Ben ister istemez çekindim. Doğrusu birazda korktum… Hürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan evinin önünde saldırıya uğramıştı. Beni de ‘AVM’nin önünde buldular’ diye aklımdan geçti.
Endişelendiğimin farkına varan gençlerden birisi, “Ağabey biz sizi TV’den ve gazetedeki yazılarınızdan tanıyoruz. Kim olduğunuzu biliyoruz. Sizinle bir konuyu paylaşmak istiyoruz” dedikten sonra biraz rahatladım.
Gençlerle Adalardaki Porsuk Çayı’nın önündeki bantlarda oturup sohbet ettik. İçlerinde 7 Haziran seçimleri ile 30 Mart 2014’deki Mahalli Seçimlerde de ilk kez oy kullananlarda vardı.
Gençlerle 7 Haziran’da yapılan seçimlerde yüzde 10’luk ülke barajını aşarak TBMM’ye giren 4 parti ile barajı aşamayan, hatta yüzde sıfırın altında oy alan partiler hakkında konuştuk.
“Ağabey bunu ilk kez size açıyoruz. Sesimizi duyurabilirsen Türkiye geneline de yayılabilir” dediler.
“Ne yapacaksınız? Sandık mı kaçıracaksınız?” diye espri yaptım.
“Hayır abi. Biz demokrasiden yanayız. 7 Haziran seçimlerindeki oy pusulasına baktık. Nerede ise bir metre boyunda.. Saymadık ama herhalde 40 partinin amblemi vardı. Oy vereceğimiz partinin amblemini biz zor bulduk. Okuma yazma bilmeyen veya yaşlı seçmenler nasıl bulacaklar. Daha 4 ay önce seçim yapıldı. Bu seçimde barajı aşarak sandıktan çıkmayı 4 parti başardı. 1 Kasım’da ne değişecek? 7 Haziran’da barajı aşamayan partiler 1 Kasım’daki seçimde mi aşacaklar mı? Binde 1 bile oy almamış partiler de 1 Kasım seçimlerine katılmak için YSK’ya müracaat etmişler. Yine seçime girip oy pusulasında yer işgal ediyorlar. Kafa karıştırıyorlar. Ülke barajını aşan 4 partinin dışındaki partilerin hepsinin aldıkları oy yüzde 4’ü bile bulmuyor. Bu kadar parti çokluğu neye yarıyor anlamış değiliz. Anayasa’ya aykırı olduğunu biliyoruz. Yüksek Seçim Kurulu 1 Kasım seçimlerine 7 Haziran’daki seçimde barajı aşan 4 partiye seçime girme izni verseydi. Seçim pusulasında sadece 4 partinin amblemi olsaydı. Sandığa giden seçmenin tercih yapma şansı daha kolay olurdu. 1 Kasım seçimlerinden sonra barajı aşan partiler bir araya gelerek birlikte bir kanun tasarısı hazırlamalılar. Yüzde 3’lük barajı aşamayan partilerin bir sonraki seçimlerde seçime katılmamaları konusunda meclisten kanun çıkarırlar ise bu partilerde kendi düşüncelerine yakın partilerle birleşerek güç birliği yaparlar.”
Gençlerle sohbetim bir saate yakın sürdü. Aslında söyledikleri bana da mantıklı geldi. Merak ettim ve internetten araştırdım.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı verilerine göre 14 Eylül 2015 itibarı ile Türkiye’de 100 siyasi parti faal durumda bulunuyor. Türkiye’de faal olan 100 partiden 21’i geçen yıl, 6'sı ise bu yıl Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan onay almış. Bu yıl onay alan partilerin isimleri şöyle: Dolunay Partisi, AS Parti, Yenilikçi Türkiye Partisi, Türkiye Komünist Hareketi, İşçi Demokrasisi Partisi, Birleşik Devrimci Parti.
Birileri diyecek ki,’düşünce özgürlüğüne karşı mısın?”.
Hayır. Parti sayısının çok olması düşünce özgürlüğü değil. Türkiye’de bir partiye genel başkan olmak için verdiği mücadeleyi kaybettiğinde veya beklentileri gerçekleşmeyince istifa edip parti kuruyor.
100 partinin programını inceleyelim. 10-15’inin programları farklıdır. Diğerlerinin ise bir birlerine benzer olduğu görülecektir.
Türkiye’de faal olarak 100 parti bulunduğu halde 1 Kasım’da yapılacak milletvekili seçimine sadece 27 siyasi parti katılacak.
ABD’de kaç siyasi parti var? Diye baktığımda 45 parti çıktı. Bunlardan 19’u faal… Türkiye’deki gibi siyasi parti enflasyonu yok. Ancak bunlardan Demokratik Parti, Cumhuriyetçi Parti, Liberteryen Parti, Anayasa Partisi ve Yeşil Parti Başkanlık seçimlerine katılabiliyor.
*-****
Bence de istifa etmeliydi
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara Gar’ı önünde “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” için toplanan vatandaşlara yönelik düzenlenen terör saldırısında ihmalleri oldukları gerekçesiyle İç İşleri Bakanı Selami Altınok ile Adalet Bakanı Kenan İpek’i istifaya davet etmişti.
Kılıçdaroğlu yüzde yüz haklı. Meydana gelen patlamada güvenlik zafiyeti var. Sosyal Medya’da patlama olacağına dair paylaşımlar yapılıyor. Doğru da olabilir olmayabilirde. Ancak bu bir ihbar kabul edilmeliydi.
İkincisi miting alanına gitmeden önce miting için gelen insanların toplanma yeri Gar önü belirlenmiş. Buraya binlerce insan geliyor. Ancak gelenler kimler? Bunların içerisinde art niyetli olanlar var mı? Veya bu insanlara herhangi bir saldırı olabilir mi? Diye düşünülmemiş.
Miting için gelenlerin siyasi düşüncesi belli. İçlerinde HDP’liler de var. Son günlerde yaşanan terör olaylarında HDP’nin de parmağı var diye konuşuluyor. Canı yanan şehit yakınları HDP’ye ateş püskürüyor. Elinden gelse canlarını yakacak HDP’lilerin. Mitinge gelenler HDP’lilere birileri saldırabilir ihtimali düşünülmeliydi.
Ya gelen guruplar Gar önündeki meydanda bekletilmeden direk miting alanı olan güvenlik önlemlerin alındığı Sıhhiye Meydanına gönderilmeliydi. Ya da, toplanma alanında da gereken önlem alınmalıydı.
Bombalı saldırıdan sonra yapılan basın toplantısında konuşan İç İşleri Bakanı Selami Altıok, mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanında gereken önlemlerin alındığını söylüyor. Toplanma alanında alınması gereken önlem hakkında bir şey söyleyemiyor.
Bugüne kadar ne Eskişehir’de ne de başka bir ilde yapılan bir tek eyleme bile katılmadım. Öncesi ve sonrası neler yaşanır bilmem. Ancak eylemlere katılan arkadaşlar anlatırlardı.
“Ankara girişinde araçlarımız durdurulur. Otobüsler ve özel araçlarımız ile üzerlerimiz didik didik aranırdı. Ondan sonra geçiş izni verilirdi”.
Ankara’daki mitinge gidenler, bir tek arama noktasından geçmediklerini, direk toplanma merkezine giderek burada beklediklerini söylüyorlar.
Yaşanan katliam bana göre de bir ihmal.. Gerginlik yaşanma olasılığı yüksek bir mitinge gidiyor insanlar. Onları bir yerde topluyorsunuz. Ancak burada gereken güvenlik önlemi alınmıyor.
İç İşleri Bakanının o gün hemen istifa etmesi doğru olmayabilirdi. O kargaşalıkta yaşanacak bir başıboşluk doğru olmazdı. Ama artık ortalık sakinleşti.
İç İşleri Bakanı, olayın meydana gelmesinde ihmal olduğunu, bunun sorumluluğunu da kabul ederek bugün istifasını Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sunmalı.
ATEŞİN ÜZERİNE BARUTLA GİTMEYELİM
Cumartesi günü meydana gelen ve 97 kişinin yaşamını yitirdiği terör saldırısından sonra olayı protesto eylemleri başladı.
Bu eylemlerde birileri polislere saldırıyor, onları tekmeliyor. Bu doğru değil. Polis kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışıyor. Hatta eylemcileri olası bir saldırıya karşı da korumaya çalışıyor.
Polislere yapılan saldırıları kabul etmeyen karşıt görüşlü kişilerde eylemcilere saldırmaya kalkarsa Ankara’da yaşanan hepimizi üzüntüye sevk eden olayın benzeri yaşanabilir.
Lütfen biraz daha sakin olalım. Görevini yapan polis memurlarına daha duyarlı olalım. Tekrar ediyorum. Onlar amirlerinin kendilerine verdiği görevi yerine getirmeye çalışıyorlar.
Belki içlerinde size destek verecek olanlarda vardır. Ama üzerlerindeki üniformanın buna izin vermediğini de düşünün.
BAHÇELİ NE YAPMAK İSTİYOR?
Başbakan Ahmet Davutoğlu, terör konusunda görüşme ve fikir alışverişi yapmaya davet ediyor gitmiyorsun. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “terörün önüne geçmek için neler yapabiliriz” diye randevu istiyor ‘vermiyorum’ diyorsun.
Peki, eyyyy Bahçeli sen ne istiyorsun? Senin ne istediğini kimse anlamış değil. Bu davranışına kendi partililerin bile anlam veremiyor. Yaptığın bu tür yanlışlarla 1 Kasım’a doğru eridiğinin farkında değilsin herhalde.
MHP gün geçtikçe kan kaybediyor Sayın Bahçeli. Benden söylemesi.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...