralisin... diye cevaplamis bakici. Bu sefer genc aslan sormus: - Niye bana her gün üc tane muz veriyorsunuz? Bakici cevap vermis: - Seni maymun yerine koyuyoruz.
*-********
TEMEL BABA OLUYOR
Temel karısını doğum için hastaneye getirir. Ve heyecanla bekler. O sırada birisi sorar:
-Kaçıncı çocuğunuz efendim?
-Onuncu uşağım.
-Peki, kaç yıllık evlisiniz?
Temel:
-Yeni evliyiz.
Arkadaş şaşırarak;
-Fakat nasul olur?
-Haçen niye anlamayusun? Hanım orda bir doğuruyu, ben de burda dokuz doğuruyum.
*-********
KILÇIK YE AKILLAN
Temel İstanbul'da arkadaşıyla beraber hamsi yiyormuş. Temel yediği hamsilerin kılçıklarını bitarafa ayırıyormuş. Bunu üzerine arkadaşı Temel'e sormuş:
-Kılçıkları niye ayırıyorsun?
-Kılçıkları yiyince insanın kafasi daha çok çalişiyi, bunlari sonra yiyeceğum.
Bunun üzerine arkadaşı atılarak
-Ver onları bana, biraz da benim kafam çok çalışsın.
Temel demiş
-Uşağım, bunlar bedava olmaz, tanesini sana uygun bir fiyata yaparım.
Bunun üzerine Temel yediği hamsinin kılçıklarını arkadaşına satar. Kendisi hamsileri, arkadaşı kılçıkları yemeye başlar. Bir iki kılçık yiyen arkadaşı Temel'e sorar:
-Temel, galiba sen beni kandırıyorsun,
Temel der ki;
-Haçen niye?
-Bende bir değişiklik olmuyor.
-Oldi oldi, bak kafan çalışmaya başladi ama biraz geç oldi.
*-********
BENIMKILERDE ISIM ARAMAYIN.
Almanlar Berlin'i bombalamaya gelen Ingiliz Ucak Filosu'ndaki bir ucagi dusururler. Pilot yarali olarak kurtulur ve Almanlar tarafindan esir alinir. Hastaneye yatirilan pilotun durumu gittikce kotulesir ve Alman doktorlar pilotun kollarindan birinin kesilmesine karar verirler. Kolu kangren olmustur pilotun. Doktorlar kolunu kesmeden once pilota durumu anlatirlar ve izin verip vermedigini sorarlar. Pilot da ne yapsin 'Evet' der ve ekler, "Bir ricam olacak. Kolumu kestikten sonra onu, Londra'yi bombalamaya gittiginizde Ingiliz topraklarIna atar misiniz?" Doktorlar da kabul ederler ve pilotun istegini yerine getirirler. Aradan gunler gecer, bu kez pilotun diger kolu kotulesir. Almanlar pilota yine kolunu kesmek zorunda olduklarini ve izin verip vermedigini sorarlar. Pilot da kabul eder ve bir onceki gibi kolunun Ingiliz topraklarina atilmasini rica eder. Istegi kabul edilir ve yerine getirilir. Aradan bir sure daha gecer. Bu kez pilotun bacaklarindan biri kotulesir. Ayni sekilde doktorlar durumu pilota anlatirlar ve izin isterler. Pilot da izin verir ve ayni ricasini bacagi icin yineler. Bu kez doktorlar kabul etmezler. Pilot da "Ama neden? Kollarimi atmistiniz. Bacagimi niye atmiyorsunuz?" diye sorar. Almanlar da yanitlar: "Iyi de sen ufaktan ufaktan kacmaya calisiyorsun galiba!"
**********
Iki vampir sabaha karsi sohbet ediyorlarmis, birisi valla ben bu gece cok guzel karnimi doyurdum. Digeri 'yav ben uyuyakalmisim gun agarmakta, hemen gidip birseyler atistirayim' demis ve hizli bir sekilde disari cikip iceri girmesi bir olmus. Agzi kan icinde kalan vampire icerdeki sormus. Yav sen nasil bu kadar cabuk birini buldun? Digeri Gel gostereyim demis. Digerini kapinin yanina getirip, surdaki elektrik diregini goruyomusun? Digeri evet der. O da devam eder. 'ama ben gormemistim!' hehehehehe
*-******