Saklanamayan devlet sırrı

Saklanamayan devlet sırrı

2 Ağustos 2013 09:51
A
a
Sütiş Eskişehir

Görüşler

 

"Edebiyat, Kendisini zamanla sınırlı kılmayan, her okunduğunda kendimizle yüzleşmemizi sağlayan, yeni ufuklar açan, yeni olanaklar sunan bir sanattır."

Bu tanımı, kitaplarını ve yazılarını beğeniyle okuyup ders aldığımız "Orhan H. Aydın" yapmış...

"Bugünden" adlı Kültür ve Sanat Dergisi’nin son sayısında dile getirmiş...

Açılımı da şöyle :

- Ancak değişmeyen bir "ben" söz konusuysa, kişi çocuk yaşta yaptığı yorumu bir yetişkin olarak tekrar etmekte ısrarcıysa, ya kendisiyle hesaplaşmaktan kaçıyordur ya da yaşlanmış ama büyümemiştir.

Bu durumda, edebiyatın "değişmeyen ben"in bir işine yaramayacağı kesindir...

………..

"Gustav Schwab"ın ünlü "Kral Midas" hikayesiyle de örneklemiş...

Çocukluk yıllarında, Kral Midasın "Apollon" tarafından cezalandırılması çok etkilemiş Orhan Abiyi...

"Kulaklar eşek oldu ya!.."

Ama ilerleyen yaşlarda, kralın içine düştüğü kötü durumdan çok, sırrını bilen berber düşündürmüş kendini...

Çocuk yaşındaki "masal"ın, yetişkin yaşta "saklanamayan devlet sırrı"na ışık tuttuğnu anlamış...

Diyor ki:

"İşte ben, o çocukluğumdaki ben değildim artık!"

…………

Orhan abi, "edebiyat"tan örneklemiş ama, alıp götürün istediğiniz zamana "ben"leri...

Kendinize yorumlayın...

Ama sakın ola ki, "Dün dündür, bugün bugün" olarak değil...

Bu sözlerin mimarı için dün "Baba" diyenlerden olmasanız bile...

"Arıyor musunuz bugün Demirel'i?”

Gençlik yıllarımızda, "Atatürk kimmiş?” diye soran arkadaşlarımız vardı...

İlerlemiş yaşlarında daha da olgunlaştılar!

Önümüze sanki "saklanmış devlet sırları" gibi dosyalar konulup, yüzlerce insan içeri tıkılırken

haykırıyorlardı:

"Yetmez ama, evet..."

Gezi gençlerine onlar da “çapulcu” deyip geçiyor…

Gün gelecek “saklanamayan gerçek devlet sırları” ortaya çıkacak ama, değşmeyen ben”lerin işine yaramayacak…

“Haykıracak kuyu bile bulamayacaklar!”

 

 

 Erdal İnönü’den bir ders!

Bir miting öncesi SHP milletvekili, Erdal Bey’e der ki:

"İyi konuşamıyorsunuz, bakın Özal esip gürlüyor..."

-Peki,ne yapacağım?

"Konuşurken masaya yumruğunuzu vuracak ve biz şöyle partiyiz, şöyle yaparız, böyle yaparız, diye kükreyeceksiniz..."

Bir süre sonra İnönü kürsüye çıkar ve şöyle der:

"Biz öyle bir partiyiz ki, adamın!"

Sözünü tam burada keser ve kısa bir aralıktan sonra bitirir:

"Devamını bu arkadaş söyleyecek!.."

 

Günün Şiiri

İsyan

Benu bu çepçevre hudutlar öldürüyor

Ben ayaklarıma dolanmış zincirler

Benden bir şeyler yitiriyor

Bıktım diyorum bu ölçülerden

Evren başladığında hür olmalı

Beni bu ölçülü yaşamalar bitiriyor

Kaçmak diyorum, uzak, daha uzak

Sıyrılıvermek bir çırpıda

Cümle kaygılardan

Başım üstünde artık martılar dönüyor

Uzak mavililiklere gönül vermişim

Alın götürün tutsak düşünceleri içimden

Boşuna değil bu

Günün uyuyan saatlerinde dirilişim

Ben esenliklere kanat germişim....

Ertuğrul Üçler (Varlık-1959)

 

 

 

" Git İtalya'da doğur!.."

 

Evli doktor, bölümündeki hemşireyle kısa zamanda ilişki kurar ve sonunda kadın hamile kalır. Doktor çocuğu aldırmak ister ama hemşire karşı çıkar. Bunun üzerine de "Git İtalya’da doğur” der ve ekler:

“Bana bir kart atıp üzerine spagetti yaz, doğurduğunu anlarım..."

Bir ay sonra doktorun hanımı evden telefon eder:

"Sana İtalya'dan bir kart geldi. Üzerinde tuhaf yazılar var."

Adam, "Bir köşeye koy gelince bakarım" der ve kapatır telefonu...

Eve gidince de hemen bulur kartı...

Kartta şöyle bir yazı vardır:

" Spagetti, Spagetti, Spagetti, Spagetti... İkisi sosisli, ikisi sade!.."

 

 

Kilisenin papazı ile

 

Yurt dışında yaşayan Temel’e arkadaşları, "Karın sen yokken kilisenin papazı ile aldatıyor" demişler.  Çok sinirlenmiş Temel ve eve gidince karısına sormuş... "Aaaaa... Tamamen iftira" demiş kadın:

"Ne papazı tanırım ne de kilisenin yolunu bilirim. Aziz Nikolas çarpsın ki öyle bir şey yok!"

 

 

Günün Balı

Bir an geldi her şey değişiverdi...

Gezi Olayları bu değişimin tuzu biberi oldu.  Neden mi? Sözü "Victor Hugo"ya bırakalım:

"Yaşadığı çağda efsane olan kişi o efsanenin kölesi olur!"

Deniz Kavukçuoğlu

 

Kolsuz Yaşar'dan

Herkes fısıldıyor, kimse sesini çıkarıp rahatlıkla konuşamıyor...

Sessiz film bizim hayatımız olmalı...

"Konuşturmuyorlar!"

 

 

Cuk

İki ucu açık boruyu ne yaparlar?

"Proje diye yuttururlar!"

 

Günün İncisi

Bir kız bir erkeğe boyun eğmez.

"Hiçbir erkek de bir damla gözyaşına değmez!"

 

 

Ağustos böceği ve 12 yıl h-apis

 

“La Fonten"den gelen bir alışkanlık olmalı...

Çoğumuz sevmeyiz ağustos böceklerini..

Hele şu "Melih Gökçek" benzetmesi de bizim için tuzu biberi olmuştu...

Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir larvada ortalama 12 yıl beklermiş...

12 yıllık hapisten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılı zaten:

"Ağustos..."'

Topu topu bir ay...

Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir. Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek…

Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık, ömrün bir ay...

"Siz olsaydınız, çalışır mıydınız?"

 

 

 

 

Günün Olayı

İktidarlarını sindirerek "mazlum edebiyatı" yaparak sürdürmek istiyorlar...

Karşılarında güçlü bir muhalefet olmadığının rahatlığı içindeler!

"Ama hiç belli olmaz bu işler!"

 

 

Günün Biberi

 

Demokrasilerde   çare tükenmez...

Ummadığın bir anda bir bakarsın, halk seni "sandığa gömer!"

"Sudan çıkmış balığa dönersin!"

Hikmet Çetinkaya

 

 

 

1950’nin Ali Korkmaz’ı!..

 

Hani “tesadüfün bu kadarı olur mu?” derler ya, oluyor işte!

Elimizde "Milliyet"in birinci sayısı var...

Tarih "3 Mayıs 1950..."

Biz doğmadan önce de fazla değişiklik yokmuş ülkemizde.

Birinci sayfada haber başlığı :

"Seçim günü yaklaştıkça baskı iddiaları artıyor…"

-Haksız nakiller, gazeteler kapanıyor, çalışanlar işten atılıyor, meydan dayakları artıyor, okuması olmayan aday, dağıtılmayan seçim kartları...

Ve haber:

-Seçimlerin yaklaştığı bu günlerde   "DP" teşkilatından gelen haberlerden yer yer mahalli tazyiklerin arttığı anlaşılmaktadır.

Valilerin takip ettiği politikanın, nahiye müdürlerine cesaret yerdiği tahmin edilmektedir.

Bingöl sancak bucağında Arif Gündoğdu ağır yaralanmıştır…

Fakran bucağında da "Ali Korkmaz" la kardeşine ağaca bağlanarak meydan dayağı çekilmiştir.

"Ayrıca karakolda da sabaha kadar dövülerek baygın bir halde bırakılmıştır…”

…….

Kadere bakın!

63 yıl önce de bir "Ali Korkmaz" feci bir şekilde bayıltılana kadar            dövülmüş ve karakolda da aynı muameleyi görmüş...

Tarih bazen tekerrür ediyor ama..

“Bu kadarı da olur mu?"

 

 

Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi