Genel olarak bireyin veya bir grubun içinde yaşadığı çevre içerisinde ortaya çıkan olumsuzluklar sorun olarak değerlendirilir. Bu durumdaki bireyler ve grupların ortaya çıkan olumsuzluklara karşı yapacakları mücadele yeteneği ise “Sorun Çözme Kabiliyeti” olarak adlandırılmaktadır. Geçmişten günümüzde bireyler, karşılaştıkları problemler karşısında işlevsel olmayan çözümler geliştirdiklerinde, bir süre sonra problemler içinde boğularak mücadele güçlerini yitirebilmektedirler. Çünkü doğada yaşayan ve sorun çözme kabiliyetine sahip olamayan hiç bir canlı ayakta kalamamaktadır. Bu durumun en önemli nedeni ise; eski Kültür ve Turizm Bakanı Tınaz Titiz’ in deyimiyle “Sorun Çözme Kabiliyeti Yetmezliği” olarak tanımlanmaktadır.
Yapılan araştırmalar insanların bir sorunla karşılaştıklarında iki şekilde tepki verdiklerini göstermektedir. İlk gruptakiler soruna karşı yapıcı bir tavır sergileyerek, sorunları birer tehdit olarak görmekten çok onları bir fırsat olarak görebilmektedirler. Bu bireyler sorunlar karşısında yeteneklerine güvenmekte ve sorunları çözebileceklerine inanmaktadırlar. Diğer gruptaki insanlar ise daha baştan olumsuz bir bakış açısı sergileyerek, sorunların nedenlerini başkalarının üstüne atma eğilimindedirler ve sorunları bir tehdit olarak algılarlar. Genellikle sorunu çözme konusunda yeteneklerine ve becerilerine güvenmemektedirler. Ancak her iki durumda da ortaya çıkan sonuçlardan genellikle bireysel olarak etkilenme söz konusu olmaktadır.
Oysa bireylerin aksine toplumsal yapılarda ortaya çıkan sorunları çözme sorumluluğu genellikle kurumlardan beklenmektedir. Bir toplumda çeşitli sorunları çözmekle görevli kurumların başarı ya da başarısızlıkları, o toplumun ilerlediği ya da gerilediğini gösteren önemli geri bildirimler sağlamaktadır.
Bu geri bildirimler karşısında toplum adına sorun çözme sorumluluğuna sahip olan kurumların ve onların yöneticilerinin en önemli avantajı ise; sahip oldukları insan kıymetleri potansiyeline dayanarak, ortak akıl ve ortak yetenek yönetimini tercih etme seçeneklerinin bulunmasıdır. İşte toplumsal sorunlar karşısında yaratıcı düşüncelerin ortaya çıkabileceğine ve pek çok çözüm yolunun bulunabileceği inancına dayanan bu yaklaşımın, kurumların “Sorun Çözme Kabiliyeti Yetmezliğine” düşmelerine engel olabilecek en doğru yöntem olduğunu düşünüyorum.