Eğer lafı sözü bırakıp, harekete geçmezsek...
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın 24üncüsü (COP24), 2 Aralık 2018 günü Polonya’nın Katoviçe kentinde başladı. 14 Aralık 2018 tarihine kadar sürecek olan konferansın bu yılki gündeminin ana konuları Paris İklim Anlaşması kapsamında karbon nötr hedefine yönelik atılacak adımlar ve cinsiyet eşitsizliği olacak.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, COP24 açılışında “İklim değişikliğiyle başımız büyük belada!” sözleriyle başladığı konuşmasında, iklim değişikliğinin yarattığı tehdidin boyutunu ve hızla harekete geçilmesinin önemini vurgulayarak, eylemlerin hızlandırılması çağrısında bulundu. Guterres, iklim değişikliğinin çok hızlı ilerlediğini, birçok kişi, bölge ve hatta ülke için bir ölüm kalım meselesi haline geldiğini belirtirken, geri dönüşü olmayacak noktaya doğru giden bu sorun için yeterince hızlı hareket edilmediğini belirtti. Genel Sekreter ayrıca, enerji, şehirler, arazi kullanımı, su ve endüstri gibi beş önemli ekonomik alanda dönüştürücü iklim eylemine ihtiyaç olduğunu belirtirken, insanlığın 2050 yılında ihtiyaç duyduğu altyapının %75’inin henüz inşa edilmediğini, bunun doğru şekilde yapılmazsa dünyanın yüksek emisyonlu bir geleceğe mahkum olacağını belirtti.
Bu durumun eğer gerçek anlamda sürdürülebilir düşük emisyonlu kalkınmaya yönelmezsek, küresel ısınmanın olumsuz etkilerinin daha da artacağı bir duruma açacağını gösterdiğini belirten Guterres, ancak şu anda sera gazı emisyonlarından en fazla sorumluluğu olan ülkelerin bile taahhütlerinin gerisinde kaldığını belirtti.
BM Genel Sekreteri, emisyon açığının kapatılamadığı takdirde, Kuzey Kutbu ve Antartika’daki erimenin devam edeceğini, daha çok insanın hava kirliliğinden öleceğini, insanlığın önemli bir bölümünün su kıtlığı çekeceğini ve felaketlerin maliyetinin artacağını kaydetti.
Uzun ve sınırsız müzakereler için zamanın olmadığının da altını çizen Guterres, Katoviçe’de tamamlanacak bu çalışmanın Paris Anlaşması’nın potansiyelini ortaya çıkaracağını, güven oluşturacağını ve ülkelerin iklim değişikliğini ele alma konusunda ciddi olduklarını göstereceğini, bunun için de Paris Anlaşması’nın Çalışma Programı’nın ve uygulama için kural kitabının zirvede tamamlanması gerektiğine vurgu yaptı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin de özetle ifade ettiği şey, medeniyetimiz hızlı bir tükeniş ve çöküşle karşı karşıya kalacak.
Eğer lafı sözü bırakıp, harekete geçmezsek...
Aslolan Tek Hesap
Geçen hafta eski kurumum olan Anadolu Üniversitesinin 60. yılına atfen yazdığım “Aşk İnsana Yazdırıyor” başlıklı yazıma Kazım Yurt rumuzlu bir okurumun yaptığı yorum dikkatimi çekti. Köşemde paylaşma gereksinimi hissettim.
Yazımda yer alan “Eğer başka bir şey olmam söz konusu olsa, Anadolu olmak isterdim. Anadolu gibi çok kültürlü, çok renkli, bereketli, Anadolu gibi güzel, Anadolu gibi faydalı… Anadolu gibi hoşgörülü, Anadolu gibi üretken, deneyimli…” kısmına ve “Saat gecenin 1’i olmuş... Yazım uzamış gitmiş... Aşk, insana yazdırıyor arkadaş” kısımlarına gönderme yapmış okurum, sağ olsun.
Yazım hatalarını düzeltmeden paylaşıyorum Kazım Yurt’un yorumunu.
Şöyle diyor Kazım bey: “Anadolu’m döner sermayem ,çift maaşım,bilimsel projelere verilen ödenekler,yurtdışı gezilerim.bende Anadolu olmak istiyorum hocam .rengarenk dönerli .ah Napolyon aşkı sen yazdırıyorsun bana saat gecenin 3,5 u olmuş.”
Bu yoruma kızan, düzgün Türkçe ifadelerinden, kırgın ve kızgın üslubundan anladığım kadarıyla Eskişehir Teknik Üniversitesi mensubu Meral rumuzlu bir okurum yanıtlamış Kazım Yurt’u: “Bu tarz yorumlar gerçekten şaşırtıcı geliyor bana. Bir bilim insanı, akademisyen için bilimsel projeler yapmak, ulusal ve uluslararası bilimsel etkinliklere katılım göstermek bir ihtiyacın ötesinde bir görev tanımı ve mevzuatla da kayıt altına alınmış performans göstergeleri arasında. Anadolu Üniversitesinin bu imkanları destekleyebiliyor olması elbette büyük bir avantaj ve artı. Keşke diğer tüm üniversiteler personeline bu imkanı sağlasa. Bu imkanın olmaması, imkanı olanları taşlamanıza gerekçe mi cidden? Ya da bir zamanlar sahipken şimdi bu olanaklardan mahrum bırakılanların üzüntüsünü sadist ve gerçekten haksız bir tavırla eleştirmenize dayanak mı?”
Meral hanımın “Bir bilim insanı, akademisyen için bilimsel projeler yapmak, ulusal ve uluslararası bilimsel etkinliklere katılım göstermek bir ihtiyacın ötesinde bir görev tanımı ve mevzuatla da kayıt altına alınmış performans göstergeleri arasında. Anadolu Üniversitesinin bu imkanları destekleyebiliyor olması elbette büyük bir avantaj ve artı” tespite ek olarak şunu da belirtmeliyim ki, bu artı özellik sayesinde Times Higher Education (THE) tarafından yapılan sıralamada Anadolu Üniversitemiz bu yıl, Eğitim Araştırmaları performans göstergelerine göre Dünya genelinde 355’inci, Türkiye’de ise ilk sırada yer almayı başarmıştır.
Diğer taraftan bu başarıda, şüphesiz Eskişehir Teknik Üniversitesine giden akademisyenlerin önemli katkısı olmuştur. Belli ki beni seven bir başka okurum da doğrudan kızgın bir tonda yapıştırmış cevabı sağ olsun: “Kazım Yurt kardeşim. Yazıyı dönüp yeniden oku. Ne yazdığını anlamadıysan bir daha dön yeniden oku. Eğer yazıda bahsedenin ne kast ettiğini hala anlayamadıysan o zaman zaten yapacak bir şey yok sizin için. Ben size Türkçe anlama kapasitenizi geliştirmeniz için bolca kitap okumanızı öneririm bu durumda.” Türkçenin iyi anlaşılması için daha çok kitap okunması gerektiğini vurgulayan okuruma ve Türk dili kullanımı açısından özenli yorumu için Meral rumuzlu okuruma ve ayrıca teşekkür ediyorum. Zaman zaman farklı ortamlarda ve köşe yazılarımda Türkçeyi doğru kullanma ve anlama konusuna vurgu yaptığımı ve bu konuya hassasiyetimi bilir, beni tanıyanlar.
Bu hassasiyetime Türkçe anlamaya vurgu yapan bu okurum değinmiş aslında. Bana göre başarının sırrı, Türkçemizi doğru, güzel kullanmak ve anlatılanı doğru anlama kapasitemizi artırmaya çalışmakla doğrudan ilişkili. Eğer bir yabancı dili bile iyi öğretmek istiyorsan, önce Türkçeyi iyi öğretmen gerekiyor ya da eğer ülkemizin kalkınmasını istiyor, iyi mühendisler, iyi mimarlar, iyi meslek adamları yetiştirmek istiyorsan, önce Türkçeyi doğru kullanmayı iyi öğreteceksin. Ben kendi adıma olumlusu, olumsuzu sevindim tüm bu yorumlara. Okunduğumu, ciddiye alındığımı gösteriyor tüm bu yorumlar.
Olumlu ve olumsuz konuşan tüm okurlarıma minnettarım. Bir yanıt hakkım benim de olsun dedim ve bu yanıtı yorumların altına yazmak yerine buradan paylaşmak istedim: “Yorumunuz için teşekkür ederim Kazım bey. Doğrudan beni itham ettiğiniz için yanıt verme ihtiyacı duydum. Benim için her zaman öncelikli olan ülkem için faydalı eserler ortaya koymak, milletimize olabildiğince çok katkı sağlamaktır. Bu bakımdan zaten yurtdışında uluslararası bir şirkette Üniversitede kazandığım ücretin çok daha üstünde bir ücretle yöneticilik yaparken, üstelik yaptığım işte çok üretken ve keyif verici bir ortama sahipken, ülkeme Anadolu Üniversitesine bir hayal için geldim. Ülkemizden yurtdışına bir beyin göçü söz konusuyken, ben tersine Avustralya ve ABD’de oturma çalışma iznim varken ve buralardan çok iyi iş teklifleri gelirken, vatanıma ve milletime olan aşkım ve hizmet etme isteğim nedeniyle her defasında bunları geri çevirmişimdir. Benim için aslolan tek hesap, döner hesabından evvel, sol ve sağ omuzlarımda tutulan hesaptır”. Herkese iyi haftalar...