Sağlık Bakanlığı ile Bilim Kurulunun, şu ana dek, Covid-19 sürecini ‘tüm yetkinin kendilerinde olmamasına rağmen’ başarılı bir biçimde yürüttüğünü söyleyebilirim.
*
Bu, işin sağlık tarafı…
*
Sürecin ekonomik ve sosyal etkilerini önceki yazılarımda anlatmıştım.
Ancak bir kez daha çok kısa ifade etmem gerekirse: Küçük, orta ve büyük işletmelerimiz darda. İşsizlik aldı başını gidiyor. Çoğu yurttaşımız, evine bir somun ekmek götürmekte dahi zorlanıyor. Haliyle bu durum, insanlarımızın psikolojilerini bozmakla birlikte geleceğe dair umutlarını tüketiyor.
Hele hele, vatandaşlarımız bu vahim koşullarla karşı karşıyayken iktidarın bazı temsilcileri çıkıp ‘malikane gibi’ evlerinde nispet yaparcasına “evde kal” deyince, insanın isyan edesi geliyor!
*
Ya, işin siyasi boyutu?
*
Her birimizin diline pelesenk oldu: Milli birlik ve beraberlik.
O kadar anlamlı bir cümle ki.
Fakat bu anlamlı cümle, popülizm uğruna değersizleştiriliyor!
*
Milli birlik ve beraberlik diyenler…
- Devletin asli hizmet kurumları olan belediyelerin vatandaşlara hizmet etmesini engelliyorlar.
- Bağış hesaplarına bloke koyuyorlar.
- Aşevlerinin hesaplarına bloke koyuyorlar.
- Ekmek dağıtmasını bile engelliyorlar, ekmek!
- Ancak devleti yöneten siyasi parti, sokak sokak gezerek ekmek dağıtabiliyor; dahası, insanların yüzlerini ifşa ediyor!
- Bunu da matah bir şeymiş gibi reklam malzemesi haline getiriyor.
- Yetmiyor, halka hizmet eden belediyelere ‘paralel yapı, PKK’ gibi çirkin benzetmeler yapıyor.
- Bu tavrı ortaya koyan zihniyetin, Kurtuluş Savaşı’mızın işgal savaşı, savaş ortamında kurulan Gazi Meclis’imizin ise ‘paralel yapı’ olduğunu söyleyen Fatih Tezcan’dan ne farkı kalıyor?!
- Öyle ki… Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı AK Partili Fatma Şahin dahi, belediyelere karşı takınılan kabul edilemez bu tavra tepkiyle yaklaşarak şunu söylemişti: “Yok, bunu kabul etmemiz mümkün değil, yanlış olur. Halkın oyuyla seçilmiş belediye başkanlarımız, yol ve yöntemlerimiz farklı olsa bile oturulur, konuşulur. Çok ayrıntısını bilmiyorum ama ben böyle bir ifadeyi doğru bulmuyorum.”
- Sen misin doğruyu söyleyen?! Kendi partilileri, Fatma Şahin’i adeta linç etti.
*
Milletin hizmetkarı olan ve her anlamda denetime tabi tutulan devlete bağlı belediyeleri engelleyeceğinize…
Ne olduğu belirsiz -in midir cin midir, devletin lehine midir aleyhine midir- yasa dışı olarak kurulan cemaatlerin, enteresan vakıfların, bir garip derneklerin topladıkları ve nereye gittiği belli olmayan bağışları engelleyin!
*
Her halde meramımı anlattım.
Bu bölümü kapatırken, bütün bu anlattıklarımı kısa bir cümleyle özetlemek isterim.
Milli birlik ve beraberlik naraları atanlar, siyasi rant uğruna, milleti yine ‘yüzde 50’ diye ayrıştırma alışkanlığında ısrar ediyorlar.
Ama uyarayım: Türk milletinin tokadı, ağır olur!
Eskişehir İş Konseyi olağanüstü toplanıyor!
Geçtiğimiz günlerde,
‘İş Konseyi acilen olağanüstü toplanmalıdır’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Yazımın konusu özetle şuydu: Büyük umutlarla kurulan ve ticari hayatın neredeyse tüm paydaşlarını içine alan Eskişehir İş Konseyi, uygulamakla yükümlü olduğu ‘konsey anayasasını’ ivedilikle hatırlamalı ve bununla beraber paydaşlarını toplayarak Eskişehir’in sorunlarını önceleyen bir rapor hazırlamalı. Bu raporu da ilgili kurumlara sunmalı ve kamuoyu baskısı yaratmalıdır. Eğer İş Konseyi, böylesine kritik bir dönemde sorumluluğunu yerine getirmezse, tam manasıyla kadük hale gelmiştir.
*
Konuya ilişkin, Eskişehir İş Konseyi Dönem Başkanı olan Eskişehir Sanayi Odası Başkanı
Celalettin Kesikbaş’la görüştük.
*
DAR KAPSAMLI OLACAK
“Konsey üyesi kurumların temsilcilerini aynı zamanda ve aynı yerde toplamak biraz zor oluyor” diyerek sözlerine başlayan Kesikbaş, “Ama çok yakın zamanda dar kapsamlı da olsa toplanacağız ve Eskişehir’e ilişkin ciddi bir rapor hazırlayacağız. Yani bir haftaya kadar olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa toplanmaya çalışacağız” dedi.
*
Eskişehir’in Covid-19 salgınıyla mücadele sürecinde yaşadığı sorunlara ilişkin ellerinde ciddi veriler olduğuna da vurgu yapan Kesikbaş, şöyle devam etti:
CUMHURBAŞKANLIĞI’NA SUNULACAK
“Ancak elimizde veriler olsa da, biz bu verileri kendi başımıza İş Konseyi adına kamuoyuna sunamayız. İş Konseyi ortak akılla yönetilen ve Eskişehir’in menfaatlerine hizmet eden bir oluşumdur. O nedenle elimizdeki doneleri konseye sunacağız. Tüm paydaşların görüş ve katkılarını alıp rapor hazırlayacağız. Hazırladığımız bu raporu da Cumhurbaşkanlığı’na, TBMM Başkanlığına, milletvekillerine, ilgili bakanlıklara, Valiliğe, kamu kurumlarının müdürlerine, belediyelere, TOBB’a, 365 tane sanayi-ticaret odasına ve siyasi parti il başkanlıklarına sunacağız.”
*
Okuduğunuz üzere Eskişehir İş Konseyi, ‘belirlediği anayasayı’ hatırlayarak harekete geçmiş ve olağanüstü bir gelişme olmadığı taktirde bir hafta içerisinde toplanma kararı almış.
Bu kararı olumlu buluyor ve konseyin Eskişehir’in yararına olacak tüm çalışmalarını süreç içerisinde desteklediğimi ifade ediyorum.
Kazım Kurt, halkçılık ve teknoloji
Covid-19 salgınıyla beraber zorunlu olmadıkça evden çıkmıyoruz. Haliyle bu durum, insanlar için biraz sıkıcı olabiliyor. Vaziyet böyle olunca, özellikle sanatçılar ile politikacılar, Instagram yayınlarına başladılar. Bu, hem teknoloji kullanımı yönünden, hem de vatandaşların keyifli ve verimli zaman geçirmeleri bakımından faydalı bir uygulama. Konuyu Eskişehir özelinde değerlendirirsek, özellikle Odunpazarı Belediye Başkanı
Kazım Kurt dikkat çekiyor. Kurt’un yapısını hepimiz biliyoruz.
Sadece söylemde değil, eylemde de halkçı bir isim. Özellikle belediyenin stratejik planları hazırlanırken yurttaşlarımızı önceleyen bir sistemi benimsemesi, örnek teşkil ediyor. Öte yandan, yaptığı çalışmaların perde arkasını zaman zaman ‘hesap verme toplantılarında’ açıkça anlatması da, halkçı bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Evde kaldığımız şu günlerde de belediyeye mutlaka uğradığını, çözülmesi güç olan sorunların bertaraf edilmesi için sık sık ilgili mahallelere gittiğini biliyoruz. Ha, bilmeyenler olabilir; ama bilmeyenler, bilsinler ki her şeyin reklamı yapılmıyor! Şu da var… Hiçbir şey yapmayanlar, reklam budalalığı yapıyorlar ya… Bir de bu budalalığı, dalkavuklar şak şaklıyorlar ya… İşte buna çok gülüyorum. Her neyse… Ne demiştik? Instagram yayınları… Kazım Kurt, önce Selçuk Balcı’yı konuk olarak aldı. Hemen sonrasında Sinan Kaynakçı, Mazlum Çimen, Niyazi Koyuncu, Ataol Behramoğlu ve Tolga Sağ’ı evimize kadar getirdi. En son Erdal Erzincan’la düet yaptı. Bu yayınları takip etmek isteyip de Instagramı olmayanlar, bir kere Instagram sahibi oldular. Teknolojiyi ve şahsi yayın yapmayı öğrendiler. Dahası, türkülerimizi dinlediler, şiirlerimizin farkına vardılar, sazların ezgileriyle mest oldular. Beri yandan, belki de yüz yüze gelemeyecekleri bu isimlerle sohbet etme şansı buldular.
İşte bu da, aslında, teknolojinin halkçılık anlayışı çerçevesinde nasıl kullanılması gerektiğine çok yerinde bir örnek oldu. Bu bölümü kapatırken şunu da söylemek istiyorum: Bu yayınlar yetmez, yenilerini bekliyoruz…
Yalçın Mutlu’nun tespiti
Biliyorsunuz ki özelleştirme, Türkiye’nin başına bela. Yıllar içerisinde, kar eden devlet işletmelerinin çoğu peyderpey satıldı. Satıldı da ne oldu? Bir süre sıcak paranın rahatlığını yaşadık, ama uzun vadeli bakıldığında ekonomik sıkıntılara zemin hazırladık. En son sağlığın özelleştirilmesi sinyalleri gelmişti ki, Covid-19 salgını ortaya çıktı! Peki, sağlığın özelleştirilmesi sinyali neydi? Tabii ki Şehir Hastanelerinin müteahhit şirketler tarafından işletilmeye başlanması! Hani derler ya “bir musibet bin nasihatten evladır” diye…
Covid-19 salgını bize gösterdi ki, Türkiye’nin, sağlık alanındaki mücadelede şu ana kadar -bazı noktalarda politik saiklerle hareket edilmesine rağmen- başarılı olmasının en önemli sebeplerinden biri, sağlık hizmetinin ücretsiz ve devlet eliyle yapılması. O nedenle şu Covid-19 belası atlatıldıktan hemen sonra, sağlıkta özelleştirme düşüncesi bir kenara bırakılıp Şehir Hastanelerindeki müteahhitliğe son verilmeli ve hastanelerimiz çift başlılıktan kurtarılmalıdır. Bu anlattıklarımı, toplumsal hak mücadelelerinde öne çıkan bir sağlık çalışanı olan
Yalçın Mutlu’nun ifadeleriyle desteklemek istiyorum. Diyor ki Mutlu: “ABD’de sağlık sistemi özel sektördür. Zatürre tedavisi, 20 bin dolardır. Sistem çökmüştür. Şimdilik bizde, Covid-19 tedavisinde bile ücret alınmamaktadır. Fakat özelleştirmeye, 2008’de aile hekimliği ile girdik. Hala şansımız var. Dönebiliriz. Özelleştirmenin adımı olan aile hekimliği, özel hastanelerin mantar gibi türemesi, şehir hastanelerinin şirketlere teslim edilmesi, üniversite hastanelerinin yatırımsız bırakılması, çalışanların kadrosuz ve güvencesiz olmasından vazgeçmeliyiz. Gelecekte güçlü bir devlet olacaksak, sağlıklı nesiller yetiştirmeliyiz. Eğitim ve Sağlık Kamusal olmalıdır.”
İrfan Tanır diyor ki
Geçtiğimiz günlerde, CHP’nin tanınmış isimlerinden olan
Ali Rıza Menevşe’yle biraz lakırdı ettik. Havadan sudan konuşurken, konu bir anda politikaya geldi. Bir ara Menevşe, -ışıklar içinde uyusun- İrfan Tanır’ın bir ifadesini aktardı. İfade şu:
Politika ummandır, yutacak aptal arar! Kısa bir cümle, ancak manası oldukça derin. Herkesin kulağına küpe olsun!
Şikayet
Sokağa çıkma yasağı olan 67 yaşındaki
Erdoğan Kabadayı aradı. Engelli olduğunu söyledi. Erzaka ihtiyaç duyuyormuş. Ayrıca bazen kapı önüne hava almaya çıkıyormuş, fakat maskesi yokmuş. İlgili kurumları aramış, kimseye ulaşamamış. Adresi şu: Şirintepe Mahallesi, Atılgan Sokak, numara: 4/2. Telefon: 0553 984 05 00.