Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Söylemiştim ya daha önce de…
En sevdiğim yazım “Adı Anadolu olsun”…
Bu yazımda da vurguladığım gibi ,21.yüzyılda, tüm Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olan bilgiyi, genç, yaşlı, çalışan, çalışmayan, engelli, dezavantajlı toplumun her bireyiyle bulundukları yerlerde buluşturan önemli bir kurumun bir parçası olarak, Anadolu Üniversitesi’nin genlerinde yer alan halka hizmet bilinciyle hareket etmekten geri duramıyorsun. Biz de Mimarlık ve Tasarım Fakültesi olarak sanatı ve tasarımı kentle ve kentliyle buluşturmak istedik; Fakültemizi halkımızla buluşturmak için Neoplus Outlet ve Yaşam Merkezinde Sanat ve Tasarım Galerimizi geçtiğimiz Cumartesi günü açtık.
...............
Ne diyorduk “Adı Anadolu olsun” yazımızda?
“Bir üniversite hayal edin,
Türkiye’nin en çok kitap basan yayın evlerinden daha fazla kitabı, en çok ihtiyaç duyduğu şey kitap ve bilgi olan bir ülkede, tüm ülke genelinde on milyonlarca kişiye ulaştırmış olsun.
Bir üniversite hayal edin, bulunduğu ülkede yüksek öğretim alan neredeyse her iki kişiden birine hizmet versin… Her sınavında yüzbinlerce kişi görev alsın, binlerce farklı sınav bir sınav içinde yapılsın…
Hayal gibi değil mi? Bu dünyaya örnek olacak bir başarı hikayesi. İnanç, özveri ve emek dolu, birkaç kişiyle başlayıp, bugün tüm Türkiye’de binlerce akademisyenle devam eden bir efsane olsun…
İşte bu hayal gerçek olsun, adı Anadolu olsun…
Köylüye, çiftçiye, çocuğa, gence yaşlıya, engelliye bağrında yetişen her insana umut olsun, başarı olsun, milyonlarca yaşamı değiştirsin, mutluluk, dostluk olsun, barış, kardeşlik olsun…
Hakkari’de dağdaki çobandan, Edirne’deki gümrük memuruna, şehirdeki polisten, kırsaldaki jandarmaya, genç fidanları yetiştiren öğretmenlerimizden, o fidanları dünyaya getiren ebelere, annelere kadar kimseyi ayırt etmesin, herkese fırsat eşitliği dahilinde kaliteli bir eğitim hizmeti versin.
Ah işte bu Anadolu aşkı var ya serde…
İçinde çağlayan bir nehir gibi, sorunlara asla sırtını çeviremiyorsun, sorunları içine sindiremiyorsun, yakıştıramıyorsun, göz yumamıyorsun; kimi zaman yorgun düşüyorsun, ama öyle bir kurumun içindesin ki, asla pes edemiyorsun ve bu mücadeleyi ömür boyu sürdürüyorsun”.
...............
Sanırım 2013 yılıydı. Yukarıda bir bölümüne yer verdiğim “Adı Anadolu olsun” yazım yayınlandığı zaman, Üniversitemizin o günkü içinde bulunduğu gündem nedeniyle oldukça fazla dikkat çekmiş, oldukça fazla beğeni ve yorum almıştı. Bu aldığım yorumlar içinde en özeli şüphesiz uzaktan eğitim ve iletişim alanının duayen ismi Prof.Dr. Uğur Demiray hocamın bana yazdıklarıydı. Yazımı beğenmiş, ayrıca yazıya yapılan yorumları, beğenmeleri ve okunmaları da izlemiş, bana yazımın çok iyi bir yazı olduğunu ve bunun için beni tebrik ettiğini ve yılların gazetecilerinin bile böylesine bir okunma sayısına kolay kolay ulaşamadığını, mutlaka bu köşe yazılarımı yazmaya devam etmem gerektiğini ifade eden bir e-posta göndermişti. Belki de amatörce yazdığım bu köşeyle ilgili olarak bugüne kadar beni en çok teşvik eden şey, mesleğin duayen isimlerinden biri olan Prof.Dr. Uğur Demiray abimin, hocamın, bu tebrik mesajı olmuştur.
Oğlum bu sene liseye geçiş sınavlarına hazırlanıyor. Bu yüzden oldukça stresli. Geçenlerde bu stresle annesiyle bir gerginlik yaşadılar. Ben de ona şöyle bir tavsiyede bulundum.
“Oğlum, bu yıl gireceğin sınavın ne önemi var? Zaten hayat başlı başına büyük bir sınav.
İyi ve ahlaklı bir insan olacaksın.
İyi evlat, iyi kardeş olacaksın.
İyi vatandaş olacaksın.
Yaptığın işi aşkla yapacaksın.
Sonra ne olursan ol, ne iş yaparsan yap, iyi yaparsın...”
İşte sevgili Uğur Demiray abim, işini aşkla yapan iyi bir insandı.
O yüzden uzaktan öğretim alanında bizlerin ve tüm dünyanın ufkunu açan işlerin mimarı oldu.
“Alperciğim” deyişi kulaklarımda.
Ah be hocam, nasıl da erken ayrıldın aramızdan. Daha edecek ne çok sohbetlerimiz, birlikte yapacak ne çok projemiz vardı aslında...
Söz, bana tavsiye ettiğin gibi, yazılarımı ömrüm ve sağlığım elverdiğince yazmaya devam edeceğim.
Rahat uyu, mekanın cennet olsun usta...