Geçen haftaki yazımda çok uzun zamandır tehlike çanlarını duymazdan gelip, kulaklarımızı tıkamamız neticesinde artık olumsuz etkileriyle kapımızı çalan kuraklık ve buna bağlı susuzluktan bahsetmiş ve bizi bekleyen önemli tehditlerden birinin hidrolojik kuraklığa bağlı ortaya çıkabilecek tarımsal kuraklık ve sosyo-ekonomik kuraklık olacağını vurgulamıştım
Geçen haftaki yazımda çok uzun zamandır tehlike çanlarını duymazdan gelip, kulaklarımızı tıkamamız neticesinde artık olumsuz etkileriyle kapımızı çalan kuraklık ve buna bağlı susuzluktan bahsetmiş ve bizi bekleyen önemli tehditlerden birinin hidrolojik kuraklığa bağlı ortaya çıkabilecek tarımsal kuraklık ve sosyo-ekonomik kuraklık olacağını vurgulamıştım. Ayrıca çözüm önerisi olarak gri altyapı sistemlerinin yanında, yeşil altyapı sistemlerinin susuzluk riskine karşı bir çare olabileceğini ifade etmiştim. Yeşil altyapı sistemleriyle ilgili çözüm önerimi bir kenara bırakıp, bu hafta tarımsal kuraklık konusuyla ilgili olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği’nden Prof. Dr. Levent Şaylan hocanın görüşlerine yer vereceğim. Levent Şaylan hoca da, ülke genelinde yağışların büyük bölümünün ölçüde düştüğünü, meteorolojik ve hidrolojik kuraklık yaşandığını ifade ediyor. Ancak kuraklığın tarımsal üretime etkisi açısından ilkbahar yağışlarının izlenmesi gerektiğini sözlerine ekliyor. Prpf.Dr.Levent Şaylan, Reuters’e yaptığı açıklamada, bölgelere göre farklılaşma görülse de, Türkiye genelinde Ekim ve Kasım aylarında, uzun dönem ortalamasının yüzde 53 altında yağış meydana geldiğini, Eylül ayından bu yana gözlenen meteorolojik kuraklığın, baraj su seviyelerine bakıldığında hidrolojik kuraklığa dönüştüğünü ifade ediyor.
Prof.Dr.Levent Şaylan’ın verdiği bilgiye göre, Ekim-Kasım döneminde İç Anadolu Bölgesinde yağış miktarı uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 62 azaldı, Marmara Bölgesinde yüzde 45 azalma olurken, en az düşüş gözlenen Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yağışlar yüzde 41 azaldı. Şaylan, su miktarındaki azalmanın zirai ürünlerin tamamına yansıyacak bir tarımsal kuraklığa yol açtığının henüz söylenemeyeceğini ifade ediyor, ancak erken buğday ekimi yapanların kuraklıktan bir miktar etkilenmiş olabileceğini de belirtiyor. Buğday üretiminde bundan sonraki aşamada bilhassa 2021 yılı Mart-Nisan-Mayıs döneminde düşecek yağışların etkili olacağını söyleyen Şaylan’a göre “Tarımsal üretime bakıldığında izlenen ürünlerin başında buğday geliyor. Temel besin hammaddesi olan buğday, Tarım Bakanlığı verilerine göre ülke genelinde ekilebilen alanların büyük bir kısmında yetiştiriliyor. Buğday ekili alanların ağırlıklı bölümünde ise sulamasız tarım yapılıyor, yani su ihtiyacı sadece yağışların miktar ve dağılımı ile karşılanıyor. Ülkenin büyük bir kısmında kışlık buğday yetiştirilirken, ekim bölgesel koşullara göre 15 Ekim-15 Kasım tarihleri arasında yapılıyor. Mikroklima koşullarına göre ekim faaliyeti daha erken veya daha geç de yapılabiliyor. Ekimi daha geç yapanlar, Kasım ayının ortalarına doğru yapanlar, belki daha az etkilenmiş olabilir. Ancak bitkinin gelişimine baktığımızda, tahıl grubu için esas kritik olan su ihtiyacının oluştuğu Mart-Nisan-Mayıs dönemidir. Buğday dışında yağışa bağlı sulama yapılan ayçiçeği ve çeltik gibi bitkiler için de kuraklığının izlenmesi gerekiyor. Ancak bu ürünlerin ekimi ilkbahar aylarında yapılıyor. Yağışa bağlı alanların dışında kalan, sulu tarım yapılan topraklarda ise sulama barajlarındaki su miktarı önem kazanıyor. İstanbul ve Ankara gibi bazı büyük kentlerde barajların doluluk oranları oldukça düşük seviyelere indi”.
Levent Şaylan hocanın açıklamalarından da anlaşılacağı gibi kuraklığın ilk iki evresini yaşıyoruz. Üçüncü evre olan tarımsal kuraklık ve buna bağlı ortaya çıkacak sosyo-ekonomik kuraklık ise kapıda. Yıllardır yapılan uyarıları kulak vermedik, gerekli tedbirleri almadık. Durum kritik, artık geriye sadece yağış olması için dua etmek kaldı. Allah yardımcımız olsun.