Önder Baloğlu yazdı
Çocukluğumuzda, "radyo" hayal gücümüzü çok etkilerdi...
Bazen "Koca adamlar-kadınlar bu küçük kutunun içine nasıl girdiler?" diye düşünürdük...
"Karagöz ve Hacivat"ı yazan, çizen ve seslendiren "Hayali Küçük Ali" ne büyük sanatçıymış...
"Adın nedir Karagöz?" diye soruyordu bir Ramazan gecesi Hacivat...
"Süpürge sapı" yanıtını alınca da devam ediyordu:
-Baban ne yer Karagöz?
"Süpürge sapı Hacivat!"
-Anan ne yer Karagöz?
"Süpürge sapı Hacivat!"
-Sinsilen ne yer Karagöz?
"Süpürge sapı Hacivat!"
……
İşte tam o anda uyanıyordu Karagöz...
Sinsilesine süpürge sapını yedirdikten sonra, meydan sopası çekiyordu Hacivat’a...
Hayal gücümüzü öyle bir etkiliyordu ki, bir "Radyo Tiyatrosu"nu dinlerken kötü
adam "canavar", iyi kız "prenses" oluyordu gözlerimizin önünde...
1960 ihtilali olmuş...
"Yassıada Mahkemeleri"nde yaşananları dinleyebilmek için dört gözle beklerdik akşam a|ansını...
"Adnan Menderes"in defalarca duyduğumuz iki kelimelik sözü tarihtir...
Bir başbakanın hukuka duyduğu saygının, "hukukun üstünlüğünü" ölçen terazisi gibiydi:
"Reis beyefendi..."
Acaba o yaşlarda nasıl değerlendirmiştik? Yok "köpek davası", olmadı "bebek davası..." Hayalimizde düşleyip izlemiştik..
"Hukukun üstünlüğünü..."
………
Patlayan "Ergenekon davası"ndan anımsadık bunları... Neler çekti insanlar!..
"Ne savcılar vardı, ne avukatlar!"
Hayali Küçük Ali yaşasaydı, nasıl canlandırırdı bu olayı?
Çok hoşumuza giderdi atışma:
-Sinsilen ne yer Karagöz?"
“Süpürge sapı Hacivat!”
*****************************
Sağlık İletişimi ve CHECK UP
-Kütahya yolunda bir kaza olmuştu.
Bir sürücünün karısı ve iki çocuğu yaşamını yitirmişti...
Hemen zamanın Devlet Demir Yolları Hastanesi'ne bir muhabir yolladık...
Adamın yaralı yattığı odayı bulmuş ve sessizce içeri girdikten sonra kulağına eğilmiş:
"Kazada, karısı ile iki çocuğu ölen sen misin amca?"
Adam, anında "küt" mefta!
……….
Elimizdeki "CHECK UP Sağlık İletişimi" adlı kitabın 123'üncü sayfasındaki bir bölümü okurken anımsadık bu olayı...
Gazetede birlikte çalıştığımız, hatta üniversitede "yorum" dersi verdiğimiz yıllarda öğrencimiz olan "Erkan Yüksel" ve üç arkadaşının hazırladığı bir kitap...
Bugün Prof. Dr. Erkan ve İletişimci...
Yine Prof. Dr. arkadaşları Ahmet Yalçın Kaya ve Abdullah Koçak ile Yrd. Doç. Dr. Sinan Aydın’la birlikte hazırlamışlar kitabı...
Kendilerine başarılarının devamını diliyor ve o sayfadan bir bölümü aktarıyoruz:
-Hastanelerde araştırmalar yapan, bilgi ve görüntü almaya çalışan gazeteci, kimliğini belirtmeli ve girilmesi yasak bölümlere ancak yetkililerin izniyle girmelidir. Yetkililerin, hastanın veya yakınının izni olmaksızın hastane ve benzeri kurumlarda hiçbir yolla ses ve görüntü alınmamalıdır...
"Şok halindeki insanlar söz konusu olduğunda gazetecinin olaya yaklaşımı ve araştırması insani olmalı ve gizliliklere uyularak duygu sömürüsünden kaçınılmalıdır."
Bu kitabı sağlıkçılar ve iletişimciler mutlaka okumalı…
*********************************
Gerilim
"İlhan Selçuk" ağabeyime, "Türkan Saylan" dostuma çektirenler aklıma geldikçe öfkem daha da büyüyor.
Dilimi denetleyemiyorum.
Deniz Kavukçuoğlu
**************************
Kıssa-dan
"Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!" lafı heyhat! Bizde boşa söylenmemiş.
Bu topraklarda başlı başına bir yeryüzü duruşu ve hayat felsefesi bu...
Nilgün Cerrahoğlu
*************************
Günün Sorusu;
Türkiye, usulca ve usulen bir yerlere sürükleniyor!
Hâlâ farkında değil misiniz?
***************************
Cuk
Düşüyoruz, çünkü her şey liderle yükselir ve ona bağlı olarak düşer!
************************
Özdeyiş
Anlayışsız bir dost yerine, anlayışlı bir düşman daha iyidir...
Hanri Benazus
*************************
Günün Balı
Karakteriniz, siz ne iseniz odur.
Oysa şöhretiniz başkaları sizi ne sanıyorsa odur.
Franklin
***************************
Kolsuz Yaşar’dan
Fazla "kalender" değilim ama, yazıyos, çiziyos, “KALEMDER” deseniz yeter!
*****************************
TIR şoförünün intikamı!..
TIR şoförü yaşlı bir adam, kamyoncuların durup yemek yedikleri benzin istasyonunda kahvaltısını ederken, içeriye deri ceketli dev gibi üç serseri girmiş.
Birincisi, adamcağızın tabağındaki çorbada sigarasını söndürüp barın önündeki sandalyeye oturmuş.
İkincisi, adamın içtiği suyun içerisine tükürüp bardaki yerini almış.
Üçüncüsü de, adamın tabağını ters çevirip arkadaşlarının yanına geçip oturmuş.
Adamcağız en ufak bir itirazda bulunmadan barı sessizce terketmiş.
Kısa bir süre sonra, serserilerden biri garson kıza dönüp, "Ne biçim herif bu? Erkekliği beş para etmezmiş!" demiş.
"Evet" diye karşılık vermiş garson:
"Şoförlüğü de beş para etmezmiş. Benzinlikten çıkarken dev gibi TIR’ı ile üç Harley Davidson'un üzerinden geçti..."
*****************************
Bekâret kemeri
Temel, yaşlı karısını Trabzon’a gezi İçin yollarken bekâret kemeri takmış. Bunu duyan Dursun kızmış :
"Ulan 80 yaşındaki kadına bekâret kemeri takılır mı?" diye bağırmış.
"Fazla yayma" demiş Temel: "Dönünce anahtarı kaybettim diyeceğim!"
****************************
Cengiz Çandar'ın izi
"Cengiz Çandar", gazeteciliği bırakmış!
Oysa gazetecilik çoktandır Cengiz Çandar’ı bırakmıştı.
Çandar, epeydir "gazetecilik" süsü altında birtakım görevler üstleniyordu. Misyon
sahibiydi kendisi. Kimi zaman arabuluculuk, kimi zaman bilgi taşımacılık, kimi zaman yönlendirmecilik yapıyordu.
Önce " Arafat”çı, sonra "Humeyni”ci, günü geldiğinde "Özal"cı, hemen ertesinde "Barzani"ci, epeydir de "ABD"ciydi.
Kimler hayrandır Cengiz Çandar’a? "Hiç kuşkusuz, Cumhuriyet devrimleri ile kurumlarının çürütülmesinden yana olanlar..."
Işık Kansu-Cumhuriyet
*************************************
Kadınlar ve elma
Kadınlar, ağaçtaki elma gibidir. En iyileri en üst dallarda bulunur.
Erkeklerin çoğu düşüp incinmekten korktukları için üst dallara uzanmak istemezler. Onun yerine yere düşmüş çürükleri toplarlar. Çünkü elde etmek daha kolaydır.
Yukarıdaki elmalar ise kendilerinde ararlar suçu ve sorarlar, "Nerede hata yapıyorum?" diye...
Aslında, gerçekten hatasız ve muhteşemdirler.
Bütün olay, erkeğin cesaretini ve yüreğini toparlayıp o üst dallara ulaşmasıdır...
**************************************
Günün Şiiri
Çağrı
Günlerin gürültüsünde nerde
Tut ki seviştik diyelim
Artık elim ayağım tedirgin
Zamanım seninle akar gider
Yaşamayı yeniler durur sevgin
Gözlerinde o dayanılmaz çağrı
Öpüşlerin en olgunu kaçamak
Tut ki kalkmış engeller aramızdan
Üstümüzde ay aydınlık gökler
Bir mutluluk içindeyiz umulmayan
N. Ulvi Akgün (Varlık-1959)
********************************
Günün Olayı
Tecavüz davası niye aceleyle bitirildi?
Dava uzayınca sanık sandalyesine yandaşların oturacak olmasından mı korktular dersiniz?
Akif Kökçe
***********************************
Günün Biberi
Çocuklara tecavüz davası sanığı "Muharrem Büyüktürk", 508 yıl 3 aylık cezayı fazla bulmuş...
Emriniz olur beyefendi!
"Ağırlaştırılmış müebbete ne dersiniz?"