Yerel seçimler geride kalalı yaklaşık 5 ay oldu. Seçimden bu yana gözlerin en sık çevrildiği adres ise Odunpazarı Belediyesi. Ne oldu, ne olacak, nasıl olacak, kim ne yaptı merakıyla Odunpazarı Belediyesi’nin ciddi anlamda mercek altında olduğu aşikâr. El değiştirmiş ve 10 sene Ak Parti bayrağı taşımış bir Belediye’de bu değişimin yansımalarının nasıl olacağı elbette merak konusu ve son derece doğal. Haliyle yapılanma, el atılan işler ve kurulan ekibin nasıl şekilleneceği hakkında türlü rivayetlerin olmasını da garipsemiyorum.
Benim asıl dikkat çekmek istediğim konu, gözler, bakışlar Odunpazarı Belediyesi üzerindeyken Tepebaşı Belediyesi’nde hüküm süren sakinlik. Bunu olumsuz değil aksine olumlu anlamda söylüyorum. Zira bu sakinlik içinde Tepebaşı’nın büyük planlama çalışmalarının hazırlığında olduğunu da öğrendim. Başta her mahallede spor kompleksleri olmak üzere, imar planlamaları adına yeni dönemde daha yoğun çalışıldığı ve Başkan yardımcılıklarında yapılan değişiklik sonrası Belediye içinde daha huzurlu bir ortam olduğunu söylüyor herkes. Harcamaların azaldığı ve ciddi anlamda tasarruf sağlanarak, hem yatırım hem borç ödeme konusunda Tepebaşı Belediyesi epey yol kat etmiş. Demek ki sakinlik iyi gelmiş.
Bizim Meslek
Adını ister gazetecilik, ister köşe yazarlığı, isterseniz televizyonculuk koyun fark etmez. Bu işin beslenmesi şüphe, merak, araştırma, belge, gözlem, hissiyat ve pek sevilmese bile dedikodu ile iddia’da vardır. Aslında sevilmez dediğime bakmayın çok da sevilir Dedikodu.
Birileri, birileri hakkında iddialar da bulunur, şu olmuş, bu olmuş diye anlatır. Siz de parçaları birleştirmek için araştırırsınız, sorular sorarsınız, var ise belge toplamaya çalışırsınız ve gerekli gördüyseniz bunu irdelersiniz.
Ha bu iddiaları muhataplarına sorarken de ne size istihbarat eden kişiyi açık edersiniz, ne de başka bir meslektaşınızın rencide edilmesine izin vermezsiniz.
Tabi hiç birimiz sütten çıkma ak kaşık değiliz, bu kadar etik ve düşünceli olmadığımız zamanlar da var. Ama o kadar kusur kadı kızında da olur diyerek yola devam ediyoruz. En azından doğru olduğuna inandığımız bir konuda duruşumuz net. Bir vekilin yağdanlığını yapmak yerine yaşam duruşumuzun ters olduğu bir meslektaşımızı bile samimi duygularla sahiplenebiliyoruz. Çünkü yarın bizim de buna ihtiyacımız olursa ve destek var mı diye sorarsak “Orada bulunan kimse cevap vermediği gibi, soruyu soran kişiden de çıt çıkmaz” değil mi?