Sokak arası düğünler!

1 Eylül 2016 09:42
A
a
Sütiş Eskişehir
Yer Eskişehir!
Anadolu’nun incisi diye tanımlanan kent. 81 vilayet içerisinde yaşanası kentlerin başında gelen“Sanatın Başkenti” tanımlamasını kendine yakıştıran, üniversite kenti öğrenci kenti.
Sünni-Alevi-Tatar-Çerkez-Kürt alt kimliklerinin harman olduğu, dolayısı ile hoşgörünün egemen olduğu Yunus olduğu kent…
Hak ettiği nice övgülerin yanı sıra Eskişehir’e yakışmayan bazı konuları da dile getirmez isek samimiyetsizlik yapmış oluruz.
Bu duruş da beni ben etmez, bana yakışmaz.
Ne farkım kalır ki sıradan lakırdılara boğanlardan?
Bu kent öncelikle trafik sorununu çözemeyen bir kenttir.
Merkezi yönetimin yerel yönetime, yerel yönetimin merkezi yönetime havale ettiği; iktidarın iktidar olduğu an itibarı ile yerel yönetimi kazanamamasının verdiği hırs ile siyasi uzlaşmazlığın tavan yaptığı bir kent. Siyasi arenada barışın kesinlikle söz konusu olmadı, partilerin birbirine adeta düşman gibi baktığı; parti içi ilişkilerde ise düşman kardeşlerin küçük hacet yarışı yaptığı kent. STK ve Sendikaların tribünlere hoş gösteriler sunduğu, tabela derneklerinin de kırla gittiği şehir. Siyasi ikbal anlamında atlama tahtası olarak kullanılan nice oluşumların kitleler üzerinde zerre kadar etkin olamadığı, etkin olmak gibi bir ereğinin de olmadığı; gündem belirlemekte biçare olduğu sınıfta kaldığı yer…
Bu saydıklarım genel manzaradır.
Hani şu entelektüel ağzı sevenlerin tabiri ile konjonktürdür.
Bir de işin ayrıntı boyutu var tabii.
Örneğin toplu taşım araçlarındaki duyarsız tiplemelerin sinir sistemimizi adeta tahrip eden davranışları. Davranış denmez buna davranış bozuklukları desek daha doğru tanımlarız. İnenleri beklemeksizin kapılardan içeriye bodoslama dalan hilkat garibeleri var mesela hayatımızın tam ortasında. Cep telefonunun iğrenç melodisi çalmaya başladığında en az on kere ötmesinden mutlu olup ancak on birincide yanıt verme tuşuna basan görgüsüzler var. Onlarca insanı rahatsız eden o konuşma biçimi ile saçma sapan konular üzerinde karşısındaki ile anırıyormuşçasına bağırarak konuşanlar var. Hem de kulağımızın tam dibinde adeta höyküren, sığ ve değersiz hayatının tüm özellerini dakikalarca anlatmaktan zerre çekinmeyenler…
Ev gezmelerinden dönerken zıkkımlandıkları pasta-böreklere kadar her ayrıntıyı anlattığı yetmiyormuş gibi, işi dedikodu boyutuna vardırıp misafir eden kişiye atıp tutanlar…
Şehrin en kalabalık saatlerinde; araç flâşörlerini yakıp ana caddeleri ikişerli işgal eden yüzsüzler. Yeşil ışık daha yanmak üzereyken hemen şeyinizin dibinde bitip kornasını “zaaaaartt” diye çaldıran zübükler! Kurallara zerre uymayan, araçları ile en işlek saatlerde gezintiye çıkan sonradan görmeler. Kendileri dışında hiç kimseyi haklı görmeyen çakma kabadayılar. Allah’ın masum sokak patileri(kedi-köpek)üzerine araçlarını özellikle süren insanlık ucubeleri! Apartman aralarında sokak hayvanlarının susuzluktan ölmemeleri adına koydukları özel kapları tekmeleyen, içine izmarit atan daha da vahimi sokak hayvanları mahallemizden gitsin düşüncesi ile kapları alıp çöpe atan yamyamlar…
Bitmedi daha durun bakalım!
Kentin göbeğinde, daracık sokaklarını işgal edip kına gecesi yapanları da anmadan geçmeyelim hele. Evet, daracık sokaklara yüzlerce sandalye ve masa ile babasının düğün salonuymuş gibi zapt eden ve bu çağdışı görüntülere izin verenleri de yâd edelim bakalım…
Acil bir durumda zat edilen sokakta mahsur kalacağınıza mı yanarsınız, ertesi sabah sınava girecek gariban öğrencilerin psikolojilerinin ters geleceğine mi yanarsınız, yaşlı-hasta-bebek konumundaki insanların cinnetine mi yanarsınız siz karar verin…
İşin en tezek kokan tarafı da şu!
Tuttukları çalgıcılar da düğün sahiplerinden daha kifayetsiz. Klavyenin aşağılık ritmi ile bir başlıyorlar sallamaya, gerdan kırmaya ki düğün bitimine dek asla fasıla yok. Bir de bağlamacı var klavyeciden daha berbat olanı. Hani “senin çaldığın bağlamayı” diye insan ister istemez defalarca geçiriyor yüreğinden. Bir çiftetelli akabinde kaşık havası, bir çiftetelli akabinde kaşık havası! Yetmedi onlarca tekrardan sonra bed sesi ile özel anonslara başlıyor hacım; evet baylar bayanlar! Düğünümüzün bu müstesna bölümünde şimdi kaynana ve kayınpederleri alkışlarımızla karşılıklı oyuna davet ediyoruz. Bir çiftetelli akabinde kaşık havası, bir çiftetelli akabinde kaşık havası daha... Tecavüz kaçınılmazsa zevk alacaksın diye hiç hoşlanmadığım hatta tiksindiğim bir atasözümüz var. Tıpkı her koyun kendi bacağından asılır, bana dokunmayan yılan bin yaşasın türünden iğrenç atasözüdür bu da. Geçtiğimiz yıllarda yüz kırk haneli bir sitede yerleşik düzen yaşamaktaydım. Jandarma bölgesi diye geçen bu (eski köy)mahallede düğünde aslanlar gibi havai fişekler atmaya başladılar gecenin 22.30 sıraları. Jandarmaya bildirdim kendimi tanıtarak. Yarım saat sonra bir de ne göreyim? Düğün sahipleri kadınlardan bir gurup temsilci kavgacıyı seçip bizim binaya sürmüşler. Önce sordum kardeşim nereden biliyorsunuz benim şikâyet ettiğimi önce bunu bir bileyim dediğimde; “gelen ekip gazeteci şikâyet etti dedi” dediler yanıtı almayayım mı? Çok şükür Allah’a ben de gereğini yaptım elbet! Kadına saygıyı en iyi biz biliriz de gecenin bir yarısı hem suçlu hem güçlü modundaki güruha nasıl tavır koyulması gereğini de biliriz…
Bir de yasa uygulayıcıların işgüzar tavırları vardır ya insanı bezdiren! “E gelenek kardeşim, saygı duyacağız birbirimiz” türünden boş konuşmaları! Ne geleneği kardeşim, bu çağda nasıl bir gelenektir gecenin 00.30’unda düğün konvoyunun kornalar çalarak gürültü kirliliği yapmaları? Kocaman insanlar neyin sevincini kutluyor da bu sevinci toplumla paylaşıyor zart zurt korna sesleri eşliğinde? Zifaf gecesini mi? Haydi sünnet çocuğunu yüzlerce konvoy araç eşliğinde çevre yolunda tur attıran aklı başında zannettiğimiz insanları hoş görelim ama bu zifaf gecesi müjdesi ne oluyor? Neyin geleneği bu?
Mahalle aralarındaki iğrenç gürültü kirliğine vesile olan düğünler dernekler son bulmalı artık. Üçüncü dünya ülkelerini andıran bu görüntüleri bana gelenek diye savunmaya kalkanlar gitsin derdini Marko Paşaya anlatsın kardeşim. Belediyelerin işi ne? Bu tür etkinlikler için de(açık hava ya da kapalı düğün salonları yaparak) ikrah getirdiğimiz bu sorunu çözsün artık!
 
 
OZANCA
 
Önlüğümüz karaydı, yüreklerimiz apak!
Gönlümüzde Atatürk, ellerimizde bayrak!
30 Ağustos günü, dağlar taşlar inlesin!
Bizimdir Anadolu, bizimdir bu yurt, toprak!
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon
İbrahim KISACIK 2 Eylül 2016 09:12

Ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi.Kalemine yüreğine sağlık.

0 3 Cevap Yaz
Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi