Geçen hafta Hollanda’nın tarımda başarısından ve ülkemizin kalkınması için tarımın öneminden bahsetmek için yazdığım yazımda, giriş kısmı uzayınca, vurgulamak istediğim konuları tam vurgulayamamış ve bu haftaki yazımda bu konulara değineceğimden bahsetmiştim.
Hollanda’nın yüzölçümü Eskişehir’in yüzölçümünün üç katından az, Antalya’nın yüzölçümünün iki katı, Konya’nın yüzölçümünden biraz büyük; Türkiye’nin yüzölçümünün yaklaşık yirmide biri bir alana sahip. Hollanda’nın yüzölçümü yaklaşık 41.500 kilometrekare, Konya’nın yüzölçümü ise 40.000 kilometrekare civarı... Üstelik bu toprakların azımsanmayacak bir bölümü de denizden kazanılma. Buna rağmen Wageningen Üniversitesi verilerine göre 2016 yılı itibariyle bu küçük ülkenin 2016 yılında tarım ürünleri ihracatı bir önceki yıla nazaran % 4,4 artışla 85 milyar avroya yükselmiş. Hollanda, bu ihracat rakamıyla ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük tarımsal ürün ihracatçısı durumunda ve ülkemizin toplam ihracatının yaklaşık üçte ikisi kadar parasal geliri sadece tarım ürünleri ihracatından elde etmiş. Bu rakam yüzölçüm olarak 20 kat büyük ve daha verimli topraklara sahip ülkemizin tarımsal ihracatının neredeyse dört-beş katı…
Yine Wageningen Üniversitesi verilerine göre Hollanda’nın geçen yıl itibarıyla tarımsal ürün pazarları, 20,9 milyar avro ile Almanya, 8,5 milyar avro ile Belçika ve 8,3 milyar avro ile İngiltere şeklinde sıralanırken, en önemli ihracat ürünleri ise 8,3 milyar avro ile süs bitkileri, 7,7 milyar avro ile et ve et ürünleri, 7,2 milyar avro ile süt ürünleri ve yumurta, 6,2 milyar avro ile yaş sebze, 4,9 milyar avro ile yaş meyve olarak ifade ediliyor. Türkiye’nin toplam tarımsal ihracatının neredeyse yarısı kadarlık miktarı, Hollanda süs bitkileri ihracatından elde etmiş. Üstelik Hollanda, süs bitkileriyle ilgili gen havuzunun önemli miktarını, bizim farkına bir türlü varmadığımız ve değerini anlamadığımız biyolojik çeşitliğimizin farkına vararak, Anadolu topraklarından toplayıp, ülkesine götürdüğü soğan ve yumru gibi bitkisel üretim aksamları sayesinde sahip olmuş durumda.
Anadolu toprakları inanılmaz bir biyolojik zenginliğe, verimli tarımsal topraklara, tarımsal üretim için uygun bir iklime ve tarımda çalışabilecek genç bir nüfusu sahip… Ancak bazı handikaplarımız var. Ülkemizdeki tarım toprakları, yıllar boyu miras yoluyla bölünmüş olduğundan, konvansiyonel yollarla sunduğu tarımsal üretim kapasitesinin getirdiği gelirle, sahiplerine etkin tarım tekniklerinden yararlanmak için tarımsal teknolojilere, tarım makinelerine yatırım yapma imkanı sunmuyor. Ülkemizdeki su kullanımının verimsiz sulama teknikleri nedeniyle yaklaşık üçte ikisi tarımda kullanılıyor ya da su aktarım hattarında kaybediliyor. Bu kadar su kullanımına karşın ilkel ve verimsiz su kullanımı, bakımsız su şebekeleri nedeniyle tarımsal üretimde ciddi susuzluk yaşanıyor.
Eğer Arap ülkelerine kalkınması için sunulan en büyük fırsat petrol ve doğalgazsa, buna karşılık ‘Bize sunulan en önemli fırsat nedir?’ derseniz, işte bu olsa olsa tarımsal üretim kapasitemizdir. Ülkemizde giderek artan işsizliğin, yükselen dövizin karşısında tarımsal üretim kapasitemiz bizi güçlendirecektir. Bunun için tarımsal üretimin ve tarıma dayalı sanayinin teşvik edilmesi, sulama altyapısına ve sulama şebekelerine kamu yatırımının artırılması, tarımsal işletmelere ve genç yatırımcılara yapılan hibelerin artırılması, bu desteklerle ilgili köylünün yararlanması imkanlarının genişletilmesi, bu desteklerde bürokrasinin azaltılması buna karşılık destek sonrası danışmanlık ve izlemenin artırılması, tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri, teknoparklar ve böyle yerlerin kurulması, AR-GE desteklerinin artırılması gerekmektedir. Ayrıca kentten köye geri dönüş imkanlarının artırılması gerekmekte, bunun için de kırsal alanların gelişmesi ve kalkınması için yeni arayışlar içine girilmelidir.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...