Sürdürebilmenin anahtarı

Gelişmiş olan ülkeler, sera gazı azaltım hedeflerini bir bir yükseltiyor. Bu ülkeler, bu hedefleri yükseltmenin kendi ekonomik büyümelerine ve kalkınmalarına zarar vermeyeceğinin, tersine bunun büyümelerinin ve kalkınmalarının sürdürülebilir hale gelmesi için kaçınılmaz olduğunun ve bu azaltımı hızla gerçekleştirmezlerse ortaya çıkacak iklim krizinin maliyetinin çok daha yüksek olacağının bilincinde oldukları için bu çabaya giriyorlar. Yani sanılanın aksine sera gazı emisyonlarını azaltmanın maliyeti, azaltmamanın sonuçlarından daha düşük.
 
Bu bilinçle, Avrupa Parlamentosu ve AB üyeleri, Nisan ayı sonunda AB İklim Yasası üzerinde anlaşmaya vardı ve buna göre AB ülkeleri 2030 yılı sera gazı azaltım hedefinin 1990 seviyesinin %55’in altı olması ve 2050 yılında karbon nötr olma, bu tarihten sonra da negatif emisyona geçme hedefleri üzerinde uzlaştı.  Almanya, Mayıs ayının başında bu konuyla ilgili bir yasa teklifini Parlamento’ya sunmaya hazırlandığını açıkladı. Açıklamaya göre yasayla, Almanya’da 2030 yılı sera gazı azaltım hedefi %55’den %65’e çıkarılacak ve 2050 yılında karbon nötr olma hedefi ise 2045 yılına çekilecek. Bununla birlikte yasaya yapılacak ilave ile 2040 için %88’lik azaltım hedefi getirilecek.  Fransa’da ise, yine Mayıs ayı başında Fransa Ulusal Meclisi, ülkenin iklim yasasını onayladı. Fransa’nın sera gazı emisyonlarını 2030 yılında 1990’a göre %40 oranında azaltılmasını hedefleyen yasa tasarısı birçok alana yönelik düzenlemeler içeriyor. Yeşil Ekonomi Haber Bülteni haberine göre; yasa tasarısıyla;

• Fosil yakıt reklamları yasaklanacak,
• Kafe ve lokantaların açık havada doğal gazlı ısıtıcılar kullanması yasaklanacak,
• Devlet okullarında öğrencilere haftada en az bir gün et veya balık içermeyen bir menü verilecek,
• Süpermarketler ambalajlı ürün satışından kaynaklanan plastik tüketimini düşürecekler,
• Tekstil ürünlerinin üzerinde çevresel ayak izlerini gösteren “ecoscore” etiketleri olacak,
• Yeni hava alanı yapılmayacak ve mevcut havaalanlarının kapasiteleri artırılmayacak,
• Uluslararası uçuş aktarmaları dışında, trenle 2,5 saat sürede gidilebilecek güzergahlardaki uçuşlar kaldırılacak,
• Kilometrede 95 gramın üstünde karbondioksit emisyonu yapan araçların satışları 2030 yılından itibaren yasaklanacak,
• Elektrikli bisikletler için sağlanan teşvikler genişletilecek
• Kötü yalıtıma sahip olan mülklerin kiralanmasına kısıtlama getirilecek,
• Çevreyi kirletenlere yönelik olarak yeni “ekosuç” tanımları geliştirilecek,

Bununla birlikte yasanın 2030 için belirlediği “1990 yılı emisyonlarına göre %40 azaltım hedefi”, Avrupa Birliği’nin Nisan ayı sonunda üzerinde uzlaştığı “1990 yılı emisyonlarına göre %55 azaltım hedefi”nin altında olması nedeni ile yasanın yürürlüğe girdikten kısa süre içinde güncellenmesi gerekecek.
Japonya’da yayınlanan güncel sera gazı emisyonu verilerine göre ise, 1 Nisan 2019 - 31 Mart 2020 tarihlerini kapsayan 2019 Mali Yılı emisyonları bir yıl önceye göre %2,9 oranında azaldı. 2019 Mali Yılı emisyonlarındaki bu azalma, 2005 yılına göre %12,3, 2013 yılına göre ise %14 oranında bir azalma olarak gerçekleşti. Önümüzdeki günlerde, Japonya’nın 2013 mali yılına göre %26 olarak belirlenmiş azalma hedefini, %40’a düzeyine çıkarması ve 2050 yılı için karbon nötr olma hedefi koyması bekleniyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın açıklamasına göre ise; sera gazı emisyonlarını azaltma arayışı dahilinde, Dünya genelinde 2020’de yaratılan yeni enerji kapasitesinin yüzde 90’ının yenilenebilir enerjilerden elde edilmiş durumda ve 2025’te yenilenebilir enerjilerin, kömürü geride bırakıp, dünyanın en büyük enerji kaynağı olması bekleniyor.
 
Peki ülke olarak biz ne durumdayız derseniz; Türkiye, 2015 yılında Paris Anlaşması’na imza atan, ancak anlaşmayı onaylamayan 8 ülkeden biri. Anlaşmayı onaylamayan diğer yedi ülke, Angola, Eritre, Irak, İran, Libya, Güney Sudan ve Yemen. Türkiye’nin 2015’ten bu yana CO2 emisyonu yüzde 3.5 artmış durumda. Sera gazı emisyonlarını azaltmak için acilen gerekli tedbirleri hayata geçirmek durumundayız. Bu, hem ekonomik büyümemizi ve kalkınmamızı sürdürebilir hale getirmek, hem de iklim krizinin yol açacağı yüksek maliyetlerden kaçınmak için çok önemli. Aksi takdirde, iklim krizinin yol açacağı kötü ekonomik sonuçlardan ve yıkımlarından kaçma şansımız olmayacak ve çok ağır bedeller ödeyeceğiz. Şimdiden azalan tatlı su rezervlerimiz, yaşadığımız kuraklığa bağlı bazı bölgelerde tarımsal üretimde %100’e ulaşan rekolte kaybı, iklim olaylarına bağlı ortaya çıkan ve her geçen gün artan can ve mal kayıpları yaşayacaklarımızın işaret fişeği.
 
Herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim.