Aslında bizler, hayatı zora sokmakta çok ustayızdır. Nasıl mı? Şöyle ki! Rakibimizi küçümseriz ve ciddiye almayız, ne de olsa biz iyiyiz ya, takım oyunu oynamalıyız. Aaa oda ne! O bizim tarzımız değil, biz bireysel oyun tercih etmeliyiz tam da bize göre dersiniz, puan kaybedebiliriz sorun değil, nasılsa bir sonraki hafta telafi ederiz dersiniz, falan filan…
Yani anlayacağınız son oynanan iki maçta Eskişehirsporlu futbolcular atı alan Üsküdar’ı geçti misali golleri yedikten sonra maçı döndürmek için çok çaba sarf etse de bunda pek başarılı olamadığını gördük. Neticesinde de Kırmızı Şimşekli futbolcuların, kaybetmenin zor, kazanmanın kolay olması gereken yol seçmesi ve buna göre de stratejisini belirlemesi gerekliliğini düşünüyorum.
Eskişehirspor’un gol yollarında ki en etkili futbolcusu olan Necati Ateş’in formsuzluğu, haftalardır yokları oynayan Kamara’nın düşüşünün devam etmesi, bunlarla beraber Erkan ve Tello’nun da hücuma yeterince destek verememesiyle birlikte, Alper’in de istenilen seviyeye çıkamaması, kötü oyunla birlikte, puan kayıplarının devam etmesine de neden oldu. Eskişehirsporlu futbolcuların bir an önce toparlanarak hem kendilerine, hem de taraftarlarına layık o muhteşem ve zevk veren futbolu oynamalıdırlar.
Eskişehirsporlu futbolcuların, bir an önce toparlanarak, bizlere alıştırmış oldukları, temaşası güzel, geri dönüşleri müthiş ve takım oyununu en iyi şekilde sergileyen o takımı seyrettirmeliler.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, şartlar ne olursa olsun, bir futbolcu formasını sırtına geçirip sahaya çıktıktan sonra, o formanın kutsallığına inanarak en iyi şekilde temsil etmelidir. İnsanlar maddi veya manevi birçok sorunla karşılaşabilirler ancak, mesleklerinin saygınlığını ve itibarını da düşünüp öyle hareket etmelidirler.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...