Eskişehir şehidine ağlıyor. Seyitgazi nüfusuna kayıtlı kardeşimiz Tarık Tarcan, şehitlik mertebesine ulaştı. Vatani görevini yaptığı ve Cizre ile Silopi arasındaki bir sınır karakolunda saldırıya uğrayan Piyade Er Tarık Tarcan'ın, tezkere almasına sadece 20 gün kalması, âsâbımızın daha da bozulmasına neden oldu.
Bir maden mühendisi olan Tarık Tarcan'ın aramıza dönmesini, sevgilisiyle yanak yanağa – dudak dudağa oturmasını, anneciğinin boynuna dolanıp, kokusunu içine doya doya çakabilmesini isterdik. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşemeyecek.
Siz sadece Tarık Tarcan'ın öldüğünü mü düşünüyorsunuz. Onun annesi de öldü; lakin siz farkında değilsiniz. Büyük ihtimalle şehidimizin annesi evde bulduğu ve her nasılsa yıkanmamış terli bir fanilasını bulup, kokusunu içine çeke çeke yatacak. Günlerini – aylarını evladının ter kokusuyla avutarak geçirecek. Sonra bir gün o fanilada da evladının kokusu uçup gidecek. İşte Tarık Tarcan'ı doğuran anası o gün ikinci defa ölecek...
Büyük politikacıların oğulları hariç, Türkiye'de her erkek bu askerlik onurunu yaşamıştır. Ancak efendilerimizin çocukları istisnadır; onlar ya "Yavrucağın sinirleri bozulmuş" diye özel izinler alırlar, ya da şahıslarına özel askerlik kanunları çıkartılır, 4 yıldızlı Orgeneralleri karşılarında esas duruşa getirirler.
Tabii bildiğiniz gibi memlekette topu atmış durumdayız. Parasızlıktan ne yapacağımızı şaşırdık ve sürekli ve yeni saraylar yaptırıyoruz. Çok şükür efendilerimiz, dillere destan saraylarda yaşıyor; bununla gurur duyuyoruz. Yedikleri önlerinde, yemedikleri beş buçuk müteahhitlerin cebindedir. Altın varaklı tahtlarda oturmakta, "Hâcet-i Şahane"lerini altın kolozetlere yapmaktadırlar. Ancak bu saltanatı sürdürmek için satacak fabrikamız veya imtiyazlarımız da kalmadı. Amerikan Başkanı, "Aptal olma" dediği zaman mum gibi hazırola geçiyoruz. "15 Temmuz'un arkasında " dedigimiz Birleşik Arap Emirlikleri karşısında bile utanç yaşıyoruz; şişko göbeğimizi içeri çekip, ceketimizin düğmelerini nasıl ilikleyeceğimizi şaşırıyoruz. Acizlik ve rezalet içindeyiz...
Bu sebepten ötürü ülkemizde askerlik tezkeresi de satılığa çıkartıldı. 2018'den beri parasını bastırana, tezkereyi veriyoruz...
Osmanlı'nın battığı, Avrupa'da "Hasta Adam" denildiği günlerde bile yaşanmayan bir rezilliği yaşıyoruz; Parası olan bastırıp tezkereyi alıyor, parası olmayan gidip şehit oluyor.
Tıpkı Eskişehirli kardeşimiz Tarık Tarcan gibi.
Tarık Tarcan terör örgütü PKK tarafından havan topu taarruzu ile şehit edildi. Hani bir dönem, "Ben de olsam dağa çıkarım" diyen bazı beyefendiler, şimdi çıkmış vatansever taklidi yapıyor. Bir ara "Bu Milliyetçiler Fatiha okumasını bile bilmez" diyenler, şimdi milliyetçi taklidi yapıyor.
İyisi mi siz Tarık Tarcan'a üzülmeyin...
Kendisi ölmemiştir, aslında diridir. Lakin siz farkında değilsiniz. Şehit Piyade Er Tarık Tarcan Resulullah'a komşu olacak. Siz kendi cehenneminizi düşünün; lakin bunun da farkında değilsiniz...
Eskişehir Basını bir büyük çınarını daha kaybetti; Üstün Ünügür'ü de Hakk'ın rahmetine teslim ettik. Kendisiyle yaklaşık bir sene karşılıklı çalışma fırsatı buldum. Bu süre zarfında elbette fikir ayrılıklarımız olmuştur. Ancak Rahmetli Ünügür'ün vatan sevgisi ve Atatürkçülüğüne defalarca şahit oldum. Sadece gazetecilik bilgisine değil, aynı zamanda hayat bilgeliğine de defalarca şahit oldum. Üstün Ünügür demek, Sakarya Gazetesi demekti... Kendisini her daim saygı ve sevgiyle anacağız. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve Eskişehir basın camiasına baş sağlığı dilerim.
Allah rahmet eylesin..Milletimizin ve ailesinin başı sağolsun...