Son dönemlerde çok tehlikeli sularda yüzüyoruz. En aklı başında, en bilinçli olanlarımız dahi cehalet rüzgarına kapılıyor. Bilim insanlarından daha çok konuşuyor, senaristlerden daha fazla kurgu yapıyoruz.
Üstelik artık hiçbir düşünce kendi içimizde, kafamızda, kalbimizde kalmıyor. Aklımıza her geleni pat diye paylaşıyor ve ciddi bir destekçi topluyoruz.
Son günlerde aşı ile ilgili tartışmalar bunun en somut örneği olarak karşımızda duruyor.
Ne yazık ki zaman zaman bende bu cehaletin bir parçası olabiliyorum. O yüzden bu konuda ahkam kesecek veya insanları anlamaz bir tavırda olmayacağım.
Son 1 senede tüm duyularımız, izanımız, ufkumuz o kadar yara aldı ki. Sağlıklı düşünmek veya birilerinin düşüncelerine güvenmek hepimizi fazlaca zorluyor.
Ancak konu aşı olduğu için biraz daha serin, 7 kere düşünerek ve söylemekten ziyade dinleyerek bir karar vermemiz gerekli.
Bilim insanlarının, kanaat önderlerinin, akademik bilgisi veya araştırmacı kişiliği ile öne çıkmış isimlerin söylediklerini duymamız gerekli.
Fakat buna müsaade etmiyoruz. Oturduğumuz yerden Çin ile, Çip ile, yeni dünya düzeni ile ilgili eleştirilerimizi Aşı gibi bir çıkış noktasına o kadar inanmışça yüklüyoruz ki , bilimin sesi kısık, cılız, etkisiz kalıyor.
Maalesef bende sürecin başında Aşı konusuna önyargılı, fazla şüpheci ve aşıyı destekleyen seslerin uzağında bir yapıdaydım.
Ancak işin uzmanları ile toplum liderleri ile ve aşı konusunda ülkenin geçirdiği gelişim ve tecrübeleri bizzat yaşamış pek çok insanla görüştüm.
Bu konuda hatalı düşündüğümü, başka insanları etkilediğimi hatta pandemi dışında yer alan aşılamalarla ilgili vebal altında kalabileceğimi dahi düşünerek bir özeleştiri yaptım.
“1 delil ile 40 alimi yendim, 40 delil ile bir cahili yenenemedim” diye bir söz vardır. O sözün bir parçası olmak istemedim .
Mesela Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’i arayıp, düşüncelerini sordum. Şu an mumla aradığımız, en değerli kazanımlarımızdan biri olan ancak yakın geçmişte kapatılan
hıfzıssıhha’nın başarılarını ve Türkiye’de yaşanan aşı mücadelesini detayları ile dinledim.
Aşı’ya karşıtlığın nelere yol açabileceğini, Aşı süreçleri ile hangi amansız hastalıkları yendiğimizi öğrendim.
Yılmaz Hoca aşının tek çıkış noktamız olduğunu söyleyerek menşei ile ilgili çekincelerin olmaması gerektiğini, tüm gönlüyle aşı yaptıracağını belirtti.
Mesela Türkiye Sağlıklı Kentler Birliğinin daimi üyesi olan aynı zamanda kendisi de bir hekim olan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ile görüştüm.
Toplum sağlığı konusunda çok titiz olduğunu bildiğimiz Başkan Ataç Aşılanmayı desteklediğini ve süreç başlar başlamaz aşı yaptıracağını belirtti. O da bugün sağlıklı bir nesil, sağlıklı bir gençlik varsa bunun sebebi geçmişte gerçekleşen aşı çalışmaları diye ekledi.
Ölü organizmalar ile aşı mücadelesini yıllardır yaptığımızı ve hem tecrübe hem de saklama koşulları açısından bunun daha avantajlı olduğunu söyleyen Ahmet Başkan aşı karşıtlığı bilimsel dayanaklardan uzak ve çok tehlikeli uyarısında bulundu.
Bu konuda en uzman isimlerden biri olan Prof. Dr. Gaye Usluer’de aynı düşüncelere sahip. Aşı’nın tek çıkış noktası olduğu konusunda görüş belirtiyor. Neden aşı yaptırmamız gerektiğini bilimsel çıkarımlar ve sonuçlar ile tek tek sıralıyor.
Yetmedi eczacımdan, doktor tanıdıklarıma kadar inanın fazlaca uzman ile görüştüm.
Aşı’nın siyasi bir malzeme ve bir muhalefet aracı gibi dayatılması herkesi fazlaca endişendiriyor.
Gelişi güzel sanrılarla yapılan çıkarımların toplum sağlığını baltaladığını düşünenler çoğunlukta.
Velhasıl bu süreç ve uzman görüşleri benim fikrimi değiştirmek için yeterli oldu.
Sizlerde bu konuda tereddüt, şüphe sahibiyseniz lütfen araştırın. Kararınız menfi ya da müspet olabilir, saygı duyarım ama bu kararı alırken lütfen altını dolduran gerekçeleriniz sağlam olsun.
Çünkü ekonomiyi bilmem ama sağlık konusunda gerçekten hepimiz aynı gemideyiz !