Siyasi partilerin il başkanları bulundukları şehirlerde genel başkanlarını temsil ederler. Her siyasi parti illerde tanınan, bilinen, sözü dinlenen figürleri bu koltuklarda görmek ister.
Siyasi partilerin il başkanları bulundukları şehirlerde genel başkanlarını temsil ederler.
Her siyasi parti illerde tanınan, bilinen, sözü dinlenen figürleri bu koltuklarda görmek ister.
Bu sadece temsiliyet açısından değil kuşkusuz…
İl başkanlarının her kesimle temas edebilme kabiliyeti pek çok kapıyı da aralar malum.
İl başkanlarının iktidar, iktidar ortağı, ana muhalefet ve muhalefet gibi sıfatları da olur.
Bunun yanında belediyeleri bulunan partiler ile bundan mahrum partilerin il başkanları da iş yapabilme potansiyeli açısından kendi içinde ikiye ayrılırlar.
Gelelim asıl meseleye.
Parti genel merkezleri, genel başkanlar il başkanlıklarında güçlü figürleri isterler istemesine ancak il başkanları güçlü ilçe başkanları ister mi?
Ya da soruyu şöyle soralım:
İlçe başkanları il başkanlarının gölgesinden kurtulup bağımsız karar alabilir mi?
Baştan söyleyeyim. Bu pek mümkün değil.
İlçe başkanları her zaman il başkanlarının gölgesinde kalır.
1997-1998 yıllarında merkezi idarenin bazı yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesi konuşuluyordu. Bazı düzenlemeler yapıldıysa da yeterli olmadı.
Siyasi partiler için de bu söz konusu olabilir…
İl ve ilçe başkanlarının inisiyatif alabilmesi, kendi ekiplerini seçebilme imkanı olması gerekir.
Bunun için de atama yönetimlerin belli bir süre iş başında kalıp seçime gitme zorunluluğu olmalı.
Bu kadar parti var.
Eskişehir örgütlerine bakın…
Birçoğu atanmış yönetimler.
Seçim yapılıp yapılmayacağı ise belli değil.
İş öyle bir noktaya vardı ki atanmış başkanlar kongrelerde karşısına aday çıkmasını dahi istemiyor.
Hatta bunu ihanet sayıyor.
Demokrasinin ana unsuru sandık yani seçim her soru işaretini ortadan kaldırır.
Makama meşruiyet kazandırır.
Hasılı…
Seçilmişlerin atanmış başkanlara bir çift sözü var.
Rüştünü ispat etmeyen başkan başkan sayılmaz.
Seçil de gel…
Bazı kamu hizmetleri özelleştirilmemeli
İzmir’in Alsancak Mahallesi’nde şiddetli yağmurda yolda akıma kapılıp yaşamını yitiren 2 kişi ardında pek çok soru işareti bıraktı.
Elektrik kaçağıyla ilgili bölgede ocak ayında ihbar üzerine işlem yapan dağıtım şirketinin sorumluluğunu layıkıyla yerine getirip getirmediği tartışılıyor.
Anıl Aksoy’a konuşan Elektrik Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Ender Kelleci, “Buradaki en büyük sıkıntı, dağıtım sistemini işleten özel şirketin kâr hırsı. Elektrik dağıtımı, iletimi kamu hizmetidir. Burada kar düzeni oluşmamalı. Kamu hizmetinin özelleşmemesi lazım. Bu olayda da, tamamen kar hırsından, daha az para harcayarak tesis yapma hırsı nedeniyle iki tane gencecik canımızı yitirdik” dedi.
Bu değerlendirmeye katılmamak mümkün değil.
Özel sektörün kar hırsı insan hayatına mal olabilirken piyasanın da dengesini bozabiliyor.
Bir örnek vermek gerekirse bugün gazetelerin maliyetinin ana unsuru kağıt çok pahalı hale geldiyse SEKA fabrikalarının haraç mezat satılması yüzündendir.
Kamu piyasayı düzenleme görevini böyle gerçekleştirebilir.
O nedenle bazı kamu hizmetleri özelleştirilmemelidir.