27 Temmuz 2012 tarihinde yayımlanan köşe yazımın başlığı ‘THK’ya ziyaret yasak mı?’ idi. Bu yazımda emekli bir öğretmen arkadaşımın THK İnönü Tesislerini ziyarete gittiğinde tesislere alınmadıklarını kaleme almıştım.
Yazımı okuyan Türk Hava Kurumu Eskişehir Şube Başkanlığı’nı yıllardır başarıyla yürüten benim de çok yakından tanıdığım ağabeyim Nevzat Yalçın telefon etti.
“Sadiciğim yazını okudum. Bir hatırlatma yapayım önce. Türk Hava Kurumu İnönü Tesisleriyle benim direk bağım yok. Oradan ben sorumlu değilim. Oranın müdürü ve yönetimi var. Ben yılda bir iki kez gider gezerim. Yapılan çalışmalar ile bilgi alırım. Veya THK İnönü Türk Kuşu Tesisleri’nde törenler olur, davet edilir giderim. Olay günü de orada değildim” dedi.
Cuma günü Türk Hava Kurumu Genel Başkanlığı’ndan da açıklama göndermişler gazeteye. Gönderilen açıklama yazısında isim yok, imza yok. Açıklamayı kim yapıyor belli değil.
Aslında isimsiz, imzasız açıklamayı kullanmam. Ancak gönderilen isim ve imzasız açıklamanın bir bölümün de olay çarptırılmış. O nedenle cevap hakkımı kullanmak üzere dikkate aldım.
Gönderilen açıklamada, “Detaylı yapılan incelemelerde konu ile ilgili olabilecek bütün personel ile görüşüldü, kayıtlar incelendi” deniliyor. Ve yazımda bahsettiğim olayın kesinlikle yaşanmamış olduğu da yer alıyor açıklamada.
Gönderilen cevap yazısında esas dikkatimi çeken birazda canımı sıkan şu sözler oldu.
“Yayınlanan bu haberin (Haber ile köşe yazısının ne olduğunu da bilmiyorlar) fitre ve zekat dönemine rastlaması oldukça manidardır. Bu tür asılsız haberlerin fitre ve zekat faaliyetleri ile bağdaştırılarak kamuoyuna duyurulmaya çalışılması Türk Hava Kurumu’na kasıtlı olarak zarar vermeye yönelik çabalar olarak değerlendirilmektedir.”
Diyelim ki gerçekten araştırma yaptılar. Varsayalım arkadaşım beni aldattı. Yaşamamış oldukları bir sorun hakkında senaryo yazdı. Sanki şehirde yazılacak başka senaryo kalmamış da. Arkadaşım ve ben art niyetli kişileriz, THK’yı yıpratma çabasına girdik. Arkadaşımın ve benim üyesi veya yönetiminde yer aldığımız herhangi bir vakfımız yok. Fitre, zekat ve kurban derisi toplayan derneğimiz de yok. Fitre, zekat toplayan herhangi bir derneğe de üye değiliz. O zaman niye THK’yı yıpratalım. Elimize ne geçecek?
Açıklamada bana yaşadıklarını anlatan emekli öğretmen arkadaşım ile yaşananları kaleme alan ben dolaylı olarak THK düşmanı olduğumuz ima edilmeye çalışılmış.
Geçmiş yıllarda İç İşleri Bakanı Sadettin Tantan ile Cumhuriyet Başsavcıları’nın talimatları ile THK Genel Merkezi’nde evraklar üzerinde incelemeler yapıldı. Kurum evrakları üzerinde yapılan incelemelerde, kurumu maddi ve manevi zarara uğrattıkları iddiasıyla Genel Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu müfettişler. Soruşturmalar açıldı. Konuyla ilgili haberlerde gazete ve TV’lerde manşet oldu. Günlerce yazıldı. Bu haberler kurumu incitmedi de benim yazdığım olay mı incitti?
Ben THK’yı bırakın yıpratmayı, kestiğim kurbanım derisini ve fitre zekat yardımlarımı THK’ya yapan birisiyim. Eğer THK’nın elinde geçmiş yıllarda kimin kurban derisi ve zekat yardımında bulunduğuna dair kayıtlar mevcut ise araştırırsanız bulabilirsiniz.
Hatta kurban derisi ile fitre zekatların başka kurum ve kuruluşlara değil THK’ya verilmesi için gerek gazetedeki köşe yazılarımda gerekse yaptığım TV programlarında her zaman üzerine basa basa vurgulamışımdır.
Her ne kadar THK Genel Müdürlüğü göndermiş olduğu isimsiz ve imzasız açıklamada bana açık seçik olarak, fitre ve zekat dönemine denk gelmesiyle kurumu yıpratma adına bu yazının kaleme alındığını iddia etseler de, eğer yapılan bir yanlış varsa o yanlış düzeltilinceye kadar yazmaya devam ederim. Çünkü THK bu milletin bağışladığı kurban derilerinin satışından elde edilen paralar ve toplanan fitre ve zekatlarla yaşayan bir kurum.
İnternetten Google’den araştırdığınızda THK’nın geçmişteki yöneticileri hakkında açılan kaç tane soruşturma varsa karşınıza çıkacaktır. Kurumu zarara uğrattıkları iddialarıyla kurum üst düzey yöneticileri haklarında soruşturma açıldığı haberleri kurumu yıpratmadı ise, benim yazdığım devede bir tüy kalır.
PİRE İLACI
Bir gün Kayserilinin biri, fısfıslı şişelere musluk suyunu doldurup çarsıya çıkmış. Başlamış elindeki suları ‘pire ilâcı’ diye satmaya. ‘Bitli malin kör alıcısı’ hesabi adamın biri de gelmiş, Kayseriliden bir şise pire ilâcı (!) almış. Eve gidince de yatağına, döşeğine, pireye rastladığı her yere güzelce sıkmış, ilâcı (!) bitirmiş. Aradan günler geçmesine rağmen hâlâ daha pirelerin evde cirit attığını görünce hiddetlenerek, hemen çarsıya çıkmış. Biraz öte gitmiş, biraz beri gelmiş, sonunda Kayseriliyi bulmuş. Demiş, ‘Bu ne biçim pire ilâcıdır? Daha bir tane pire ölmedi.’ Kayserili sormuş:
-Sen nasıl kullandın o ilâcı?
-Nasıl olacak, pire olan her yere siktim.
-Aaa, olur mu öyle, demiş Kayserili, tabii ki ölmez pireler. Sen kullanmayı bilememişsin…
-Nasıl olacak ya?
-Bak simdi, önce pireyi tutacaksın, sonra gözünü açacaksın. Sonra ilâcı eline alacaksın, pirenin gözünün tam ortasına sıkacaksın. İste o zaman bak bakalım, pire ölüyor mu, ölmüyor mu?
GÜNÜN SÖZÜ
Büyük adım atmaktan korkmayın, uçurumu küçük sıçramalarla geçemezsiniz.