Eskişehir insanı olarak biraz duygusalız. Bu yüzden bazı konulara bakış açımız mantıktan ziyade bu duygusal bakış açısında takılı kalıyor.
Eskişehir insanı olarak biraz duygusalız. Bu yüzden bazı konulara bakış açımız mantıktan ziyade bu duygusal bakış açısında takılı kalıyor.
Bende dâhil Eskişehir konusunda biraz fazla sahiplenici, biraz fazla koruyucu, biraz fazla duygusal olduğumuzu düşünüyorum.
Bu yüzden sanayi konusunda eskisi kadar olmasa dahi bazı kaygılarımızı sürekli besliyor ve önyargılarımızı kırmakta zorlanıyoruz.
Evet, harika bir şehirde yaşıyoruz. Kültür ve sanat adına müthiş bir misyonu temsil ediyoruz.
Butik bir Avrupa şehri gibiyiz. Göç almıyoruz, şehrin gündemine kolayca hakim olabiliyor ve bir kasaba gibi her olan bitenden haberdar oluyoruz.
İnsanımızın eğitim seviyesi yüksek, bakış açısı aydın ve yeniliklere, değişimlere kolayca uyum sağlayabiliyoruz.
Bunların hepsi fevkalade güzel şeyler ve değişsin istemiyoruz.
Sanayileşme ile bu efsunun bozulacağına dair kaygılarımız ve kendimize göre haklı gerekçelerimiz var.
Öte yandan şehrin ekonomik koşullarının daha da büyümesini, iş seçeneklerinin çoğalmasını, gelirimizin artmasını istiyoruz.
Aslında “hem pastam dursun, hem karnım doysun” istiyoruz ama eşyanın tabiatı gereği bu pek mümkün değil.
Bazı isteklerimizin gerçekleşmesi için bazı endişelerden sıyrılmak ve denemek zorundayız.
Şehrin bazı ihtiyaçları için duygusal değil mantıklı değerlendirmeler yapmanın artık elzem olduğunu itiraf etmeliyiz.
Bunların başında da sanayi geliyor.
Geçtiğimiz günlerde ESO Başkanı Kesikbaş’da bu konuda serzenişte bulundu ve dedi ki
“gönül istiyor ki; Eskişehir nasıl turizmde, üniversiteleriyle bir benchmark oluşturuyorsa; sanayisiyle de çok güçlü olsun ki büyüsün… Büyüsün derken; insanlar hemen nüfus olarak düşünüyor. İşte ‘göç gelir bilmem ne…’ Gelmez göç, ne göçü gelecek? Gelse 20-30 bin kişi gelir.
Çünkü fabrikalar eski fabrikalar gibi değil. Fabrikalarda artık otomasyon var, insansız birçok yatırım var, birçok parametre var… Eskisi gibi; işte ‘baca geliyormuş da, kuzeyde rüzgârlar buradan geliyor, güneyde rüzgârlar şöyle olur, böyle olur’ değil yani konu… Çünkü bizim Organize Sanayi Bölgesi’ne gidin, çoğu fabrikaya gidin; Eskişehir’de bacalı fabrika sayısı 8-10’u geçmez. Fabrikaların artık bacası falan yok, pırıl pırıl… Ya biz en yeşil organizeyiz. En yeşillerden bir tanesiyiz… Bizim üyelerimizin neredeyse tamamı bu konuyla ilgili hem sosyal açıdan duyarlı hem de ciddi denetleniyor.”
Bu sözlere hak vermemek elde değil. Gerçekten değişen ve dönüşen dünyada sanayi eskisi kadar vahşi ve yıpratıcı değil. Eskişehir ise artan nüfusuna yetecek kadar özkaynak sahibi değil. Bu sebeple bazı konularda karşıt ya da nötr olan tavrımızı güncellemek ve en azından şehrin yarını adına duyguları yitirmeden ama gerçekleri göz ardı etmeden ortak bir tavır belirleriz.