‘Bize Gaffar Okkan gibi insanlar lazım. Adam hem Diyarbakır’da hem de Hendek’te seviliyor’ (Diyarbakır’da en çok duyduğum söz)
‘Bize Gaffar Okkan gibi insanlar lazım. Adam hem Diyarbakır’da hem de Hendek’te seviliyor’ (Diyarbakır’da en çok duyduğum söz)
Bir görev nedeniyle geçen hafta güzel bir yurt köşemiz Diyarbakır’da bulundum. Geçen yıl bir günlüğüne Siverek’ten kaçamağım sayılmazsa, uzun bir aradan sonra ilk defa geldiğimi söylemem yalan olmaz. Bu güzel yurt köşesi nice uygarlıklara döşeklik etmiş kadim bir kent. Malum yığınla sorunla gündeme gelen bu kent yaralarını sarmaya hayata tutunmanın gururuyla heybetli kent bence… Değişimi farklılığı görmek gerekir…
Bir kere sokak cadde ve kamusal alanlar çok temiz ve bakımlı. Eşsiz bir mutfak kültürü. Nemi daha az ama denizsiz fabrikasız Adana gibi sanki… Cumhuriyet dönemi için diyebiliriz ki 60 yılı aşkın yükseköğretim deneyimi…
Sanatçıları ve fikir insanları var edebiyatımıza ve bilimimize renk vermiş… Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı, Süleyman Nazif, Ahmet Arif ve daha niceleri…
Ziya Gökalp, malum milliyetçi görüşleri ile öne çıkan bir sosyoloğumuz. Aslında Gökalp, kamuoyunda daha çok politik yönü ile tartışılır. Bununla birlikte Gökalp sosyolojideki işlevselci yaklaşımın bu topraklardaki öncülüdür desek yanlış olmayacaktır. Milliyetçi yönü ise din ile ulusal niteliklerin sentezine oturulan yönüyle dikkat çekicidir. Türkleşmek, Uygarlaşmak ve İslamlaşmak ile kırmızı, mavi ve yeşil renklerin bir sentezini oluşturduğu açıktır. Kuşkusuz Osmanlı’nın toprak kaybının temel nedenlerinden biri geç milliyetçilik bilinci ve sanayi devrimini kaçıran çağı okuyamayan kafadır denilebilir. Ziya Gökalp bu iki temel nedeni belirli ölçüde kavrayan ve kavratan bir öncül olarak kabul edilebilir.
O güzelim şiirlerin ozanı Cahit Sıtkı Tarancı bir Cumhuriyet abidesidir Diyarbakır’da… İster otuz beş yaş ister bir memleket istemesi bir barışın bir sosyal duruşun bir kardeşliğin söylemidir bir bakıma… İlhan Geçer (2005), şair Cahit Sıtkı Tarancı'yı daha çok hüzünlerle örülmüş mısraları ile O’nu yalnızlık ve üzüntülerle dolu hayatın insanı olarak tanımlamaktadır. Şu iki farklı şiire bakar mısınız?
Birincisi şöyle:
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
İkincisi ise bir başka:
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede, hatırla ki mahşer günüdür.
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Yaş otuz beş yolun yarısı.
Bir kere misafire çıkmış adın; istesen de istemesen de gideceksin.
Kuruyan sular gibi zamanı da kaybettik.
Aşık dediğin Mecnun misali kör.
Birinde sosyal yön öne çıkarken birinde aşkı inançla birleştiren bir yakarış başlı başına bir ustalık…
Diyarbakır denilince edebiyat dünyasında Ahmet Arif kuşkusuz asla unutulamaz. O’nu unutmak, hem bu kente hem de edebiyat dünyamıza saygısızlık olur. Diyarbakır Hançepek Mahallesi’nde dünyaya geldi. Asıl ad Ahmet Hamdi Önal’dı. Annesi Kürt, babası ise Kerkük kökenliydi. Bu nedenle üç dili çok iyi kullandığı ifade edilir. Siverek’ten, Afyon’dan geçen yolu Ankara’ya dek uzanır. Şiire vurulur, onunla var olur. Mahpusta şiiri konuşur, sevdada her daim onun şiiri çağırılır. Dostluk, değerbilirlik onun can damarıdır. Şahdamarı da yurdu… (Diken, 2019). Politik mücadelesi, şiirleri, Leylisine aşkı, oğluna sevgisi nice battılar çıktılarla dalgalı bir yaşam öyküsüdür onun yaşadığı… Bakar mısınız şu dizelere!
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
* * *
Diyarbakır öğretmen yetiştirme üzerine deneyimli okulların beşiği. İlkokul öğretmenlerimizin lise dengi okuldan mezun oldukları dönemden Diyarbakır Erkek İlk Öğretmen Okulu 1949 kuruluş tarihi ile eskilere gitmekte… Oradan daha nerelere! Bakın Eğitim Fakültesi’nin öyküsü nasıl?
Eğitim Fakültesi 1962'de Diyarbakır Eğitim Enstitüsü adı altında Türkçe ve Fen Bilgisi Öğretmeni yetiştiren iki yıllık bir yüksekokul olarak bugünkü Süleyman Nazif İlköğretim Okulu’nda öğretime başlamış... 1970–1971 Eğitim-Öğretim yılında öğrenim üç yıla çıkarılmış olup, 1971–1972 Öğretim yılında Almanca, İngilizce ve Fransızca Bölümlerinin de ilavesiyle bölüm sayısı yediye çıkarılmıştır. Daha sonra 1978–1979 öğretim yılında “Diyarbakır Yüksek Öğretmen Okulu” adı altında Lisans düzeyinde (4 yıl) öğretmen yetiştiren bir yüksekokula dönüştürülmüştür. Okul 41 sayılı kanun hükmünde kararname ile 1982 yılında Eğitim Fakültesi adı altında Dicle Üniversitesi’ne bağlanmış… O gün bugün binlerce öğretmen yetiştiren bir okulumuz…
* * *
Kamuoyunda ‘Suzan Suzi’ olarak bilinen türküyle sonlandıralım.
Türkünün kaynağı Celal Sevimli; derleyeni ise Bedri Ayseli’dir.
Surların ördüğü kadim şehir Diyarbakır!
Kırklar Dağı’nın düzü
Karanlık bastı bizi
Kör olasın zalim Suzan zalim Suzan zalim Suzan
Ziyaret çarptı bizi
Köprü altı kapkara
Ana gel beni ara
Saçlarıma kumlar doldu kumlar doldu
Tarağ getir de tara
Gazi köşkü serindir
Dicle suyu derindir
Ağlama sen garip anam, garip anam garip anam
Kadir Mevla’m kerimdir
* * *
Diyarbakır kuşkusuz sosyal, ekonomik ve politik dünyası ile de Türkiye’de önemli bir merkez… Bu noktada bize düşen dilek barış, sevgi, kardeşlik, akılcılık birlik ve dayanışma dileklerimiz…
Ha şunu da ifade etmeliyim. Gazi Köşkü’nde ellilerini aşmış bir beyefendi, buluştuğum eski öğrencilerim, taksici ve söyleşide bulunduğum akademisyenler hiç konu etmediğim halde sanki sözleşmiş gibi ortaklaşa aynen şunu söylediler:
‘Hocam, bize Gaffar Okkan gibi insanlar lazım. Adam hem Diyarbakır’da hem de Hendek’te seviliyor’
KAYNAKÇA
Arif, A. (2008). Hasretinden prangalar eskittim. İstanbul: Metis Yayınları.
Diken, Ş. (2019). Ahmet Arif abisi olmak halkının. (4. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
Emlek T. (2018). Şiir adam Cahit Sıtkı Tarancı. İstanbul: Halk Kitabevi.
Geçer, İ. (2005). Cahit Sıtkı Tarancı. İstanbul: Toker Yayınları.